41

419 51 52
                                    

Bazen, hava durumu güneşli gökyüzü tahmin etse de, hava, her zamanki gibi beklenmedik bir şekilde, yağmur yağdırmanın yolunu bulabilir.

Ve bazen, biri bazı şeylerin sonunda iyiye gittiğini düşünürken...

Kötüye gider.

Oldukça.

Chan şu noktada artık öfkesini bastırmıştı. Olan bitene karşı ilgisizlik noktasına ulaştığını hissetmeye başlamıştı,

Ona bencil diyin, en yakın arkadaşlarına beni yalnız bırakın dememek için iradesinin son damlalarını kullanıyordu, özellikle de normalde takılmayacağı seyahat saçmalığı üzerine.

Geçen hafta neredeyse hiç uyumamıştı. Okula odaklanmak ve sonsuz endişe dolu teorilerini bastırmak için çok uğraşsa da, Felix beynine sanki kazınmıştı.
Onun zavallı, naif Felix'i, dışarılarda bir yerde tek başına, ve o yardım bile edemiyordu ona.

Ya da, şey... yalnız değildi sonuçta.

Tamamen ve zalimce dürüst olması gerekirse, bu gerçek Chan'ı daha da kızdırmıştı.

Çünkü dünyada Felix'i kendisinden daha fazla tanıyan kimse yoktu. Chan onu ayak seslerinden, çiçekli şampuanından, ve her mesajında kullandığı aptal emojilerden tanırdı. Her utandığında Felix'in koyu gözlerine yansıyan o bakışı, ve her utandığındaki gergin gülüşü bilirdi.

Diğer herif kim olduğunu sanıyordu?

Chan Jeongin'in dediğini umursamadı, o çocuğu bulacaktı ne pahasına olursa olsun.
Felix'i eve getirme konusunu ciddiye alan tek kişi kendisiymiş gibi görünüyordu - son zamanlarda Jisung'un bile kayıp gittiğini, bir dizi çılgın aramalar ve yalnızca gerilimi artan kısa mesajlar aracılığıyla hissetmişti.

Minho ise son zamanlarda mesafeli olmaya başlamıştı. Başka bir durum olsa Chan umursardı. Jisung'u oturtur ve uzun bir kucaklamayla iç dökme gecesi geçirmesini sağlardı ama şu an aklındaki son şey buydu.

Şu küçük dedektifçilik oynadıkları grup sohbetinden ayrılmıştı Minho. Ne olmuş yani? Her neyse. Chan çok da şaşırmamıştı... sonuçta Felix, Jisung'un ve kendisinin arkadaşıydı, Minho'nun değil.
O bu haberi şaşırtıcı bulmamıştı ama Jisung için bu dünyanın sonuydu.

Chan aklını kaçırmaya başladığını fiziksel olarak hissediyordu.

Gecelerini ağlayarak geçirdiğinde, en yakın arkadaşının bir yerlerde ölüp kaldığını düşünmekten sıyırırken, Jisung hep olumluydu - en karanlık durumda bile parlayan bir umut ışığı.

Ama şimdi? Hayatın devam ettiğini onsuz izliyormuş gibiydi.
Jisung, Minho'nun maceralarından geri çekilmesine, en başta tüm bunları yapma nedenlerinden daha çok üzülmüş görünüyordu. Ve tanrım, Chan çok yorgundu. Lee'nin evini kontrol ediyor, araştırıyor, eline geçen her şeyi arıyor ama her seferinde boş çıkıyordu.

Yalnızdı.

Fiziksel olarak değil belki ama mental olarak.
Felix onu terk etmişti. Jisung hala etraftaydı, ama küçük bir çatlak oluşmaya başlamıştı ve Chan hissediyordu. Büyüdüğü her santimle genişlediğini hissedebiliyordu ve bunun nerede biteceğini görebiliyordu: Chan kanyonun kenarında mahsur kaldı ve Jisung diğer tarafta kalabalığın geri kalanıyla birlikte... Devam eden herkesle birlikte.
Hainlerle. Vazgeçmiş olanlarla.

Kayıp (Wander)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin