-5-

4 0 0
                                    

Amanda

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama ağlamak iyi gelmişti. Sanki öfkem gözyaşlarımla akıp gitmişti. Ama vücudum mahfolmuş bir haldeydi. Gün boyunca, küçükken sevmediğim o savaş eğitimi derslerine katılmış gibiydim. Uyuşmuş kollarımı bacaklarımdan ayırdım. Masadan destek alıp, yavaşca ayağa kalktım. Arkamı dönüp aynaya baktım.
'Berbat görünüyorsun Amanda.'
Yüzümde kurumuş göz yaşlarını silmeye çalıştım, ama geçmedi. Çekip durduğum, karmakarışık olmuş saçlarımı düzeltmeye çalıştım, ama düzelmedi. En sonunda üzerimdeki elbiseden zor bela kurtulup banyoya girdim. Sıcak suyun vücudumu gevşetmesine izin verdim. Kendimi tamamen rahatlatıp düşüncelerimi susturunca banyodan ayrıldım. İçeri geçtiğimde hava kararmıştı. Odanın ışığını açıp dolaptan geceliğimi alıp giydim. Makyaj masasına oturup, biraz önce eziyet ettiğim ve şu an diplerinin ağrıdığı saçlarımı yavaşca taradım. İşim bittiğinde bir süre aynada kendime baktım.
'Gerçekten kraliçe olacak mısın Amanda? Çocukluğundan bu yana tek istediğin şey olan kraliçeliğe, atalar seni layık görecek mi?' Kendime buruk bir tebessümle bakıp masadan kalktım. Yatağa geçip uzandığımda kapı çaldı.
'Efendim.' Kapı yavaşca açıldı. Ica içeri girmeden, kapı aralığında durdu. Elinde bir tepsi vardı.
'Prenses, yemeniz için bir şeyler getirmiştim.' Ica gündüzki sert çıkışımdan korkmuş olmalı ki normal halinden daha fazla çekingen konuşuyordu.
'Çalışma masasının üzerine bırak.' Ica hızlı adımlarla, tepsiyi bırakıp odadan çıktı. Bir şeyi yaptıktan sonra "başka bir isteğiniz var mı prenses?" gibi sorular soran kız şimdi bir şey sormadan gitmişti. Anlaşılan sonunda beni anlamaya başlamıştı. Yatakta oturur pozisyona geçip masada duran tepsiye baktım. Normalde canım bir şey yemek istemiyordu ama karnım deli gibi gurulduyordu. Yemek kokuları iştah açıcıydı ama keyfim yoktu.
'Az da olsa yemelisin Amanda' Evet az da olsa yemeliyim yoksa bugün her zamanki iki, üç saatlik uykuyu bile zor görürüm. Yataktan kalkıp masaya gittim. Sandalyeye oturup tepsideki yemekleri yemeye başladım. Yemeklerin hepsi her zamanki gibi lezzetliydi. Az falan derken neredeyse hepsini bitirmiştim. Yemekden sonra kendimi biraz daha enerjik hissediyordum. Zaten şu an uykum da yoktu. Kitaplığın yanına gidip okumak için bir şeyler ararken, elim her zaman ki gibi Ametrin güç tarihi kitabına gitti. Ama bugün, neredeyse ezberlediğim bu kitabı okumayacaktım. Onun yanındaki element kitabını aldım. Yatağıma geçip oturdum. Ateş bölümünü açıp, kontrol kısmını okudum. Dün zamanında katılamadığım dersi akşam telafi etmiştim. Ateşi kullanmayı hep severdim ama ateşi farklı seviyeler de kullanmak ve şekiller vermek daha fazla sevmemi sağlamıştı. Yapmam gerekenleri dersten hatırlıyorum ama yine de kitaba bakma ihtiyacı hissetmiştim. Okumam bitince gözlerimi kapattım. Ellerimi avuçlarım açık bir şekilde açtım. Zihnimi tamamen boşalttım. Küçük bir alevin vücudumda dolaştığını hissettim. Avcumu kapattım. Hissettiğim enerjiyi ellerime yoğunlaştırdığımda ateşin ellerimi yaktığını hissettim ve avuçlarımı açtım. Ateş avuçlarımda yanarken, onları birleştirip küçük bir alev topuna çevirdim. Onu bozup alev çemberi yaptım. En sonunda alevi parmaklarıma yaydım. Yüzümde oluşan gülümsemeyle ateşin gücünü izledim. Ona sahip olmak zaten güzeldi ama onu kullanabilmek, eşsiz bir şeydi. Başarım karşısında daha iyi hissedince, ateşi ellerimden yok ettim. Yerimden kalkmadan kitabı, yatağın yanındaki sehpaya koydum. Yatağa uzandım. Bunca olanlara rağmen kendimi rahatlatmaya çalışmış ve az denemeyecek kadar kendime iyi gelmiştim. O yüzden artık az da olsa rahat bir uykuya ihtiyacım vardı. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım ve verdim. İyi bir uykunun beni bulmasını bekledim. Gözlerim ağırlaşmaya başladığında, güzel olmasını umduğum uykunun beni yutmasına izin verdim.

Charles

Hızlı adımlarla eğitim solanuna gittim. Hızla etrafa göz gezdirdim ama Almira yoktu.
'Nerdesin Almira.' Odasına bakmak için gittiğim sırada bir şeyin yere düştüğünü duydum. Sesin geldiği odaya doğru ilerledim. Kapıyı açtığım an gördüğüm şeyle şaşkına döndüm. Almira odanın ortasında dizlerinin üzerine düşmüş, neredeyse bayılmak üzereydi. Hemen yanına gittim. Karşısına oturup yüzünü ellerimin arasına aldım.
'Almira, Almira kendine gel.' Gözlerini zar zor açık tutuyor, bedeni içinden ruhu çekilmiş gibi halsiz duruyordu. Ellerimi yüzünden çektim. İki yanına düşmüş ellerini avuçlarıma aldım. Buz gibiydi. Vücut sıcaklığı düşmeye başlamıştı.
'Almira beni duyman lazım kızım. Lütfen kendine gel.' Hipnoz edilmiş gibiydi. Şu an bizim göremediğimiz bir şeyler yaşadığı ortadaydı. Bunun sebebi atalar olmalıydı. Böyle bir şeyi benim bozmam çok tehlikeli olacağından beklemem gerekiyordu. Almira kendi kendini uyandırmalıydı.
'Üstat Charles!' Ben Almira ile ilgilenirken, şifacı Jason'ın sesini duydum ve hemen yüksek sesle cevap verdim.
'Buradayım, köşedeki odadayım şifacı!' Dedikten sonra ayağa kalktım, Almira'nın bir kolundan tutup onu da ayağa kaldırmaya çalışırken şifacı kapının önüne geldi.
'Gel evlat, yardım et.' Jason, gördüğü durumun şaşkınlığıyla duraksadı.
'Hadi, acele et.' İkinci uyarımdan sonra harekete geçip yanıma geldi. Hemen Almira'nın diğer kolunu tutu ve onu birlikte ayağa kaldırdık.
'Koridorun solundaki ilk odaya gidelim.' Temkinli adımlarla odaya geldik. Odaya girdiğimizde prensesi tutması için Jason'a bıraktım ve ben hemen çalışma masasının üzerini boşalttım.
'Buraya yatıralım.' Yardım etmek için  Jason'ın yanına giderken, o Almira'yı kucağına alıp masaya getirdi ve dikkatlice yatırdı. Ben de hemen Almira'nın yanına gelip alnına elimi koydum. Neler olduğuna dair bir şeyler görmek için büyülü bir kaç sözleri söyleyip ben de gözlerimi kapattım ve beklemeye başladım. Gözlerimin önünde belli belirsiz bir şeyler beliriyordu ama ne olduğunu net bir şekilde göremiyordum.
'Üstat neler oluyor? Prensese ne oldu? Neden buraya getirdik? Belki revire götürsek daha iyi olabilir. Durumu hiç iyi görünmüyor.' Göremediğim görüş ve dağılan dikkatimle Jason'ın yanına geldim. Çok telaşlı görünüyordu.
'Şifacı sakin ol. Her şey kontrolüm altında.'
'Ama Üstat, baksanıza buz gibi olmuş.'
'Biliyorum. O yüzden solis iksirine ihtiyacım var.'
'Hemen getireyim Üstat.' Jason hızla kapıya ilerleyince, ona yetiştim ve durması için kolunu tuttum.
'Henüz nerede olduğunu bilmezsin. Sen burada kal. Ben hemen alıp gelirim.'
'Üstat yerini söyler...'
'Oyalanacak vakit yok. Kapıyı kapat ve prensesle kal.' Jason dediğimi yapıp kapıyı kapattığında bende hızlı adımlarla Jason'ın yanından ayrılıp, eğitim salonundan dışarı çıktım. Telaşımı belli etmeden sakin ama seri adımlarla iksir odasına doğru yol aldım.

