Teoman- saat 03.00 🎵
Şimdi tüm hatıralar eski güzel günlerde kaldı aşkım.
***
Küçük, kimsesiz, sersem bir turuncu balık olsaydım eğer bu dünyada... Bu dünyada bir akvaryumdan ibaret olsaydım mesela... Hafızandan adım silinseydi ya da hiç var olmasaydım senin için. Tutmasaydım elinden, değmeseydi hiç tenin tenime... Ayaklarım buz gibi şimdi. Feci kar yağıyor Ankara'da. Kızılay'dayım. Üç numara saçlarımdan değil, buranın soğukluğundan üşüyor başım. İğrenç, katran karası şehre yağan pamuk beyazı karlar bile sevimli bulmama yetmiyor burayı. Ankara karası kadar çirkin, Ankara beyazı da. Bu akşam kaçıncı sigaram, bilmiyorum. Bir boka yaradığından değil ama alışkanlıktan içiyorum artık. Gökyüzüne bakınca gördüklerimi anlatsaydım sana eğer, ağlardın. İçimdeki sıkıntıyı görebilseydin eğer ağlardın narin çiçeğim. Beş yıldır şehrine adım atmadım. Buranın kilitlerini açamıyorum. Hapsetti beni kendine bu şehir. Çıkış kapısı nerede, bilmiyorum. Kar yağsın diye dua ederdik ya ben artık hiç yağsın istemiyorum. Sen yoksun diye yapmaktan vazgeçtiğim şeyleri bilseydin, ağlardın canımın içi. Yalvarsaydın bana gitme diye tam beş yıl önce ve benim biraz aklım olsaydı da gitmeseydim o gün. Seni öptüğüm son gün ağlamıştın. Sanki hissetmiştin. Ben bile bilmiyordum o anda bir şeyler olacağını. Önce ellerimiz koptu sonra gözlerimiz. Şehirler girdi aramıza, ülkeler... Bir türlü kopmadı kalbim kalbinden. Melek gibiydin, ev gibi, sımsıcak bir kumsal gibi... Şimdi evime dönmek istiyorum. Beni eve alacak mısın yoksa sen de çoktan evimizi birkaç parça eşyanı yanına alarak ardında mı bıraktın?
Bu sene haziranda tanıştığımız günün üzerinden yedi yıl geçmiş olacak bebeğim. Serin bir yaz akşamında, Alsancak'ta gülüşün çalınmıştı kulağıma. Sonradan üzerinde görmeye bayıldığım çiçekli elbiselerinden giymiştin. Belki ona tutuldum o an, belki gülüşüne. Dönüp dönüp bakmıştım o akşam sana. Bir kız nasıl bu kadar peri tozuna bulanmış olabilir diye düşünüp durmuştum. Nasıl parlar bir insan bu kadar? Nasıl yapar bunu?
Bana bak diye gözlerini beklemiştim hep. Yanında bir çocuk vardı o zaman. Hala sevmiyorum onu. Örülü, güzelim saçlarına kaldırımın kenarından bulduğu boklu bir çiçeği iliştirmişti. Uzaktaydım ama kesin pisti o çiçek. Yazık demiştim saçlarına. Güzelim saçlarına yazık. Beni gördün o akşam. O zaman da böyle kısaydı saçlarım. Yanındaki çocuk bir şeyler anlatırken bakışıyorduk seninle. O an sevgilin olmadığını düşünmüştüm. Saçına çiçek takmasaydı zaten düşünmezdim. Yanına yakışmıyordu pek. Gerçi ben senin yanına kimseyi yakıştıramıyorum hala. Kendimi bile yanına yakıştırmıyorum, yanına iliştiriyorum öylece. Sağına soluna, ötene berine, kalbinin sol odacığının ücra bir köşesine belki... İzmir'in delisi ve İzmir'in en güzel kızı... Ben meğer ne aptalmışım! Ben bize neler yapmışım, ah aşkım... Nelerden korkmuşum da bu raddeye gelmişiz böyle? Yüzüne bakamaz olmuşum, şehrine gelemez olmuşum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çakıl Taşlarına Veda
RomanceAlsancak'ta yerden bir çakıl taşı alıp avucuna bırakmıştım. Sevgili olmamızın üzerinden tam bir yıl geçmişti o gün. "Birlikte olduğumuz her sene için bir çakıl taşı." demiştim. Gülüp sarılmıştı bana. "O zaman sonsuz çakıl taşı." demişti. "Sahiller d...