-4-

6 1 0
                                    

Almira

Kulaklarıma dolan kuş sesleriyle gözlerimi açtım. Yataktan kalkıp balkona çıktım. Güneşin sıcaklığı tenimi ısıtırken, temiz havayı içime çektim. Uzun zamandır böyle rahat uyuduğumu hatırlamıyordum. O yüzden bugün çok huzurluydum. Bugünün kötü geçmesi için hiç bir sebep yoktu. Balkondan içeri girip, çalışma masasındaki saate baktım.
'Saat on iki mi?' Bu kadar saat uyudum mu yani?
'Ellie!' Kıyafetlerimi almak için elbise dolabına ilerlerken Ellie'ye seslendim ama gelmedi. Üniformalarımı alıp yatağın üzerine bıraktım. Odanın kapısını açıp dışarı baktım ama Ellie etrafta görünmüyordu. Kapıyı kapattım. Çalışma masasının üzerinde duran suyu içtikten sonra kıyafetlerimi alıp banyoya girdim. Hızlı bir duş alıp giyindim. Odaya geçip saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Dolaptan ayakkabılarımı aldım. Yatağıma oturup ayakkabımı giydiğim sırada kapı çaldı.
'Gelebilirsin Ellie' Ben Ellie'nin geldiğini düşünmüştüm ama gelen Elsa'ydı.
'Merhaba.' Elsa kapıyı kapattı ve yanıma gelip oturdu.
'Merhaba.' Elsa gülümseyerek bana bakarken bende ayakkabılarımla işimi bitirip ona baktım. Sanki huzursuz gibiydi.
'Bir sorun mu var?'
'Ne? Hayır Almira, ne sorunu olabilir ki. Hiç bir sorun yok.' Şimdi de telaşlanmış gibi bacağını sallamaya başlamıştı. Elsa bacağına baktığımı fark edince durdu ve aniden ayağa kalktı.
'Hava bugün çok güzel. İşini eksen de bir şeyler mi yapsak Almira.'
'Dün gelseydin bir şeyler yapacaktık Elsa.'
'Dün size kırgındım prenses.'
'Prenses?'
'Almira, dün dün de kaldı.'
'Bana pek öyle gelmedi.' Yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Üzerimi düzenledim. Kapıyı açıp odadan çıkacakken Elsa kapıyı geri kapattı.
'Ne yapıyorsun Elsa, zaten yeterince geç kaldım.'
'Dün gelmediğim için özür dilerim.'
'Önemli değil Elsa. Şimdi izin verirsen çıkacağım.'
'Özür dilerim.'
'Önemli değil dedim ya.'
'Özür dilerim.'
'Tamam Elsa gerçekten önemli değil. Ben de hak ettim bunu.'
'Hak ettin tabi. Birbirimizden bir şey saklamayacağımıza söz vermiştik ama sen sözümüzü çiğniyorsun.'
'Bir şeyi çiğnediğim yok Elsa. Gerçekten önemli bir şey yoktu. Olsa neden söylemeyeyim.'
'Söylersin değil mi?' Söylerim ama söyleyemiyorum, söylemek istemiyorum Elsa. Bu öyle söylenebilecek bir şey değil ki. Derin bir nefes aldım. O nefes saniyesinde söyleyeceğim yalanı düşündüm. İçim sıkıldı. Ama yapacak bir şey yoktu. Bu olayı kendim çözmeliydim.
'Söylerim Elsa.' Annem yalandan nefret ederdi. Bize de her zaman "Dünya tükenir, yalan tükenmez. Yalan insana bir kere bulaşırsa, o kişiyi değeri kalmayana kadar tüketir. Siz bir Ametrinsiniz. Ametrinler güçleri kadar, sözlerinin hakikatliğiyle de tanınırlar. Siz asla yalana sığınmayacak, her konuda açık olacaksınız. Yalanın rengide, boyutuda yoktur. Ne kadar zaman geçerse geçsin elbet bir gün ortaya çıkar. Kendinizi kendi ellerinizle küçültüp, değersizleştirmeyin. Hiç bir önemi olmayan insanların dillerine düşmeyin." derdi. Ve ben dün itibariyle kendimi yalanla lanetlemiştim.
'Almira, Almira.'
'Hı, efendim.'
'Daldın gittin. Bak bence senin de işe gidesin yok. Birlikte saraydan uzaklaşalım biraz. Olur mu?'
'Olmaz tabi ki Elsa. Hem bir dakika, karşımda duran bu kız da kim. Benim arkadaşım Elsa nerede?'
'Neden ya, ne olmuş bana.'
'Saraydan uzaklaşalımmış. Hiç bir işini aksatmayan Elsa diyor bunu.'
'Yazıklar olsun Almira, küçükken sevmediğimiz derslerden hiç kaçmamışız gibi konuşuyorsun.'
'İkisi farklı şeyler hanım efendi. Her neyse bu halini de sevdim ama olmaz diyorum ve gidiyorum. İşim bitince yemek yemeye mutfağa gelirim orada görüşürüz.' En sonunda Elsa'yı kapının önünden itip, sonunda odadan çıktım. Elsa sayesinde çok daha fazla geç kalmıştım. Hızlı adımlarla saraydan çıkıp askeriyeye geldim. İçeri girer girmez kulağıma dolan gürültüyle şaşırdım. Herkes bağıra çağıra konuşuyor, bir şeylere sitem ediyorlardı. Biraz ilerleyip eğitim sahasına geldiğimde etrafta duran çantaları gördüm. Ben ne olduğunu anlamadan bakarken beni fark eden bir asker herkesi uyardı. Sesler kesildi, askerler bana selamlarını verdi. Yakınımda bir asker görüp ona doğru ilerledim.
'Ne oluyor? Bu gürültü ve bu çantalar ne?'
'Yüzbaşı Steve ile konuşmanız daha doğru olur prenses.'
'Bir sorun var yani. Yüzbaşı odasında mı?'
'Evet prenses.'
'Teşekkürler.' Hızla Steve'in odasına çıktım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Steve'de hararetli bir şekilde odasındaki askerle konuşuyordu. Beni gördüğünde biraz duruldu.
'Prenses, gelin lütfen. Peter daha sonra konuşuruz. Şimdi çıkabilirsin.' Asker selamını verip, odadan çıktı.
'Sorun ne Steve, ne oluyor?' Steve masasında duran sudan bir yudum alıp, masaya yaslandı. Kafasını yere eğip, derin bir nefes aldı. O an sorunun ciddi olduğunu anladım.
'Ormanda bir sorun ya da köy halkında salgın mı var?' Steve olumsuz anlamda başını salladı.
'Yakın bir krallıkta isyan ya da savaş mı çıkmış?' Bu da olumsuz.
'Kıtlık mı var? Ne var Steve artık söyler misin?' Steve başını yerden kaldırıp gözlerime baktı.
'Prenses Amanda.' Devam etmesini bekledim ama devam etmedi.
'Ne olmuş Prenses Amanda'ya.'
'Dün Sky Krallığı ile toplantı vardı. Askeri dönüşüm anlaşmasının yenilenme zamanıydı.' Steve yine duraksadı. Olanları anlatmak istemiyordu.
'Devam et Steve. Ne olduysa her şeyi anlat.'
'Sky Krallığı, yeni sözleşmeyi ilk defa kendi çıkarlarına göre hazırlamıştı. Asker değişim sayıları, onlara verilecek eğitimler, maaşları, eğitimden sonraki hayatları, her şey dengesizdi. Toplantı sert geçti. Prenses Amanda gereken her şeyi söyledi ve tepkisini de fazlasıyla belli etti.' Steve masada duran dosyayı alıp yanıma geldi.
'Bu cümlenin bir aması var değil mi?' Steve dosyayı bana uzattı. Dosyayı almadan bir süre Steve'e baktım. Lütfen anladığım şey olmasın, lütfen olmasın. Dosyayı alıp açtım. Gözlerimin önündeki kağıdı okumadan önce imza yerine baktım. Boş olmasını istediğim yer doldurulmuştu. Hemen sözleşmenin maddelerini okumaya başladım. Okudukça sinirim artıyordu. Her cümleyi tek tek, bir çok kez okuyup aklıma kazıdım. En sonunda dosyayı, sert bir şekilde Steve'in eline verip odadan çıktım. Ben hızlı ve sinir dolu adımlarla saraya ilerlerken Steve arkamdan geliyor, sakin olmam için bana sesleniyordu. Şimdi sakin olmanın hiç zamanı değildi. Saraya girip Amanda'yı bulacağım muhtemel yere, çalışma odasına gittim. Ben odanın kapısına hızla ilerlerken, kapıdaki görevli önüme geçti.
'Prenses Almira, prenses Amanda şu an toplantıdalar efendim.' Görevliye aldırmayarak, kapıyı çalmadan sert bir şekilde açıp içeri girdim. Prenses Amanda ve misafirleri şaşkınca bana baktılar.
'Toplantıdayım Almira.'
'Bu anlaşmayı nasıl yenilersin.'
'Şu an toplantıdayım dedim Almira. Daha sonra konuşabiliriz.'
