66

5.5K 111 23
                                    

09.04.2022

Gözlerimi âdeta delen ışığa ufak bir küfür ettim ve gözlerimi açtım. Davis yine başucumda dikiliyordu. 

"Günaydın! Bu gün asıl olayımıza başlıyoruz." O ne demek lan?

"Ne demeye çalışıyorsun?" Yatakta yatmayı bırakarak, oturur pozisyon aldım. Tek elimi yumruk yaparak gözüme götürerek gözümü kaşıdım.

"Hiçbir şey, sadece sus ve güven. Olur mu?" Yataktan hızla atladım ve yakasına yapıştım. Tanrım, o neden bu kadar uzun?

"Hayır! Vücuduma ne yapacağını bilmeye hakkım var ve sen bana bunu anlatacaksın." Ayak parmaklarımda hafif yükseldim ve boyumuz arası farkı biraz da olsa azaltmaya çalıştım.

Bu cesaret nereden geldi bana? Herneyse.

"Öncelikle şu elini çek." Bakışlarından ve sesinden korkarak elimi çektim. Size nasıl anlatabilirim, bilmiyorum ama öyle bir baktı ki, beni sadece bakışlarıyla öldürecek gibi hissettim. Ve sesi, bıçak gibi keskindi, seni sesiyle boğacak deseler hiç şüphesiz inanırdım ve inanın bana bu söylediklerimin hiçbiri abartı değil. Belki biraz abartmış olabilirim.

"Aferin. İkinci olarak eğer sözleşmeyi okusaydın sana bunları anlatma zorunluluğumun olmadığını anlardın. Şimdi, yürü."

"Yine de anlatmanı istiyorum." Kısa bir süre bakıştık. "En azından özet geç."

"Hormon tedavisi ve kök hücre." İkisi ne alaka?

"İkisi arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki.."

"Bunu anlamayacağını bildiğim için anlatmıyorum." Tamam, liseyi okumadım ve bir çok konu da gerideyim ama zeka seviyem hiçte düşük değildir. Sadece bir hata yaptım ve onun bedelini ödüyorum.

"Ben gerizekalı değilim." Sözlerimden sonra göz devirdi. Gerçekten, anlamıyorum..

"Yürü." Omzumdan hafif ittirmesiyle, yandan bir bakış attım. Bende onun gibi göz devirdim ve ilerledim.

O odadan hâlâ nefret ediyorum.

Tam laboratuvar kapısına doğru adım atacakken, beni durdurdu.

"Hayır, ufaklık. Sağ tarafındaki odaya gireceksin."

Arkamı dönmeden, sadece kafa sallayarak onu onayladım. Dediğini yaparak, sağ taraftaki kapıya ilerledim. Kapının önünde durdum ve hemen arkamda duran, ona baktım.

"Gir." Nedenini bilmiyorum ama ondan komut almadan girmek istemedim. Sanırım, o başardı...

Kapıyı açarak içeriye girdim. Açıkçası burayı görene kadar, laboratuvara girmediğimiz için mutlu sayılabilirdim.

Burası bir banyo!

"Duş mu, küvet mi?" Ha? Neden bu kadar yakınımda? Korkuyorum. Ondan bir adım uzaklaşarak, arkamda olan, ona döndüm.

"Ne yapacağız burada?"

"Ben hiçbir şey yapmayacağım. Sen yıkanacaksın."

"B-bu kadar mı?"

"Evet? Ne olmasını bekliyorsun, seni yıkamamı falan mı?"

"Hayır, hayır! Sadece, bilmiyorum.."

"Herneyse, hadi yap şunu ve işe koyulalım."

"Çıkmayacak mısın?" Tanrı aşkına, o beni izlerken nasıl yapabilirim!

"Hayır." Yapmama kararı aldım şu an.

"O zaman yapmak istemiyorum."

"Pekâlâ, hadi çıkalım." Gerçekten mi? İtiraz yok mu ya da zorunlu tutma? Bu adama bir şeyler olmuş.

Benim cevabımı beklemeden arkasını döndü ve direkt olarak karşı odaya adımladı. Bende istemeye istemeye peşinden gittim.

"1 mi 2 mi?" Kapıdan girer girmez sedyeyi işaret etti. Dediğini yaparak o tarafa ilerledim.

"Kafana saksı falan mı düştü senin?"

"Gevezeliği bırak." Sedyeye oturdum ve ne yapacağını beklemeye başladım. 

Bileğindeki kelepçeyi sedyeye bağladı. Beni burada tek bırakmaz değil mi?

Arkasını dönecekken, elini tuttum. İki elimle, tek elini tutuyorum. Ama Tanrı aşkına elleri nasıl bu kadar büyük olabilir!

"Gidecek misin, yani, beni tek bırakmazsın burada değil mi?" Korkuyorum, tamam mı? Ve bu öyle saklayabileceğim bir şey değil. Ayrıca düşündüğüm kadar aptal da değil, eminim çoktan farkına varmıştır.

Önce eline baktı. Sol elimle orta parmağını, sağ elimle de işaret parmağını sıkıca tutuyordum. Gitmesin!

Bakışları tekrar yüzüme çıktı, "hayır, ufaklık. Seninle işim bitmeden buradan tek çıkmam. Şimdi sakin ol, olur mu?" Keşke hep böyle konuşsa. Sakin, ikna edici, huzurlumsu sesiyle konuşsa belki burada kendi isteğimle dahi kalabilirim.

Kafa sallayarak onayladım onu ve elini bıraktım.

"Şimdi, uyuyacaksın eğer canın acırsa bağır. Birkaç iğne yapacağım ve bunlar canını biraz acıtabilir." Gözlerimin içine bakarak bunları söylemesi, irkilmeme sebep oldu açıkçası ve sözlerimi geri alıyorum. Burada hiçbir şekilde kalmam.

Alt dudağımı dişledim. Canım acımasındı!

Arkasını dönerek tezgah benzeri yere gitti. Bir sürü iğne vardı. Üzerlerinde -bence- anlamsız sözcükler ve sayılar yazıyordu. STHmin1, STHmin2, FSH1, FSH2, FSH3, LH1, LH2, NzX1, TsTN1, TsTN2, TsTN3, T3, T4,.. Ve böyle bir sürü daha.

Umarım hepsini üzerimde denemez.

Orada arkası dönük bir şeyler yaptı. Sanırım iğneleri hazırladı. Daha sonra onları bir tepsinin üzerine koydu ve yanıma getirdi. Benim biraz uzağımda ki masa gibi şeyin üzerine bıraktı tepsiyi.

Yattığım yerin hizasında, minik tezgahımsı bir şey getirdi. Kendisine de bir tabure çekip üstüne oturdu. Ağzına maske taktı ve ellerine eldiven geçirdi. Şu anki hali korkumun kat be kat artmasına sebep oluyor.

Kolumu yavaşça tuttu ve minik tezgahımsı şeyin üzerine koydu. Önce pamukla temizledi sonra minik, pembe bi şırınga batırdı. Bağırmamalıyım. BAĞIRMAMALIYIM. Sen salak bir çocuk değilsin. Büyüdün. İğneden korkmuyorum ki. Korkmuyorum. Tanrı'm bunların hepsini bana mı batıracak? Hayır, istemiyorum!

"Şimdi uyuyacaksın, ufaklık." Dediği gibi oldu. Saniyeler içinde üzerime bir yorgunluk düştü ve göz kapaklarım ağırlaştı. Sanki yeni uyanmamışım da bir haftadır uykusuzmuşum gibi hissettim. Uyumamaya çalıştım. Gözlerimi açık tutmaya zorladım.

"Bırak kendini. Uyku sana iyi gelecek, Ash." Davis'in sözleri ve elindeki iğne, gözlerimi daha fazla zorlamama sebep oluyor kesinlikle. "Uyursan acımayacak ama kendini zorlarsan çok fazla canın yanacak. Senin iyiliğin için söylüyorum, kapat gözlerini." Pamukla işini çoktan bitirmiş olması gerekmez mi? Neden kolumu silmeye devam ediyor.

"Acımasın." Gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Kolumu delip geçen iğne hissettiğim son şey oldu.

"Acımayacak ufaklık."

denek 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin