DO-GA-Nİ 14

182 6 0
                                    

Gün geldi devran döndü Zela' ya savurduğum çirkin sözleri az önce geri almış oldum. Nasıl bana yaklaşmasına bu kadar izin verebildim ki? Zela' ya yanlış anladığını söylemem bir şey ifade etmezdi. Bana inanmayacağı için sadece kafamı çevirmekle yetindim. En azından suratına bakmasam daha az stresli olurdum. Zaten sinirle mutfaktan çıkmış tüm hıncını kapıdan çıkarmıştı. Sanırım Pars a karşı bir şeyler hissediyordu. Bunun üstünde fazla durmamaya karar verdim ve bende kendime gelip babamların yanına gittim.

2 saat daha oturmuş ve sonunda gitmişlerdi. Zela çok fazla kızmış olacak ki Simay ablayı nasıl olduysa ikna etmiş ve biraz daha erken kalkmışlardı. Giderken de 'yarın son mutlu günün' demeyi ihmal etmemişti. Ne demek istediğini anlayınca vücudumda sinirden yanmayan yer kalmamıştı. Yarın resmi olarak üvey kardeşim olacaktı. Düşüncesi bile midemi bulandırırken gerçeğine nasıl katlanacaktım bilemiyorum. Pars'sa çıkarken ukala sırıtışı ve sert bakışlarıyla kulağıma 'erken uyan' demiş ve babasıyla beraber gitmişti. Gerçekten dengesiz bir çocuktu. Ne alaka erken uyanmam. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Bu akşam haddinden fazla laf yemiş ve yorulmuştum. Babama sarılıp odama çıktığımda uyuyan Büşra'yla karşılaşmayı açıkcası beklemiyordum. Bir garipti zaten, normalde erkenden odaya çıkmaz bir yakışıklı gördüğünde konuşmadan bırakmazdı. Bunu da bir kenara not etmiştim şimdi düşünmem gereken milyonlarca soruyu sıralamam gerekiyordu.

Uyuyamıyorum.. Uyuyamıyorum...
Olmuyor bir türlü uyuyamıyorum. Nasıl uyuyabilirim ki? Babam yarın evlenirken, neden evlendiğini bile bilmezken nasıl olurda bu kadar bilinmezlik varken bunca zaman uyuyabilmiştim. İç hesaplaşmam saçlarını savura savura kürsüye çıkarken ben yatağımda yatmış ne düşünmem gerektiğini bile bilmez bir haldeydim.

Ne yapmalıydım yarın ? Simay'ın gelinliğini mi tutacaktım ya da davetlilere hoş geldiniz mutlu (!) günümüze mi diyecektim yoksa sevgili Zela ile mutlu kardeş pozları mı verecektim. Peki ya sonra Simay evin hanımı benim an.. Hayır hayır asla benim annem olamazdı. Benim zaten bir annem var. Bundan sonra beraber yaşayacaktık peki beraber olmayı nasıl becerecektik ? Her gün düşünmüştüm aslında bunları her Allah'ın günü düşünmüştüm daha nice soruları. Hep çıkmaz sokakta buluyordum kendimi. Hiçbir sorunun cevabını bulamıyordum. Daha babamın neden evlendiğini bile bilmiyorken bunların cevabını nasıl verecektim ?

Saat 05.00 gayet iyi gidiyorum. Tüm sorunları biriktirmiş ama hiçbirine uygun sonuçlar bulamamıştım. Düşündükçe sinirleniyor sinirlendikçe hüzünleniyor hüzünlendikçe canım yanıyordu. Canımın yanması en büyük can yanmamı aklıma getiriyordu. Artık ruhsal dayanma gücüm kalmamıştı. Daha fazla düşünmeyecek ve başta yapmam gerekeni geç de olsa yapacaktım.

Yatağımdan usulca kalktım ve odadan çıktım. Çok sessiz olmam gerekiyordu her an vazgeçebilecekken birini uyandırırsam yapamazdım. En alt kata inip tuvaletin kapısını açtım. Küçükken babamın rahmetli süt annesinin öğrettiklerini anımsamaya çalıştım ve aynı öğrettiği gibi abdest alıp elimi yüzümü kurulayıp tekrar odama çıktım. Büşra yı uyandırmayacak sessizlikte dolaptan siyah pantolon, uzun gri tişörtümü ve siyah şalımı aldım. Üstümü giyip şalımı ilk defa boynuma değilde başıma taktım. Aynı sessizlikle bahçe kapısından da geçtiğimde yolda yürümeye başlamış bir yandan da titrek ellerimi ovuşturuyordum.

Son patika yolu da çıktığımda gelmiştim. Ayaklarım beynime mi kalbime mi hizmet edeceğini şaşırmış bir durumda duruyordu. Ne bir adım ileri ne bir adım geri gidebiliyordum. Devam edip o kapıyı açarsam her şeyin patlama noktası olabilirdi. Daha fazla dağılabilir daha fazla hayata küsebilirdim. Tam tersinin olmayacağı kesindi ama içimde rahatlayabilirdi. Son cesaretimi toplayıp yürümeye devam ettim. 25..20..18..10..5..3..1.. adım sonra türbe yeşili kapıya elimi uzatıp açmamla soğuk suratıma bir damla yaşın akması bir olmuştu. Rüzgar tüm asiliğiyle esiyor. Acemice kapattığım şalımı savuruyordu. Bense atabildiğim en küçük adımları atıp yüzleşmemi geciktiriyordum. Oysaki nasılda özlemiştim. Sesini, kokusunu, dokunuşunu, konuşmasını... Birkaç damla daha firar etti gözlerimden.Yeşilliklerin arasında ilerlerken sola dönmüş ve gözlerimi sımsıkı kapatıp en derin dehlizlerin içine girmiştim. Bekledim.. Bekledim..Bekledim.. Şimdi ne olacaktı nasıl dayanacaktım. Gözlerimi yavaşça açıp karşımdaki Aslı Arslanoğlu mezar taşına bakmamla daha fazla dayanamadım ve dizlerimin üstüne çöktüm. Bu en ağırıydı, en can yakanıydı, en fazla acıtanıydı. Yazmayı ilk öğrendiğinizde yazdığınız annenizin adını beyaz taşın üstünde kalın harflerle görmek en sızlatanıydı. Ne diyebilirdim ya da bir şey diyebilir miydim ? Lal olmuştu dilim, kemiklerim ufalmış bir yığın haline gelmiştim. Hıçkırıklarımın arasında sessizce söyledim.

' Annem ben sana küsmemiştim. '

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 30, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DO-GA-NİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin