BÖLÜM 5 - METİSEF'E GÜVEN

11 1 0
                                    

           Gözlerimi yavaşça açtım ve günler sonra ilk defa, yatağın içinde iyice gerindim. Toparlandım ve esneyerek gözlerimi ovuşturdum. Odada benim dışımda kimse yoktu, sanırım herkes benden önce uyanmıştı. Hiç ses yoktu ama bu sessizlik belki de güneş tepede olduğundan, beni tedirgin etmek yerine sakinleştirmişti. Yatağa tekrar uzandım ve tavanı seyretmeye başladım. Gözlerim, işlemesiz, kirlenmiş beyaz tavanda gezinirken, kafamın içi karmakarışık bir hal alıyordu. Önümde uzun bir yolculuk olduğunu biliyordum ve bunu bilmek bana hiç de iyi hissettirmiyordu. Bunlar benim başıma gelmemeliydi, gelemezdi. Yaşadığım ve yaşayacağım hiçbir şeyi kabullenmek istemiyordum. Fakat bunları değiştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Dedem kayıptı ve nerede olduğunu kimse bilmiyordu, onu kaçıranlar Eski Mısır tanrılarıydı ve tanrılarla nasıl savaşıldığını sadece filmlerde görmüştüm. Beni korumak için geldiğini söyleyen kişi de aslında bir yaratıktı, peşimizde çok güçlü olduğunu bildiğim acımasız, insan düşmanı bir kuş vardı ve dört bir yanda bizi arıyordu. 

Oflayarak yataktan kalktım ve Metisef'in evden getirdiği çantayı karıştırarak üzerime giymek için kalın bir kazak çıkardım. Odanın kapısını iterek arkasına geçtim ve hızla üzerimdeki tişörtü çıkarıp kazağı giydim. Tişörtü katlayıp çantanın içine koydum ve kapıyı açarak odadan çıktım. Aslında bizimkilere seslenmek istiyordum ama evdekileri de rahatsız etmek istemiyordum. Yavaşça diğer odalara baktım ama orada değillerdi. Geldiğim yöne dönüp, yattığımız odanın tam karşısındaki dış kapıya yöneldim ve demir kapıyı hızlıca açtım. 

Metisef, Ahu ve Okan kapının önündeki bir minibüse eşya yüklemekle meşguldüler. 

"Kolay gelsin."

Üçü de aynı anda bana döndü. Ahu gülümseyerek bana karşılık verirken Okan da günaydın diyerek bana cevap vermişti. Ama Metisef kafasını çevirip yaptığı işe geri döndü. Onun bu hareketi beni biraz incitse de, onu sürekli açıklama yapmak zorunda bırakıp, işlerini zorlaştırdığım için bencillik yaptığımı biliyordum. Bunu kabullenmek kolay olmamıştı ama şimdi ona hak veriyordum. Yapacak bir şeyim yoktu, elimden gelen tek şey Metisef'e güvenmekti. Kırıldığımı belli etmek istesem de böyle çocukça davranmayı kendime yasakladım. Şu andan itibaren yapmam gereken şey, dedemi bulmaya odaklanmaktı. Ahu'nun yanına giderken ben de gülümsüyordum.

"Ne yapıyorsunuz?"

"Metisef, gideceğimiz yolun uzun olduğunu söyledi. Ben de bizim için bir arabayla birkaç parça eşya ve yiyecek ayarladım."

Cevap Okan'dan gelmişti. Bugün herkes daha enerjik görünüyordu ve benim aksime yola koyulmak için sanki acele ediyorlardı.

"Tamam size yardım edeyim o zaman."

Ahu'ya yaklaşarak katlamaya çalıştığı battaniyenin ucundan tutarak ona yardım ettim. Üç tane daha battaniye katladıktan sonra Ahu ve ben de Okan ve Metisef'e ellerindeki eşyaları yerleştirmeleri için yardım ettik. Okan, neredeyse yol boyunca ihtiyacımız olabilecek her şeyi düşünmüştü. Belki de Metisef ile bunu konuşmuşlardı emin değildim. Metisef ise gün boyu benimle neredeyse hiç konuşmamıştı. 

Eşyaları yükleme işimiz bittikten sonra biraz dinlenip yola çıkmaya karar vermiştik. Adının Hanife olduğunu daha bugün öğrendiğim ev sahibi, her zamanki tedirginliği ile bize çay getirmişti. Çayları içerken, onun endişeli gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Kafamı çevirip ona baktığımda, gözlerini kaçırıp hızla evin içine girdi. Elimdeki çayı önümüzde duran tahta sehpaya koyarak arkasından gitmek için ayağa kalktım.

"Cahide, nereye?"

Metisef'in sorusuyla birkaç saniye olduğum yerde kalsam da tuvalete gideceğimi söyleyerek hızlıca içeri girdim. Hanife Hanım'ın mutfakta olacağını düşünerek oraya yöneldim ve yanılmamıştım. Hanife hanım elindeki çayı hızlıca karıştırıyor ve kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.

~TANRIÇA TÜYÜ~"Maat'ın Adaleti"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin