Yolunu kaybettiğin her an gökyüzüne bak... Yıldızlar doğru yolu işaret eder.
☀️
Yüzlerce derdim yokmuş gibi son derece pozitif uyandığım yeni bir pazartesi sabahının yaklaşık bir saatini geride bırakmıştım ve ilginç bir şekilde gözlerim hâlâ kuruydu. Yanaklarımsa sadece yüzümü yıkadığım için ıslanmıştı. Bu demek olduyordu ki kazanın üzerinden geçen neredeyse bir aylık süre boyunca her gün ağlayan gözlerim artık gözyaşı bağımlılığından yavaş yavaş kurtuluyordu.
Öyle berbat günler geçirmiştim ki... Her güne gözyaşlarımın yanaklarımı selamlamasıyla başlayıp yine günü gözyaşlarımın yanaklarımı okşamasıyla sonlandırmak... Tahmin edildiğinden de zor, hatta berbattı.
Çantamda her zaman taşıdığım, acil durumlarda sığınabileceğim bir kitabımın olup olmadığını kontrol ettikten sonra büyük gözün fermuarını çektim. Okullar bir hafta önce açılmış olmasına rağmen bugün benim için okulun ilk günüydü. Aslında sadece benim için değil herkes için ilk gün sayılırdı bugün Üniversitenin yazısız kurallarından biridir çünkü bu. Hatta bir gelenek... Eğer aptalın teki veya hocaların gözünde İsa'nın göğe yükselişi yükselme heveslisi değilsen ilk hafta kampüse ayak basmazdın.
Son ana kadar at kuyruğu kalmasında kararlı olduğum saçlarımı, aynadaki yansımamla göz göze geldiğim an bozuverdim. Kuyruğumdan bu yana çok fazla vakit geçmediğinden saçlarımda kat izi oluşmamasının sevinciyle hızlıca ellerimle düzeltip ayak ucumda sırtlanmayı bekleyen çantamı aldığım gibi odamdan çıktım.
Gönül isterdi ki güne güzel bir kahvaltı eşliğinde başlayalım fakat buna öylesine mecalim yoktu ki... Evdeki son dakikalarımda hızlıca yaptığım kahveyi tezgâhın köşesinde duran gri termosa boşaltıp kapağını sıkıca kapattım.
Kapının önündeyken son kez aynada nasıl göründüğüme baktım. Sanki tek derdim nasıl göründüğümmüş gibi... Bu düşüncenin üzerine düşük duran omuzlarımı dikleştirip daha çok inceledim yansımamı. Karamsarlık yoktu artık. Kendime çekidüzen verme konusunda kararlıydım.
Asansördeyken ceketimin cebinden çıkardığım kördüğüm olmuş kulaklığımı alelacele açtıktan sonra hızlıca şarkılarımı karışık sırayla çalmaya başladım.
Okuluma giden otobüslerin geçtiği durak evimin olduğu sokağın hemen köşesinde yer aldığından çok fazla yürümeme gerek kalmadı. Otobüs durağına yakın bir evde yaşamak insanın şanslarından biriydi kesinlikle.
Durağa ulaştığımda insan kalabalığının çok olmadığı bir köşede ellerimi ceplerime koyup sakince otobüsümün gelmesini bekledim. Yeni evimden ilk kez okula gideceğim için üzerimde bir tedirginlik vardı çünkü yanlış otobüse binme ihtimalim hiç de az değildi.
Yaklaşık 10 dakika içinde otobüsümün durağa yaklaştığını gördüğümde bile internetten doğru otobüs olup olmadığına bakmaya çalışıyordum fakat bunun için çok geçti. Tam şu an binmezsem bir sonraki otobüsün ne zaman geleceğini bilmediğim için çok fazla beklemek zorunda kalabilirdim.
Önümdeki üç kişinin ardından otobüse bindiğim gibi boş bulduğum ilk cam kenarına attım kendimi. Klip çektiğimden değil de zaman geçsin diye başımı cama yaslayıp yolu izlemeye koyuldum.
Ne kadar süre geçti, kaç şarkı geride kaldı bilmiyordum ama omzumda hissettiğim el irkilerek tüm dikkatimi kaybetmeme neden oldu.
Şaşkınlık içinde sağıma dönerken kulaklığımın tekini çıkardım. "Umut?" Adımın döküldüğü dudaklar sevimli bir tebessümle kıvrıldı hemen sonra. "Nasılsın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞİ SÖNDÜRMEM GEREK
ChickLitEmre Gül'ün kitabıdır... Umut'un hayatında her şey yolunda giderken, yaşadığı bir kaza sonrasında her şey değişir. İç dünyasında kendiyle hesaplaşmaya çalışırken hiç beklemediği bir gerçekle karşı karşıya kalır. Artık önünde iki seçenek vardır: Ya...