Jongho tüm gücüyle koşmaya başladı ama şatodan sadece biraz uzaklaşabilmişti. Kasabanın iç kısmına girdiğinde gördüğü ilk ara sokağa girdi. Koşarken ayağı bir şeye takılmış ve yere düşmüştü. Kafasını kaldırdığında karşısında yakışıklı bir çocuğun ona yardım eli uzattığını gördü.
"Dostum hadi kalkmayı düşünüyor musun elimi daha ne kadar havada tutmam gerek?"
Jongho gözlerini çocuğun yüzünden çekemiyordu. Keskin yüz hatları ve çok güzel gözleri vardı. Gözünün yanındaki doğum lekesi Jongho'ya göre çok sevimli duruyordu. Jongho adeta büyülenmişti. Genç çocuk beklemekten sıkıldığı için Jongho'nun elini tuttu ve kaldırdı.
"Ş-şey ben t-teşekkür ede-"
"Ah teşekküre gerek yok benim yüzümden düştün kusura bakma ayağımı çekmeliydim."
"Sorun yo-"
"Ha bu arada senin gibi birinin burada ne işi var zengin görünüyorsun."
Genç çocuk sürekli Jongho'nun sesini kesiyor, konuşmasına izin vermeden kendisi konuşuyordu. Jongho en sonunda konuşmayı başarabildi.
"Şatodan kaçtım. Babam çok katı olduğu için bunu yapmam gerekiyordu, ben artık kurallara sadık bir prens olmak istemiyorum. Ha bu arada benim adım Jongho, prens Choi Jongho."
Genç çocuk duyduklarına inanamamış ve iyice şaşırmıştı. "Ee şey bende Yeosang, Kang Yeosang. Gördüğün gibi bu kasabada yaşıyorum işte. Senin kadar zengin değilim ama iyi bir insanım." Jongho gülümsedi. Ona göre Yeosang çok tatlı bir çocuktu. Jongho'nun gülümsediğini gören Yeosang daha çok gülümsedi. İkisi de çok sevimli görünüyor ve sadece birbirlerine bakarak gülümsüyordu.
İkilinin at arabası sesi duymasıyla Yeosang, Jongho'nun elinden tuttu ve koşmaya başladı. Ne olduğunu anlamayan Jongho sadece Yeosang ne yapıyorsa onu yaptı. Küçük bir kulübeye getirmişti Yeosang onu.
"Yeosang, beni niye buraya getirdin?"
"Burası benim evim. Senin şaton kadar güzel olmasa da rahat bir yerdir. Atların sesini duyduğum zaman babanın seni bulmaya geldiğini anladım ve buraya getirdim. Zaten kaçman gerekmiyor muydu?"
Jongho, Yeosang'ın bu dediğinden çok etkilenmişti çünkü ilk defa onu böyle düşünüp yardım eden biriyle karşılaşmıştı. Tanrı'nın bahsettiği gün sanırım buydu. Çünkü Jongho, Yeosang'a çoktan aşık olmuştu.
Oğlunu bulamayan kral deliye döndü ve kasabadaki bütün bekar erkekleri tek tek öldürmeye başladı. Ortalık adeta kan gölüne dönmüştü ve kral, Jongho'yu bulamadığı her saniye onun bir erkeğe aşık olmuş olabileceğini düşünüp deliye dönüyordu. Kralın tüm askerleri etrafa ateşli ve zehirli oklar fırlatarak kasabayı yerle bir ediyordu. Kral birden askerlerini durdurdu ve ok atmayı kesmelerini emretti. Tanrı'nın dediğine göre kral, onların aşkına engel olursa bu onun sonu olacaktı. Korkuyordu, ama asla durmaya niyeti yoktu. Bu işi kendi yöntemleriyle halledecekti...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Royal Dream | JongSang
Fiksi Penggemar"Sevgilim, babamdan kurtulduk artık özgürüz..." "Jongho, ben çoktan öldüm, ilaçlarını almadın mı?"