Almira

Kulağıma bağırılan uyan kelimesinden sonra, açık tutmakta zorlandığım gözlerim bir an da sonuna kadar açılmıştı. Göğüsümdeki ağrı nefesimi kesiyordu. Derin bir nefes almaya çalışarak ellerimi yere koydum. Zor bela kendimi iyi hissettiğimde dizlerimin üzerine düştüğüm yerden ayağa kalktım. Ellerime ve vücuduma baktım. Biraz önce açılan yaralarım yoktu. Kan yoktu. Ağrı yoktu. Etrafıma baktım. Kimse yoktu. Program bitmiş olmalıydı. Bir an önce odadan çıkmak istiyordum. Kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda kulağıma dolan gürültülere şaşırdım. Hızlı adımlarla odadan ve koridordan ayrılıp eğitim alanına geldim. Duyduğum gürültü alanın ortasında toplanmış, bağıra çağıra konuşan askerlere aitti. Galiba konu imzalanmaması gereken anlaşmayla ilgiliydi. Kalabalığa doğru biraz daha yaklaştım.
'Bu olmamalı. Buna bir şekilde engel olmalıyız!'
'Ama nasıl? Ne yapabiliriz ki?'
'Prenses burada olsa asla endişelenmezdik.' Amanda burada değil mi?
'O yok ama biz varız. Onu onurlandırabiliriz.' Bunlar neyden bahsediyor.
'Hey! Burada neler oluyor?' Askerlerin içine girmek için adım attığım sırada küçük bir çarpılma yaşadım. Ne olduğuna anlam veremeyerek tekrar adım attığımda, çarpma etkisini biraz daha fazla hissettim ve bir kaç adım geriledim. Anlaşılan aramızda duvar gibi örülü, büyülü bir bariyer vardı. Ama şimdi bu neden oluşmuştu ve böyle bir şeyi kim yapabilirdi.
'Bu da neyin nesi?'
'Tamam, yeter! Herkes sakin olsun. Evet zor bir durumdayız ama yine de kendimizi kaybetmemeliyiz.'
'Ne yapacağız peki yüzbaşı. Öylece durup, istemediğimiz insana itaat mı edeceğiz? Krallığımızı mı kaybedeceğiz? Ne yapacağız, bize bir şey söyleyin, bir yol gösterin o zaman.'
'Hayır Lion, öylece durmayacağız. Bu durumla savaşacağız. Çünkü prenses Almira hayatta olsa böyle yapardı.'
'Ne!' Duyduklarımın yarattığı şokla Steve'e doğru koştum. Koşmamla geriye savrulmam bir oldu. Askerlerle aramda olan bariyer benim onlara yaklaşmama izin vermiyordu.
'Hey! Ben buradayım, hayattayım. Siz neyden bahsediyorsunuz?'
'Benim bir planım var ama o planı tamamlamama izin vermelisiniz. Sakin kalın, kimseye bir şey belli etmeyin ve işinize dönün. Her şeyi ayarladığımda harekete geçeceğiz. Yüzbaşınız olarak size söz veriyorum.' Steve'in bu kadar kararlı ve net konuşması, dediğini ne pahasına olursa olsun yapacağı anlamına geliyordu. Ama ben hiç bir şey anlamıyorum. Kime bu kadar öfkeliler, ne için ayaklanıyorlar ve neden beni görmüyorlar ya da göremiyorlar. Charles, beni bir tek Charles anlar. Askerler hâlâ bir aradayken ben hızlı adımlarla çıkışa ilerledim. Kapıdan dışarı adımımı atacağım sırada içeriden gelen bağırma sesiyle içimi bir korku kapladı. Geri döndüm ve koşarak eğitim alanına ilerledim. Ben askerleri görmeyi beklerken tam karşımda Amanda duruyordu. Arkası dönüktü, yüzünü göremiyordum ama bir şeye baktığı kesindi.
'Amanda' Ya o da beni duymamıştı ya da cevap vermiyordu. Ne olduğunu anlamak için ona doğru biraz yaklaştım ve tekrar seslendim. Yine cevap alamadım. Biraz daha yaklaşmak isterken hissettiğim hafif çarpma etkisiyle durdum. Neye baktığını görmek istiyordum. Dikkatimi Amanda'dan çekmeden yavaş yavaş sağa doğru yürümeye başladım. Artık Amanda'nın yüzünü az da olsa görebiliyordum. Tepkisizce baktığı bakışlarını takip ettim. Dikkatle karşı duvara bakıyordu. Bakışlarını takip edip bende duvara baktığımda duvar kan kırmızısıydı. O kan kalbinde kılıçla duvara saplanmış Steve'in kanıydı. Sadece iki dakika önce sapasağlam karşımda duran arkadaşımın şimdi karşımda cansız bedeni duruyordu. Amanda bir an da nerden çıkmıştı? Ne olmuştu? Nasıl ve neden bunu yapmıştı? Şaşkınlık, hüzün ve sinirin etkisiyle kalbim yerinden çıkarcasına çarpmaya başlamıştı. Gözlerimden durmadan yaşlar akıyordu. Ellerimi o kadar sıkıyordum ki tırnaklarım avuçlarımı parçalamıştı. Şu an tek isteğim Amanda'ya hesap sormak ve zarar vermekti. Ona doğru bir adım attığımda aramızdaki bariyerin çarpma etkisi yine başlamıştı. Ama şu an öfkemden başka hiç bir şeyi hissetmezken bir adım daha attım. Bariyer artık vücudumu yakmaya başlamıştı. Fiziksel olarak hissettiğim acı kalbimde olan acı ve öfkenin önüne geçemiyordu. Bir adım, bir adım daha derken Amanda'ya doğru attığım son adımla bariyer ve yarattığı çarpma etkisi ortadan kalktı. Gözlerimi Amanda'ya dikmiş bakarken adını büyük bir öfkeyle haykırdım.
'Amanda!' Ben yine beni duymayacağını düşünürken o kafasını çevirmiş bana şaşkın gözlerle bakıyordu. Bana bakmasına bile dayanamayarak üzerine atladım. Elimi kalbine sapladım. Gözlerinin içine baktım. Benim gözlerim ona acımasızca bakarken onun gözleri dehşet ve acı dolu bir şekilde bana bakıyordu. Aslında hesap sormak, bağırıp çağırmak istiyordum ama konuşamıyordum. Bedenim benden bağımsız hareket ediyor onu bir an önce öldürmek istiyordum. Ellerimi sapladığım göğüsünde kalbini avuçlarımın içine aldım. Gözlerinin içine bakıyordum. Konuşmaya başlarken ne diyeceğimi bende merak ediyordum.
'Sen yaşamayı hak etmiyorsun.' Son sözümü söyledikten sonra kalbini yerinden söküp aldım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 01, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AMETRİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin