12 Nisan 1912

41 14 0
                                    

Dördüncü bölüm

İyi okumalar

12 Nisan 1912

Dün öğleden sonra, Queenstown'da son duraklarını yapmışlardı ve şimdi göz alabildiğine okyanustan başka bir şey yoktu, güneşin altında elmas bir battaniye gibi parlıyordu. İrlanda Sahili çoktan geride kalmıştı. Steve için gördüğü her yer bir portre gibi geliyordu. Her şey bir rüyadan çıkmış gibiydi. Bu, kendi masalına adım atmak kadar güzeldi. Tek şikayeti, kendine biraz daha Conte boya kalemi alacak vaktinin olmamasıydı.  Bu kalemler ve eskiz defteri onun en değerli eşyalarıydı. Onlarsız hiçbir yere gitmezdi.

Steve'in çizdiği hiçbir şey, burada Titanik'te bulduğu güzellikle asla boy ölçüşemezdi. Her şey çizmeye değerdi, ancak seyahatin sonuna kadar malzemelerini saklamak istiyorsa, dikkatli bir şekilde çizmesi gerekiyordu.  Steve gördüğü her şeyi çizmek için can atıyordu fakat malzemesi çok fazla yoktu.

Her yerde hikayeler vardı. Gemide insanlar onun ilk yolculuğunda batmaz diyorlardı - tüm parçaları hâlâ pırıl pırıl ve yeniydi. Üzerindeki insanlar bile öyleydi. Tüm yetişkinler bu uzun, görkemli yolculuğu yapıyordu. Nereye gidiyor olabilirlerdi? Bu sonsuz okyanusun diğer tarafında onları ne bekliyordu? Hepsi ayrı bir hikâyeydi.

Steve'in çizimleriyle her şeyden önce yapmak istediği şey buydu– başkalarının gözden kaçırabileceği hikayeleri anlatmak. Steve, doğru anı yakalarsa bir insanın ruhunu görebileceğine inanıyordu.

Şu anda, başka bir Üçüncü Sınıf yolcu olan Clint'e ve altlarında okyanusu izleyen küçük kızı Lila'ya odaklanmıştı.  Lila bir şeyleri işaret etmeye devam ediyordu. Sorular soruyordu. Clint ona pervaneleri anlatıyor, döndüklerinde suda küçük dalgalar oluşturduklarını söylüyordu.

Steve bakmaya zahmet edersen, yüzeyde pek çok sır saklandığını görebileceğine inanıyordu. Örneğin Clint gibi. Bunlar, hayatı boyunca çok çalışan adamın elleriydi. Büyük, kaba, nasırlı eller. Yine de kızıyla birlikte yumuşak ve naziklerdi.  Lila'yı tuttuklarında koruyuculardı. Onları kaba kuvvet için nasıl kullanacağını ve ne zaman kullanmayacağını bilen birinin elleriydi.


Lila'ninki ise küçüktü. Pürüzsüz ve temizlerdi. Henüz deneyim yaşamamış olduğu belliydi. Bir eli babasının paltosunu sıkıca tutarken, diğeri heyecanla etraflarındaki şeyleri işaret ederken tatlı, yumuşak bir masumiyet vardı.

Steve gülümsedi ve onları çizmeye devam etti. Bartonlar çok sevimli bir aileydi.  Clint'in karısı Laura, oğulları Cooper ile güvertenin altındaydü ve üçüncü çocuklarına hamileydi. Dün geceyi hastalanarak geçirmişti ama bugün daha iyi gidiyor gibi görünüyordu

“Çizimlerinizden para kazanıyor musunuz?”

Steve ve Sam dün gece yemekten sonra Natalia ile tanışmışlardı. Servis edilen çorba ve kavrulmuş domuz eti Sam'le birlikte yiyebilecekleri her şeyden daha doyurucuydu.

Natalia ile karşılaştıklarında, Clint'le bir bilek güreşi maçının ortasındaydı.  Sigarayı dudaklarının arasında çevik bir şekilde tutuyordu, hiçbir mücadele belirtisi göstermiyordu. Bu sabırlı ifade tüm zaman boyunca yüzünde kaldı, ikisi de kımıldamadı ve maç berabere bitti.  Bundan sonra birbirlerine bir bira ısmarladılar ve Steve ile Sam'den kendilerine katılmalarını istediler.

Titanic ▷ Stucky Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin