2. Bölüm

254 54 18
                                    

Otobüsten kasabaya giden dolmuşa binmek tekrar çocukluğuna gitmek gibiydi. Zaman zaman büyükbabası ile birlikte şehre gittiği zaman ne mutlu olurdu. İzmir ona büyülü gibi gelirdi, kasabada yazın kalabalık olurdu ama kışın sadece yerliler kalınca dükkanların çoğu kapanır sokaklar evler boşalır sessizliğe bürünürdü kasaba. Çocukken çok anlamazdı yanlızlığı ama biraz daha büyüyünce ergenlik zamanlarında sıkılırdı zaman zaman...

Şimdi dolmustan inince arnavut kaldırımılı sokaklarda yürümeye başladı. Sanki hiç gitmemiş gibiydi. Valizinin tekerleklerinin sesi kalabalıktan duyulmuyordu şimdi.

Yaz bitmemişti sokaklar cıvıl cıvıldı. Şortlu, parmak arası terlikli, yanık tenli insanlar yanından geçerken kendi hayatından geçen giden zamanın ne kadar uzun olduğunu düşündü.

Yüksek binaların, açılmayan camlı dikey mahallelerin içine tıkılıp kalmıştı çok uzun zamandır. Topuklu ayakkabılar, takım elbiseler vücuduna yapışmıştı. Banka hesabı boş değildi ama beyni, ruhu özellikle de kalbi bomboştu. Kaç kişi bir araya gelip nasıl becermişlerdi de tırnaklarıyla kazıyarak geldiği yerini yerlebir etmişlerdi.

Köşeyi dönüp "SAHANDA YUMURTA" tabelasını görünce gözlerinin dolduğunu hissetti. Adımları durdu. Yutkundu. Ne kadar öylece dikildiğini bilemedi. Küçük bir çocuk valizinin üzerinde arabasını sürmeye çalışırken annesinin onu azarlamasıyla kendine geldi. Ağır adımlarla dükkana doğru yürümeye başladı.

Dükkanın içinden görünmeyen bir masaya oturdu hemen. Güneş gözlüğünü taktı. Saçlarını azıcık önüne aldı. Gözlüğün önünden etrafına bakındı. Dört yolun hemen köşesinde bulunan dükkanın içinde iki, dışında sekiz masa vardı. Görebildiği kadarıyla masaların yarısı doluydu. Dükkanda sadece yumurta pişiyordu. Büyükbabası ve yıllar önce ölen babaannesi yıllar önce bu dükkanı açmişlardı ve hiç konsept değişikliğine gidilmemişti. Sadece yumurta. Bakır sahanlarda çeşit çeşit yumurta.

Büyükbabası sabahın çok erken saatlerinde kalkıp yan malzemeleri hazırlardı. Yeşil biber, domates, beyaz peynir, kaşar peynir, sucuk, pastırma.  Değişmeyen malzemeler, değişmeyen lezzet. Tüm gün sahanda yumurta.

Dükkanın üst katından yıllarca aynı kokuya uyanmak.

Derin bir iç çekti. Başına dikilen garson çocuğa gülümsedi.

"Mönüyü incelediniz mi?"

"Gerek yok. Bol tereyağlı sarısı patlamamış, üzerine bir tutam kaşar serpilmiş, karabiberi ve pul biberi de olan bir yumurta istiyorum. Ekmeğim kızarmış olsun. Yanına da su bardağı ile çay lütfen"

Garson çocuk boş boş bakıyordu.

"Ama biz taze ekmek..."

"Siz söyleyin dükkan sahibine ben burada hep böyle yerim. O da yapar zevkle."

"Ama.."

Pelin indirdi gözlüklerini, tekrar gülümsedi.

"Sen söyle eğer yapmazsa ısrar etme ben gelir ikna ederim"

Çocuk açtı gözlerini

"Tamam" dedi çok anlam veremeyen garson çocuk.

İçeri girişini izledi Pelin oturduğu yerden. İçinden saymaya başladı. Bir, iki, üç... Ona gelmeden büyükbabasının hızlı adımlarla dükkandan çıktığını gördü. Etrafına bakıp Pelin'i gördüğü anda kollarını açtı kocaman.

"Pelinnn" diye haykırdı etraftaki kalabalığa aldırmadan.

Kollarına kendini attı Pelin hemen. İçine içine çekti kokusunu.

Gün Batımı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin