Küçükken suyu ve yağmuru hiç sevmezdim. Yağmur yağdığında, rüzgarda koşmayı ne kadar sevdiğimi bilseler de izin vermezlerdi. Tüm kalbimle yağmurdan nefret etmiştim çocukken.
Dost olmak istediğiniz düşmanınız olunca, düşman bildiğinizle dost olmaya zorlardı hayat sizi.
Yağmur olsaydı demiştim, su olsaydı keşke. Rüzgar gibi ihanet etmeseydi bana. Hiçbir alevi söndürememişti rüzgar. İçimin alevlerini de söndürememişti.Yağmur olsaydı demiştim. Artık rüzgarlı günlerde bisiklet sürmeye gitmiyorum. Yağmurun altında yürümek için dışarı çıkıyorum.
Su olsaydı demiştim. Artık kalbimin kırıkları ciğerlerimi her deldiğinde suyun altına giriyorum. Su ciğerlerimdem akan kanı hafifletmiyor belki ama yangınını söndürüyor.
Saat gece 4 olmuştu. Eve gelir gelmez kendimi suyun altına atmış ve duş almıştım. Bu sefer kalbim üzüntüden değil heyecan ve stresten delicesine atıyordu. Hayatımda belki de ilk defa bu kadar düşüncesizce kendimi bir maceranın içine atmıştım.
Beni korkutan zarar görmem değildi. Daha çok düşüncesizliğimin yıllardır almak istediğim intikamımı başarısızlığa uğratmasından endişeliydim. Her zaman her adımını planlayan o kişi olmuştum. Bilirsiniz ya "imkanı olsa nefes alış verişini bile planlayacak" kişi.Sabah 10'da Akademi'de dersim vardı ve ben hala uyanıktım. Safir Yeniay. Eceli olmaya yemin ettiğim kişilerden biriydi. Kendime söz vermiştim onlardan intikam alacağıma dair. Ve ben kalpten verdiğim her sözü tutardım.
Annem bana hep "Büyük konuşmamalısın." derdi. "Konuşursan hayat seni öyle bir duruma getirir ki sözünden dönersin." Ama benimki öyle bir ateş olmuştu ki söndürebileceğim tek su intikamın serinliğinden geliyordu.
Korkuyla yere fırlattığım telefonumun koruyucu camı kırılmıştı. Eve gelir gelmez şarja takmıştım ama henüz açmamıştım. Defnenin yüzlerce araması olduğuna yemin edebilirdim. Ona doğruları anlatamazdım ve kafam şu an açığı olmayan bir yalan uydurmak için fazla bulanıktı.
İçime gelen ani üşümeyle battaniyemi üstüme çektim ve bir süre sonra battaniyenin verdiği sıcaklıkla göz kapaklarım ağırlaştı.Bir rüya görmüştüm.
Şatoyu andıran bir yerdeydim. Elimdeki kadehten şarap içiyordum. Bir davetteydim. Tanımadığım bir sürü yüz vardı. Kendimi huzursuz hissetmiştim. Üzerimdeki safir mavi elbisenin tüllerinde gezdirmiştim ellerimi. Takım elbiseli biri koluma girmem için yanıma geldi. O huzursuz yerden kurtulmak için kim olduğuna bakmadan koluna girmiştim. Beni göz önünden uzaklaştırdığında yüzüme baktım. Safir mavileriyle gözlerim buluştu.
Mutlu görünmüyordu. Kırgın ve kızgın gibiydi."Yalancı." diye fısıldadı. Kaşlarını çatarak. "Sen de ölmeliydin."
Nefes alamadığımı hissettim. Hiçbir şey söyleyememiş, kıpırdayamamıştım. "Hiç tanışmamalıydık. Ölmene izin vermeliydim."
Ardına bakmadan gittiği zaman şoktan çıkıp hareket edebilmiştim. Elimdeki kadehim kayıp kırıldığını ve üstüme bütün şarabın döküldüğünü fark ettim. Sanki geçecekmiş gibi elimle silkeledim. Kirpiklerim ıslanmıştı ama ağlamıyordum. Yağmur yağıyordu. Başımı gökyüzüne kaldırınca artık şatonun içinde olmağımı fark ettim. Mevsimi olmamasına rağmen çıkmış bir sürü zambak olan bir bahçedeydim.
Zambaklar giderek kurumaya başladı.Nefes almaya çalışınca göğsümde keskin bir acı hissettim. Elimi acıyan yere koyduğumda sıcak ve yapışkan bir sıvı hissettim.
Kan akıyordu.
Bacaklarım beni daha fazla taşıyamayınca duvara yaslanıp yere çöktüm. Kanım zambaklara damladı.
Bulanıklaşan görüşüm yüzümden yüzünü göremediğim bir kadın "Boş hevesler canını yakarlar. Yol yakınken dönmeliydin." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALPLERİN SAVAŞI
FantasyRuhun canı acır mı bilmem ama, Kalpler kırılgan camlar. nightsmelodyy | 2021