4. Perde "Kül"
İnsan çoğu zaman kaybeder, kaybedilenler zamanla fark edilir. Ne bir eşya ne bir insan? Kaybetmek bu değildir. Kaybetmek benliğini bulamamaktır. Evet, bir evrende yaşıyorsun ama bu evren şeytanın ini gibi. İnsanın bedeni değil ruhu yanıyor. Ruhumuzu bilmiyoruz. Biz kimiz? Biz hangi amaca yaşıyoruz?
Cevabı verilmeyen sorular, zihnimizde yazılan her yarım kitabın sonudur. Bazen evveli olmayanlarında sonu olabilirmiş. Ne yazık ki anlamını kaybetmiş bir hayatın sonu olamaz, çünkü son çoktan başa yazılmıştır. Yaptığımız seçimler ilklerde güzel olsa da sonlarda kötü bitebilir. Bazen eskileri anımsıyorum. Birkaç kareyi hatırlıyorum. Anılarımın çoğu silik silik ama neden olduğunu anlayamıyorum. Belki de o olaydan sonra yorulan ruhum çoğu şeyi örtbas etmeyi tercih etti.
Önümde duran siyah kum torbasına sert bir tekmeyi indirdikten sonra geriye çekildim. Bedenim derin bir nefes alma arzusuyla tutuşuyordu. Bir saate yakındır aralıksız antrenman yaptım. Bedenimdeki yorgunluğunu hissetmiyordum, aksine bedenimde hissettiğim acılar bana zevk veriyordu. Avuç içlerimin yaslı olduğu dizimden güç alarak yere doğru eğildim ve tam karşımdaki aynaya baktım.
Saçlarım, ıslanmış tenimde alnıma ve boynuma yapışmıştı. Dudaklarım hafifçe aralıktı, sık nefesler aldığım için göğüs kafesim hızla kalkıp iniyordu. Bakışlarımı aynadan uzaklaştırarak doğruldum. Ellerimde sargı olmasına rağmen parmak boğumlarım morarmıştı, umursamadım. Saçımı tokadan kurtararak serbest bıraktığımda belime kadar döküldüler. Bedenimi tamamen sarmalayan siyah spor takımına göre oldukça zıt bir renkte perde gibi serilmişlerdi. Belki de bir şey gerekliydi. Daha farklı bir şey.
İçimde biriken olayların verdiği hırsla hızlıca yumruklarımı kum torbasına geçirdim. Bir daha, bir daha bir süre devam ettim. Avuç içimde iyileşen yaranın açıldığını hissettiğimde hırsa geri çekildim ve yüzümü yukarıya kaldırdım. Yaralı olan elimle saçlarımı geriye attım. Avuç içim, alevden bir küpü tutmuş gibi yanıyordu. Umursamadım, bir süre sonra geçerdi.
"Visal?" dedi düz bir ses.
Visal? Bu ismin üzeri kapatalı uzun yıllar oluyordu. Bu ismi anma cesareti nereden geliyordu? Öfkeyle arkamı döndüğümde Batın kaşları çatık şekilde bana bakıyordu. İsmimi öğrenmiş olması bunu dile getirebileceği anlamına gelmiyordu.
"Adım Vesta." dedim, göğüs kafesimi zorlayan nefesler eşliğinde.
"Bir o kadar da Visal" Dedi başını biraz eğerek.
Kısa bir süreliğine gözlerimi kapattım. Bugün her konuda sabrımın sınanacağını çoktan anlamıştım.
"Pişman olacağın sözleri ağzına alma." Dedim.
"Neden kabullenmiyorsun?" dedi kaşlarını çatarak.
"Kabullenecek bir şey yok." Dedim, güldü.
"Kavuşma, anlamı bu değil mi?" dedi bir metre uzağımda durarak.
Öfkeliydim, şu an daha da öfkeleniyordum. Sinirlendiğimi sezmemesi için takındığım mimiksiz bir ifadeyle meydan okuyarak gözlerine baktım.
"Bunda bir anlam göremiyorum." Dedim alayla.
"İnanmadığın şeyde anlam bulamazsın zaten." Dedi.
Alayla güldüm. Sadece bu kadar. Yanında gideceğim sırada elini yukarıya doğru kaldırdı. Adımlarım kesildiğinde başıma sağa doğru ona çevirdim.
"Haddini fazla aşıyorsun Batın Ava." Dedim ve bileğini tutup aşağıya indirdim.
Uzunca birbirimize baktık. İkimizde günlerdir savaş başlatmış gibi davranıyorduk. Ateşkes ne zaman olurdu bilmiyorum. Son kez ona bakıp hızlıca spor alanından ayrılıp koridora çıktım. Soy ismini bilmem onu şaşırtmış olmalıydı, ne de olsa sakladığını sanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asiller Ve Askerler
Science FictionBir kadın, bir adam. Onlar mahşerin başına gelebilecek en büyük ihanetti. Her şey tutuşan bir çıranın alevlenmesiyle başladı. Özü kana bulanmış mürekkep, imzasını kimden yana kullanacaktı?