-2-

12 1 0
                                    

Amanda

Her zamanki keyifsiz kahvaltı sonrasında çalışma odama geçip, günün programını gözden geçirdim. Bugün Sky Krallığı'yla askeri dönüşüm programının her sene yenilenen anlaşması hakkında toplantı yapacağım, elemental dersine katılacağım sonra da gelir gider durum değerlendirmesini gözden geçireceğim. Önce hazırlanmam gerekiyor tabi. Elimdeki programı masaya bırakıp odama gitmek için dışarı çıktım. Odama doğru ilerlerken Almira'nın dibinden ayrılmayan Elsa'yı gördüm. O da beni gördüğünde sahte bir gülümsemeyle selam verdi. Bu buradaysa Almira'da yakınlardadır kesin. Elsa'ya yanıma gelmesini işaret ettiğimde istemeyerek de olsa yanıma geldi.
'Prenses Amanda. Bir isteğiniz mi vardı?' Bu kız neden her duygusunu böyle belli ediyordu. Sanki ben kendisine bayılıyorum.
'Evet, Ica'a söyle terzideki kıyafetimi alıp odama gelsin. Katılmam gereken önemli bir toplantı var.'
'Tabi prenses, hemen bulup söylerim.' Elsa selamını verip arkasını döndü. Yanımdan uzaklaşacağı sırada durması için kolunu tuttum.
'Söyleyeceklerim bitmedi. Almira nerede?
'Almira yani prenses Almira en son eğitim salonundaydı.'
'En son derken. Dibinden ayrılmıyorsun, nerede olduğunu nasıl bilmiyorsun.'
'Yarım saat kadar önce prenses Almira'nın dersine girdim. Dersten erken ayrılmam gerekti. Kendisinin de alıştırma yapacağını söyledi. Yarım saatdir prenses Almira'yı görmüyorum, prenses Amanda.'
'Aman ne hoş. Senin için rekor bir seviye. Yarım saatdir görmemiş. Neyse ona söyle iki saat sonra elemental dersimiz var. Derslikte hazır beklesin. Ben de toplantıdan sonra geleceğim. Şimdi git.' Yanından geçip, odama doğru ilerlemeye devam ettim.
'İzninizle prenses!'
'Arkamdan bağırma. Sana git dedim zaten.' Odaya geldiğimde hemen ayakkabılarımı çıkardım ve yatağa uzandım. Şu an o kadar çok uykum vardı ki keşke yapacak hiçbir işim olmasaydı. Annemin ölümünden bu yana geceleri uyuyamıyordum. Üzüntümden ya da özlemimden değil Almira yüzünden. Almira ne kadar inkar edip, kabullenmese de haberci olan rüyalar görmeye başlamıştı ama ben, gözlerimi kapattığımda sadece karanlık vardı. Herkes beni telaşlandırmamak için bu durumun normal olduğunu, benden önce rüyalar görmeye başlamasının kraliçelikle bir alakası olmadığını söylüyordu. Peki ben bunlara inanıyor muyum? Bazen inanmak istiyor, sakin kalmak için bu sözlerin arkasına sığınıyordum. Aslında tarih kitaplarında da çok eski atalarımızın rüya görme durumu ve yeteneklerini kullanma zamanlarında farklılıklar olduğuna dair kayıtlar vardı. Ama bu yüzyıllar öncesine dayanıyordu. Tarih tekerrür eder miydi? Ediyorsa o tekerrür bizi mi bulmuştu? Yıllarca her gün bunları düşünmekten ne düzenli beslenebiliyor ne de uyuyabiliyordum. Düşüncelere biraz ara verip kendi yeteneklerime yoğunlaşmam gerekiyordu. Tabi önce biraz da uyumam lazımdı.
'Prenses. Ah üzgünüm ben geç mi kaldım.' Ica biraz daha geç gelmiş olsa uykuda olabilirdim. İşlerim varken uyumak mümkünse tabi.
'Hayır Ica tam zamanın da geldin. Hatta öyle bir tam zamandı ki uykuya dalamadım bile.' Yataktan kalkıp makyaj masasına oturdum.
'Üzgünüm prenses, ben Elsa'yı gördükten sonra hemen elbisenizi alıp toplantıya geç kalmayın diye koşarak geldim. Tekrar üzgünüm.'
'Her neyse. Elbiseyi yatağın üzerine bırak. Saçlarımı yapmama yardım et de hazırlanayım.'
'Tabi prenses.' Ica elbiseyi bırakıp yanıma geldi. Önce sıkı yapılmış topuzu açtı. Kafam o an o kadar rahatladı ki sanki üzerimden bir yük kalktı. Tokaları bırakıp saçıma sprey sıktı ve taramaya başladı.
'Saçınız için hangi modeli istersiniz prenses?'
'Açık kalsın. Su dalgası yapabilirsin.'
'Bir tutamını arkada toplamamı ister misiniz?'
'Hayır, istesem söylerdim.'
'Haklısınız prenses, üzgünüm.' Ica neredeyse yirmi dakika da saçlarımı yaptıktan sonra makyaj masasından kalktım. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp bir hafta önce rengini ve kumaşını severek seçtiğim ve yaptırdığım elbiseyi giydim. Ica fermuarı çekerken ben de elbisenin üzerimdeki duruşunu düzelttim.
'Elbise çok güzel olmuş. Mavi renk ve saten kumaş size çok yakıştı prenses.'
'Yakışacağını biliyordum. Mavi ayakkabılarım nerede?'
'Ben getireyim prenses.' Ayakkabımı giydikten sonra takılarımı da taktım. Biraz da parfüm sıktıktan sonra artık hazırdım.
'Ben çıkıyorum sen de şu kıyafetleri kaldırdıktan sonra gidebilirsin.'
'Tamam prenses.'
'Çok uzaklaşma. Bir şeye ihtiyacım olduğunda sana ulaşabileyim.'
'Tabi prenses. Buralarda olacağım.' Odadan çıkıp Sky Krallığı askeri üyesi olan yüzbaşıyla görüşmek için toplantı salonuna doğru ilerlemeye başladım. Toplantı salonuna geldiğimde krallığımın askeri üyeleri masada yerlerini almıştı. Beni gördüklerinde ayağa kalkıp selamlarını verdiler. Ben de yerime geçtim.
'Oturabilirsiniz.' Herkes oturduğunda masanın üzerinde duran dosyayı aldım.
'Her şey hazır mı? Kaç kişilik değişim planlandı.'
'Biz yüz kişilik bir değişim olur diye düşünüyoruz prenses. Askerleri de ona göre seçtik.'
'Askerlerle ilgili bilgiler mevcut değil mi?'
'Evet prenses her şey eksiksiz bir şekilde hazırlandı.' Kafamı olumlu anlamda salladım. Dosyayı masaya koyduğum sırada kapı çaldı.
'Prenses, Sky Krallığı askeri üyeleri geldi.
'İçeri alabilirsin.' Kapı genişce açıldı ve üyeler salona girdi. Tam karşıma geçip, beni selamladılar.
'Güzel günler prenses.'
'Hoş geldiniz, buyurun oturun lütfen.'
'Teşekkür ederiz.'
Askerler masada oturacakları yerlere geldiklerinde krallığımın askeri üyeleri ayağa kalktı ve birbirlerini selamladılar.
Herkes oturduğunda hizmetliler çay servisine başladı.
'Görmeyeli nasılsınız prenses.'
'İyiyim yüzbaşı Michael. Umarım sizde iyisinizdir.'
'Ben de iyiyim prenses teşekkür ederim.'
'Askeri dönüşüm anlaşmamız olmasa Sky Krallığı'nın ziyaretini görmüyoruz. Ne kadar üzücü bir durum.'
'Öyledir prenses. Umarım bundan sonra krallık ziyaretinize daha sık gelir.'
'Bundan sonra mı? Bundan önce neden gelmiyordu ki bundan sonra gelsin?' Yüzbaşı Michael gülümseyerek çayından bir yudum aldıktan sonra yanında ki askerin elindeki dosyayı alıp, benden önce incelemesi için yüzbaşı Steve'e uzattı. Steve dosyayı alıp incelemeye başladı.
Okudukları pek hoşuna gitmemiş olmalı ki kaşları çatıldı. Okuması bitince dosyayı incelemem için bana uzattı. Ben de dosyayı alıp Sky Krallığı'nın isteklerini okumaya başladığımda Steve'in neyden hoşlanmadığını anladım. İncelemem bitince dosyayı kapatıp, yüzüme kondurduğum sahte gülümsememle yüzbaşı Michael'e baktım. O da pür dikkat bana bakıyordu.
'Ne diyorsunuz prenses. Sizce de ziyaretler bundan sonra daha sık olmaz mı.?'
'Güzel istekler yüzbaşı. Ama böyle bir şeyden sonra ziyaretimize gelinecekse asla gelinmesin çok daha iyi. Bu isteklerinizi karşılayacak bir krallık bulursunuz umarım.'
'Prenses, çok şakacısınız. Okuduklarınızı tam anlayamadınız galiba.'
'Neden anlamasın yüzbaşı Michael. Asıl siz bizi anlamıyorsunuz galiba. Bu istekler çok dengesiz. Anlaşma askeri değişim takaslarının eşit ve dengeli olması yönündeydi unuttunuz mu?'
'Şartlar değiştiğinde anlaşmada değişir yüzbaşı Steve.'
'Neymiş o değişen şartlar?' Yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordum.
'Ana anlaşma Kraliçe Annabel yani anneniz, henüz hayattayken yapılmıştı ve sorunsuz bir şekilde ilerliyordu.'
'Annem dün ölmedi yüzbaşı. Anlaşma bugüne kadar da sorunsuz ilerliyordu.'
'Haklısınız prenses. Bugüne kadar aramızda bir sorun olmasını istemedik. Malum, krallığınızın önünde herkes diz çöker. Pardon, diz çökerdi demeliyim. Siz de bir değişim olduğunu hiç duymadık prenses.' Artık patlama zamanım gelmişti. Ellerimi masaya vurarak ayağa kalktığımda herkes bir anda irkildi. Sinirden patlayacak gibiydim.
'Ne duymayı bekliyordunuz. Annem ölünce güç hemen bana mı gelecekti. Bu işler o kadar kolay mı sanıyorsunuz!' Kimseden ses çıkmıyordu. Bağırıyordum, masaya vuruyordum, hadsizce konuşan yüzbaşına gözlerimi dikmiş, haddini bildiriyordum.
'Krallığınız yeni kurulmadı, Kralınız da tahta dün oturmadı. Güçlerimize nasıl kavuştuğumuzu az çok biliyorlarken, siz karşımda hadsizce konuşup benim zararıma olacak bir şeyi imzalamam gerektiğini, hatta başka bir seçeneğim olmadığını ima ediyorsunuz. Bu ne cürret yüzbaşı!' Masada, önümde duran dosyayı elimin tersiyle yere fırlattığımda Steve'de ayağa kalktı.
'Prenses sakin olun lütfen.' Ben Steve'e aldırmadan hâlâ yüzbaşı Michael'e bakıyordum. Onunda şaşkın gözleri bir anda normale dönüp alaycı gülümseme dudaklarına yerleşti.
'Sinirinize bakacak olursak duyduklarımız doğru olmalı. Kraliçe olamayacağınızı mı düşünüyorsunuz prenses?' Sinirim beni yakıp kavururken daha fazla ne yapacağımı bilemedim ve gülmeye başladım. Biraz önce bağırıp çağıran ben, şimdi de kahkahalar atıyordum. Sinirin her tonunu şu an yaşıyordum.
'Prenses, iyi misiniz?' Steve yanıma gelip kolumu tuttu. Gözleri endişe doluydu.
'İyiyim yüzbaşı Steve. Nasıl iyi olmayayım, baksanıza bizim bile bilmediğimiz neler duyulmuş. Krallıklar kendi dertlerini bırakmış, bizi konuşuyorlar. Çünkü gücüme kavuşmamdan o kadar korkuyorlar ki. Tüm dertleri biz olmuşuz.' Kahkahalarımı bitirip Steve'in elini kolumdan çektim ve tekrar yerime oturdum. Steve'de yanımda ayakta beklemeye başladı.
'Korkmak değil bu prenses. Krallığınızın eskisi gibi güçlü olmaması durumunda bizim ve diğer krallıkların size üstün geldiğini bilmeniz ve kabul etmeniz gerek. Evet Kraliçe Annabel dün ölmedi ama on sene oldu. Geçen senelerde bekledik fakat sizde ve krallığınız da bir değişim olmadı. Artık bizden üstünmüşsünüz gibi davranmanıza gerek olmadığına karar verdik. Bugün hiç düşünmeden reddettiğiniz anlaşma, normal şartlar altında olduğunuzu düşündüğünüzde sizin yararınıza olacak bir şey.' Yüzbaşı Michael ayağa kalkıp sandalyeyi çekti ve masadan çekildi. Yanındaki askerlerde onunla birlikte hareket ediyordu.
'Her şeye rağmen biraz önce yere fırlattığınız anlaşma için size bir hafta süre tanıyoruz. Umarım daha sakin bir şekilde, mantıklı kararlar verebilirsiniz prenses. Misafirperverliğiniz için teşekkürler. İzninizle.'

AMETRİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin