03//Tanrının Eli

1.3K 203 94
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻👋🏻

Hoşuma gidiyor bu kurguya bölüm yazmak...

İyi okumalar ve yorumlar dilerim~~~

..

     İçinde bulunduğum an, herhalde bütün hayatım boyunca kendimi soktuğum garip durumlar sıralamasında herhangi bir çaba gerekmeksizin ilk üçe girerdi.

Bana bakıyordu, ona bakıyordum. İkimizin de kahverengi olan gözleri birbirine tutunmuştu ve arada oluşan köprüyü çevremizdeki hiçbir şey kolay kolay yıkamazmış gibi geliyordu. Dalmış gibiydim gözlerinin içine bakarken. Zamanın hızını, geri döndürülemez kişiliğini çıkarmıştım aklımdan. Zihnimde yüzlerce düşünce birbiriyle dans ediyordu ve tüm bu düşüncelerin ortak bir özelliği vardı. 

Hepsinin de uçları karşımda oturmuş, alttan gözlerimin içine bakan oğlana uzanıyordu. 

Tuhaf, ürkütücü bir bakış vardı gözlerinde. Öğlen kendi limonatasını bana sunarken güneşin altında parıl parıl parıldayan gözlerine şimdi bir karanlık çökmüştü. Metronun aydınlığına inat, kahverengilerindeki yıldızları göremiyordum. Göz bebeği küçülmüş, neredeyse yok olacaktı. Baktığı yerde bir şey görüyormuş gibi değildi. Sanki, öylece boşluğa bakıyordu. Siyah, derin bir boşluğun içlerine. 

Oysa az önce bir soru sormuştu bana, bundan emindim. Hayal gördüğümü sanmıyordum. Her ne kadar sorusuna pek bir anlam veremesem de, bana hitap ettiğini anlayabilmiştim. Cevap vermemi mi bekliyordu? O yüzden mi etrafımızdaki hava her geçen saniye daha da ağırlaşırken sessizliğini koruyor, gözlerimin içine bakıyordu. Peki benden nasıl bir cevap istiyordu? Sorusunu bile anlamamıştım, nasıl ona cevap verebilirdim? 

Kahverengilerim gözlerinden müthiş bir çabayla kopup yüzünde dingin bir gezintiye çıktı. Düz bir çizgi halini almış küçük dudaklarına, biraz büyük dursa da kemeri dümdüz olan burnuna, kaşlarına, pürüzsüz ve dolgun yanaklarına baktı. Bir an sonra ise boynuna, biraz önce tırnağıyla oynadığı bölgeye indi ve orada gördüğü kızarmış, kan toplamış kusursuz ten içimde bir rahatsızlık hissinin baş göstermesine sebep oldu. Yeniden bakışlarımı gözlerine çevirirken yüzümü hafifçe buruşturmuştum ve bu, onu bir şekilde kendisine getirmişti. 

Önce, gözlerini kırpıştırdı. Gözkapaklarının her irislerini örtüşünde bakışlarındaki boşluk biraz daha gözden uzaklara gidiyor, yıldızlar kahverengilerine geri dönüyorlardı. Yalnızca dört defa gözlerini kapatıp açmıştı ancak bu kadarı yetmişti. Tamamen kendisine gelmesi, nasıl bir durumda olduğunu fark etmesi ve panikle bedenini olduğu yerde geriye atması için yeterliydi. Ellerinin kucağındaki çantasını sıkıştırmaya başladığını, gözlerinin panikle irileştiğini gördüğüm gibi rahatlıkla görebiliyordum. 

Panik yapmıştı ve endişeliydi. Neden? Gözlerimi kıstım hafifçe. Dudaklarımı araladım ardından. "Sen," diye başladım cümleme fakat ne üzücüdür ki, devamını getiremedim. Çünkü benim takip edemediğim ve dalıp gittiğim ve kısacık sandığım zaman aralığı, meğer epey uzunmuş. Metronun kapıları zihnimi toparlamayı başardığım sırada yeniden açılmaktaymış. Ve her ne hikmetse, açılan bu kapılar, önümde kıstırdığım oğlanın durağına gidiyormuş. 

Sol tarafım açıktaydı. Ne zaman ortadan kaybolduğunu bilmediğim yanımdaki adamın yerinde yeller esiyordu ve sağ tarafımdan geçemeyeceğini çabucak ölçen tonlarca sorumun olduğu beden, kıskacımdan kaçmak için bu boşluğu kullanmıştı. Kucağındaki çantasıyla sol tarafımdan geçip gitmiş, öğlen onu tek kelime etmeden geride bırakmamın intikamını alır gibi çantasını düzeltmeye bile yeltenmeden kapının dışına koşturmuştu. Başımı omzumun üzerinden çevirip metronun kapıları kapanmadan hemen önce boşluktan sıyrılmasını seyrettim. 

sweet summer nightsWhere stories live. Discover now