'Daha ne kadar sonra. Krallık düşünce mi?' Amanda oturduğu yerden ayağa kalktı.
'Ne dediğine, dikkat et.'
'Ben ne dediğime dikkat ediyorum, asıl sen ne yaptığına dikkat et. Bu anlaşmayı nasıl onaylarsın ya nasıl! Bu bize, krallığımıza büyük bir hakaret!'
'Toplantı bitmiştir. Çıkabilirsiniz.' Herkes odadan çıkarken ne olacağını merak edip gözlerini bizden alamıyorlardı. Hepsi çıkıp kapı kapandığında Amanda kendi masasına geçip, yerine oturdu.
'Herkesin önünde yaptığına bak.'
'Geç bunları da bana mantıklı bir cevap ver. Nasıl diyorum ya, nasıl imzalarsın.'
'İmzalamazsam ne olacağını bilmiyorsun sanki. İki türlü de durum riskliydi. Ben de en az riskli olanı seçtim.' Karşımda o kadar rahat davranıyorudu ki, kafayı yiyecektim.
'Dalgamı geçiyorsun sen. En az risk mi? Adımız lekelendi farkında mısın? Bize bu anlaşmayla siz bir hiçsiniz diyorlar! Hiç! Biz hiç miyiz Amanda!'
'Benimle düzgün konuş!'
'Nasıl gerekiyorsa öyle konuşuyorum!'
'Ben senin ablanım. Bana ve verdiğim kararlara saygı duymayı öğren artık!'
'Sen bana saygı duymayı ne zaman öğreneceksin? Sen idari işlerden sorumluysan ben de askeri işlerden sorumluyum, ama sen beni hiçe sayıyorsun! Böyle bir kararı vermeden önce benimle konuşmalıydın.'
'Askeri işlerden sorumluymuş. Komik. Toplantılara katılmıyorsun ama kararı sen vereceksin öyle mi?'
'Sen ne saçmalıyorsun. Biz bu işi  yıllardır böyle yapmıyor muyuz? Askeri toplantılarda senin sorumluluğunda oluyor ama kararları ben vermiyor muyum?'
'Ee ne olmuş yani. Şimdi, verdiğim karar da benim sorumluluğumda tamam mı? Oldu mu?'
'Tamam falan değil. Olmadı, olamazda. Sen iyice kraliçe kafasına girmişsin ama çık o kafadan Amanda. Sen kraliçe falan değilsin anladın mı?'
'Ben kraliçe olacağım ama. Büyük olan benim güçler bana gelecek! Asıl sen bunu anla!'
'Güç büyük olanı değil hak edeni seçer ve sen bunu hak etmiyorsun.'
'Almira!' Daha fazla yüzüne bakmaya dayanamadığım Amanda'ya arkamı döndüm. Odadan çıkmak için kapıyı açtım. Tam çıkacakken geri döndüm. Sinirden rengi kırmızıya dönen Amanda'nın gözlerinin içine bakıp son sözlerimi söyledim.
'Askeriye benim sorumluluğum ve ben bu anlaşmayı fes ediyorum.' Kapıyı çarpıp çıktım. Charles, Elsa ve Steve kapının hemen yanında sabırsızca bizi bekliyordu. Ben odadan çıktığımda yanıma gelmek için hareketlendiler.
'Yalnız kalmak istiyorum.' Ben sözümü söyleyip oradan uzaklaştım. Saraydan çıkıp eğitim salonuna gittim. Üzerimdeki siniri bir şekilde atmam gerekiyordu. Odama gidip ceketimi çıkardım. Dolabımdan kılıcımı aldım. Simülasyon odasına gidip, savaş modunu aktifleştirdim. Gözlüğümü takıp, pozisyonumu aldım. Konsantre olmaya çalışarak programın başlamasını bekledim. Programın kurguladığı savaşcı karakterlerin gelmesini beklerken bir an da sırtıma aldığım darbeyle yalpaladım. Ne olduğunu anlamadım ama hemen kendimi toparlayıp karşımdan koşarak gelen düşmana kılıcımı sapladım ve o yok oldu. Bu sefer sağ ve soldan gelenlerle savaştım. Onların da birini yok edip, diğerine kılıcımı savururken karnıma saplanan kılıçla soluma döndüm. Normal de yok ettiğimin yerine yenisinin gelmesi gerekirken, program durmadan yeni birini gönderiyordu. Bununla baş edebilirdim. Acıyla karnımdaki kılıcı çıkarıp onu da yok ettim. Etrafa hızla göz attığımda karşımdan ve arkamdan gelenleri gördüm.
'Toplu saldırı modu mu?' Güçlü olmalıydım. Tekrar pozisyonumu aldım. Her şeye hazır olduğumu sanıyordum ki karnıma saplanan ağrıyla, elimi karnımın üzerine koydum. Ağrı çok derinden geliyor ve içimi yakıyordu. Geçecekmiş gibi karnıma biraz daha bastırdığımda elime bulaşan ıslaklıkla biraz gerildim ve elime baktım.
'Kan mı?' Ama bu gerçek olmayan bir şey. Nasıl yaralanabilirim? Şaşkınca elime bakarken neredeyse yanıma gelen ve gerçek olmaması gereken savaşçılara baktım. Saldırıya geçen ilk kişiye zor da olsa karşılık verdiğimde, hareketlerinin bir kaç dakika öncesine göre çok daha sert ve hızlı olduğunu fark ettim. Birini savurup gerilerken, diğeri atağa geçiyordu. Ben, atak yapmaktan çok kendimi savunup, korumaya çalışıyordum. Her kılıç darbesinde biraz daha gerilerken, onlar daha fazla üzerime gelmeye başlamışlardı.
'Tamam, bence sakin olalım beyler.'
'Vires aperi, respue, suscipe.'
(Gücünü ortaya çıkar, reddetme, kabullen.)
'Ne? Konuşuyor musunuz?' Ben duyduğum sesin şaşkınlığıyla affalladım. O bir dakikalık afallama zamanında, saldırıya karşılık veremediğimden kılıcım elimden düştü. Şimdi tamamen savunmasızdım. Karşımda duran iki kişi kılıçlarını bana doğrultunca, yavaşca ellerimi kaldırdım.
'Bu nasıl bir saçmalık.' Geriye bir adım daha attığım an, kalbimde hissettiğim ağrıyla gözlerim yerinden çıkarcasına açıldı ve nefesim kesildi. Hemen kafamı indirip göğsüme baktım. Tam kalbimin üzerinde gördüğüm kılıcın sivri ucunu ellerimle tuttum. Sanki bir hamlede çıkarsam acımda geçecekti. Ben tüm gücümle kılıcı geri itmeye çalışırken, kılıç kalbimi daha çok delip geçiyordu. Her yer kırmızıya bulanmıştı. Ellerim o kadar derin kesilmişti ki, ağrı hissinin uyuşukluğundan kılıcı tuttuğumu bile hissedemiyordum. Kalbim neredeyse ikiye bölünmüştü. Kan kusmaya başladığımda artık ayakta duracak gücüm de kalmamıştı. Dizlerim de kalmayan güçle yere düşecekken birileri kolumdan tutu. Ayakta durmamı sağlayanlar, kulağıma anlayamadığım şeyler mırıldanmaya başladılar. Ben gözlerimi bile zorla açık tutarken onlar durmadan konuşmaya devam ediyorlardı.
'An... la' Son kalan gücümle anlamadığımı belirtmek istiyordum.
'Anla...anlamı...yorum.' Arkadan saçımın çekilmesiyle, kafam geriye düştü. Kapanmak üzere olan gözlerimin son gördüğü karanlık yüz anlıma dokunduğunda, artık gözlerim kapanmıştı.
'Uyan!' Kulağıma mırıldananlar aniden bağırdıklarında, derin bir nefes alarak gözlerimi açtım.

Amanda

Almira kapıyı çarpıp çıktığında, sinirden ne yapacağımı bilemez haldeydim. Masadan ayrılıp, odada gezinmeye başladım.
'Hak etmiyormuşum. Ben gücü hak etmiyormuşum. Kim hak ediyor sen mi?' Pencere kenarındaki saksıyı yere fırlattığım sırada kapı açıldı. Charles hızlı adımlarla yanıma geldi.
'Prenses Amanda iyi misiniz?'
'Çok iyiyim Charles, o kadar iyiyim ki anlatamam. Biraz önce biricik kardeşimle hasret giderdik.'
'Sakin olun prenses. Almira normalde böyle konuşmaz biliyorsunuz. Bu olay onu da gerdi.'
'Almira'nın gerçek yüzü bu. O yüzü göstermesi için bir olay gerekiyormuş o kadar.'
'Öyle düşünmeyin pren...'
'Bir dakika, sen bu olay onu da gerdi dedin değil mi? "Onu da" ne anlama geliyor Charles. Başka kimler gerilmiş. Söylede bileyim' Charles ellerini önünde birleştirmiş, kafasını da önüne eğmişti. Onun da gerildiği belli oluyordu. Kullanacağı kelimeleri seçmeye çalıştığına emindim. Soruma cevap vermeden önce duraksaması, kuracağı cümleleri seçmeye çalıştığının işaretiydi.
'Aslında herkes biraz gerildi prenses. Bu karar, askeriyeyi kapsıyor gibi görünüyor ama şu an krallığın tamamını etkiliyor.'
'O halde herkes gelip bana bağırıp çağırsın Charles. Hadi git söyle herkese, hatta sen dur ben duyuru yapayım. Bütün Krallık gelip benden hesap sorsun. Olur mu? Böyle yapınca her şey yoluna girer mi?' Charles söylediklerimden sonra tekrar başını eğdi.
'Onu kastetmemiştim prenses.'
'Ben anlayacağımı anladım Charles. Sen beni teselli etmek yerine her zamanki gibi Almira'nın yanında ol. Ben bunlara değmem.' Charles'ın yanından hızla geçip, çalışma odasından çıktım. Kapının önünde duran kâfile beni görünce selamlarını verdi.
'Rol yapmanıza gerek yok.' Onların yanından da hızla ayrılıp odama ilerledim. Odaya girdiğimde, Ica elindeki kıyafetleri dolaba yerleştiriyordu. Beni görünce selamını verdi.
'Çık.' Ica elindekileri hızla asmaya başladı.
'Sana çık dedim!' Ica kalan son bir kaç elbiseyi sandalyenin üzerine bırakıp, koşar adımlarla odadan çıktı. Odada dolanıp dururken, ayağımdaki ayakkabıları çıkarıp attım. Kafamı sıkan topuzu, saçlarımı yollarak açtım. Almira'nın söyledikleri, benimle konuşma şekli aklıma geldikçe sinirimi kontrol edemiyordum. Bana biz hiç miyiz demişti.
'Biz hiç falan değiliz. Ama ne yapabilirdim, ne! Başka seçeneğim yoktu. Yargılansam daha mı hoşuna giderdi!' Ellerimi kafama koyup saçlarımı çekiştirdim. Aslında herkes haklıydı. Ben, aptalca bir karar vermiştim. Sadece kendimi düşünmüştüm. Yargılanmamak için krallığımı lekelemiştim. Sözde kendimi lekelemek istememiştim. Asıl en büyük lekeyi böyle almıştım. Tarih bu anlaşmanın ne kadar berbat olduğundan bahsederken, kabul eden prensesin acizliğinden de bahsedecekti.
'Özür dilerim.' Kendimi ayakta tutacak gücüm kalmadığından yere yığıldım. Ellerimi saçlarımdan çektim. Kollarımı dizlerime doladım. İçimde tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım.

Charles

Amanda sinir dolu haliyle odadan çıktı. Bende, yerde paramparça olmuş saksı parçalarının içindeki Achilleayı temizleyerek aldım ve odadan çıktım. Kapının ağzında bekleyen Elsa'ya elimdeki çiçeği verdim.
'Bunu Frank'e götür. Kökleri güçlü, uygun bir saksıya tekrar eksin.'
'Charles şu an ki konumuz bu değil. Almira yalnız kalmak istiyorum dedi ama ben yanına gitmeliyim.'
'Hayır, sen dediğimi yap. Ben onun yanına giderim.'
'Ben Prenses Amanda'nın yanına giderim.'
'Hayır Steve. Kimse onun yanına gitmesin. Şu an ona sadece yalnızlık iyi gelir. Sen askerlerle ilgilen. Herkes çok gergin.'
'Tamam. Bir şeye ihtiyacınız olursa lütfen haber verin.
'Olur. Hadi gidelim.' Bulunduğumuz koridoru geçip, saraydan çıkacakken Almira'nın yardımcısı Ellie'yi gördüm ve yanıma gelmesi için seslendim.
Ellie yanımıza geldiğinde telaşlı görünüyordu. Ben neyi olduğunu sormadan kendi konuşmaya başladı.
'Şifacı Charles, Prenses... Prenses Almira çok sinirli görünüyordu. Ona seslendim ama beni duymadı. Sanki ellerinde küçük alev...'
'Onu nerede gördün Ellie'
'Eğitim salonuna gidiyordu.' Ben ilerlemek için adım attığım sırada Steve ve Elsa'da yanıma geldiler.
'Siz nereye?'
'Charles biz de gelelim. Almira kontrolü kaybetmiş olabilir. Sana yardımcı oluruz.'
'Elsa haklı Charles izin ver gelelim.'
'Asıl, durum bu seviyeye geldiyse gelmemeniz gerek. Tehlikenin farkında mısınız siz? Size elinde olmadan zarar verebilir. Lütfen siz dediğim şeyleri yapın, Almira benim kontrolümde.'

AMETRİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin