1.Perde, Sızılar
Seni nereye sürükleyeceği belli olmayan hür iraden her şeyin başlangıcı olabilir. Son sandıklarımız sonlandırdıklarımızın başlangıcı olabilir. Kaybedişler, herkesin korktuğu ama itiraf edemediği alacalı duygu. Ölümün güzel pençeleri sürtünür insanın yüzüne. Azrail'in bıçağı gezdirilir boynunda. Acıtır ve acıtır. Şeytan hemen baş ucunda nar bahçelerinden getirdiği irinleri doldurur kadehine. Ruh bedeni terk eder öylece. İnsanın boğazına dikenli çomak takılır ilk önce. Yutkunursun içini yırtmak pahasına ama geçmez.
Sessizlik...
Kalbin tam ortasında hafifi bir acı. Zehirli ok saplanır ve dikenli ağzı çevrilir. Kaburga kemiklerin birbirine çarpar şiddetle. Büyükçe bir oyuntu yerleşir kalbine. Üzeri örtülmez hayat boyu. Toprağa bularlar ölü bedenleri, temizlemek istercesine.
Üzerine kahverengi toz serpiştirilmiş kimseye ne mutlu, ya toprağın üzerinde kalana...
Tesiste bana ait olan odanın küçük balkonunda ahşap bir sandalyenin üzerinde oturuyorum öylece, yağmur yağıyor. Havanın şeytani kasveti balkondan içeri, odaya doluşuyor. Geceye fırçayla sürülmüş kuru dallar hışırdıyor. Sanki gökyüzünün kemikleri ortaya atılmış.
Karşıda sırayla dizilmiş binalar var. Kimisin ışığı yanıyor kimisininki ne ala. Dijital ekranlarda göz alıcı reklamlar insanlara kabul ettiriliyor. Uyuşmuş zihinler, kadınlar ve kediler şehrin olmazsa olmazlarından. Kendisi gibi şehrin havası kendi pisliğinde yuvarlanıyor.
Camdan yapılma sehpanın üzerinde sararmış göz yaşları ve yağmur damlalarıyla bezenmiş bir mektup ve gri bir hançer duruyordu. Saat yaklaşık 5'e geliyor olmalı. Borda rengine bürünüş perde tutunduğu deliklerden ayrılmak istercesine odanın içerisine doğru uçuşuyordu.
Sararmış kâğıdı elime aldığımda gözlerimi dağılmaya yüz tutmuş yazılar üzerinde gezdirdim. Kendine özgü bir yazıyla yazılmış bu mektup yıllar önce babamın var olmamasın ardında kalan tek gerçek.
Yıllardır kafamın içerisinde kasırgalar savruluyor. Çıkardıkları uğultuların sesleri, küçüklüğümdeki kırılmış ahşap camın arasından arızca sıyrılan ve rüzgâra karışan çığlık seslerini andırıyor. Küçük bir çocuğa her gece bilincini kaybettiğinde armağan edilen hayaller, benim için zebanilerin uğradıkları karanlık bir mahzenden ibaret olmuştu.
Bazı acılar anlatılmıyor, yaşadıkça anlıyor insan.
Vazgeçişlerimin başlangıcı bir gece hayır, ya da bir sabahtı. Ya saçlarımı ören babam ya anne rahminde büyüyen çocuğu bu evrene tek gönderen bir anne olmalıydı.
İçimdeki zaman kavramı sonlanmıştı. Bazen yıllar öncesinde tahtaya düğümlenen ipler üzerinde sallanıyorum, kimi zaman kanlar içinde serilen bir cesetle konuşuyorum. Sonsuzluğun içerisinde dolanıyorum sanki. Ne bir zamanım var ne bir mekânım. Zihnimin içerisindeki her yerde geziniyorum.
Ayağa kalktığımda masanın üzerinde duran hançeri aldım. Siyah deriden yapılan askeri üniforma bedenimi ikinci bir ten gibi sarmalıyordu. Belimdeki kemerin arkasında bulunan bölmeye hançerimi yerleştirdim.
Kapının eşiğinden hızlıca geçtikten sonra demirden dolabın önünde durdum. Odanın içerisine sokaktan hafif bir ışık uğruyordu. Giysi dolabının ağırlaşmış kapağını demirlerin cızırtısı eşliğinde açtım. Karanlığına gömülmüş kasa gözlerimin önüne serildi.
Kilitli kasanın şifresini girdim. Çıkan tlık sesi odanın boş duvarlarında ansızın yayıldı. Demir kapağı kenara doğru çektiğimde içerisindeki aynayı elimi sarmalayan deri eldivenlerle çıkararak aldım. Yüzüm cam parçanın yansıması sayesinde gözlerim önüne seriliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asiller Ve Askerler
Science FictionBir kadın, bir adam. Onlar mahşerin başına gelebilecek en büyük ihanetti. Her şey tutuşan bir çıranın alevlenmesiyle başladı. Özü kana bulanmış mürekkep, imzasını kimden yana kullanacaktı?