Okumaya başladığın tarihi ve saati yazar mısın?
Elimdeki kâğıttan uçağı maviliğini gökyüzünden alan denize fırlattım. Uçak çok uçamamış denize çakılmıştı oysa ki o uçağı yaparken ne kadar da uğraşmıştım.
Yüzümü asıp sırt çantamın içindeki silaha göz attım. Yerli yerinde duran silahın soğuk metaline değen güneşle parlamasıyla hızla kapattım üzerini. Kalbim hızlı hızlı atarken zorlukla yutkundum. Bakması bile zorken ellerimin arasına alıp tetiği çekmek nasıl bir duyguydu bugün hissedecek ve son hissettiğim duygu o olacaktı.
Yirmi bir yıl yaşamaya çalışmış ve bir arpa boyu yol kat edememiştim. Bunun sorumlusu olarak alkolik babam ve resmini bile göremediğim anneme bağlıyordum. Kimse bana güzel bir gelecek vermek için uğraşmamıştı. Ben ise kendi çabamla güzel bir gelecek için çırpındıkça en dibe inmiştim. Şimdi ise bilinmezliğe doğru kanat çırpacak ve gittiğim yerde tekrar başlayacaktım.
"Parya" uzaktan işittiğim sesi umursamayarak elim çenemde denizin dibini izliyordum. Boğularak ölmekte geçmişti içimden ama acı verici olabileceği kesindi ve o şekilde ölmek istemiyordum.
"Parya! Kime sesleniyorum ben huhu?" Sesin tam arkamdan geldiğini hatta ismimi duyduğumda telaşla elimi çantanın üzerine koydum.
Parya'ydı ismim. Aslında Parla olacakmış ama babam heyecanla Parya dediği için bir daha da dönüşü olmamış. İsmimin anlamını öğrendiğim vakit çok sızdığı bir anını kovalayıp sormuştum. Ben doğmadan önce annemle çok mutlu bir hayat yaşıyorlarmış. Mutlu evliliklerini bir çocukla taçlandırmak isterken doğacak olan çocuğun iblis olacağını bilememişler. Bunları duymak beni derinden sarsmıştı. O günden beri ağzımı açıp tek kelime sormamıştım.
"Parya yüzün bembeyaz kuzum bir şey mi oldu?" Esra ona dönmüş yüzüme şaşkınlıkla bakarken kendimi zorla toparladım. Son günümde kimseyi üzmek değildi niyetim.
Yüzüme zoraki gülümseme kondurarak "Dalmışım Esra" dedim. Esra bulaşıkçı olduğum meyhanede aşçıydı. Pek samimi olmasak bile herkese karşı anne rolünü üstleniyordu. Geçmişini bilmiyordum ama onunda bu konuda problemleri olduğunu hissediyordum.
"Korkuttun beni" diyerek yanıma oturdu. Aynı telaşla fakat fazla da belli etmeyerek çantamı alıp diğer tarafa koydum.
"Neden işte değilsin?" Aynı anda sorduğumuz soru ile o kıkırdadı ben ise gülümsedim. Bugün ölecektim yahu! Bugün ölecek ve toprakta çürüyecekti bedenim. Ne gülmek istiyordum ne de konuşmak ama yaşadığım şu son saatleri de heba etmek istemiyordum. Ne kafa karışıklığı ama, diye geçirdim içimden.
"Ertan amca ayağımı kaydırdı. Biliyorsun ya işine burnumu sokmamı sevmiyordu. Yarım aya söylemiş o da beni kovdu" diyerek omzunu silkti. Umurunda değilmiş gibi görünsede kovulmanın ağırlığı üstendiydi.
Uzun sarıya çalan saçlarını arkaya atarak çekik gözlerini üzerime dikti. Suçlu psikolojisine girerek gözlerimi kaçırdım. Anlamış mıydı? İntihar edecektim. Anlamış olabilir miydi? Ölecektim.
"Sende bir hâller var. Yarım ay seni de mi kovdu?" Meraklı sesiyle yutkundum. Bende ki hâller hep vardı. Sırtımdan akan ter ile yerimde kımıldayıp gülümsemeye çalıştım.
Yarım ay dediği patrondu. Herkese tepeden bakan, yanında çalışan insanlara böcekten farksız muamele yapan bir yaratıktı. Bilmiyorum iki yüzlü insanları hiçbir zaman anlayamamıştım. Müşterilerin arkasından etmediği küfür kalmazken yüzlerine karşı şekilden şekle girer yaranmaya çalışırdı. Onun için üzülüyordum. O kadar parasının olmasına rağmen mutsuzdu çünkü insanların onu sevmediğini adı kadar biliyordu.
"Ben kendim çıktım" dediğimde kaşlarını çatıp bana baktı. Açık havada bulunmamıza rağmen neredeyse nefessiz kalacağımı hissedip yavaş yavaş nefes almaya başladım.
"Parya bu işe ihtiyacın olduğunu söylemiştin" bakışlarımı denize çevirdim. Ne ara söylediğimi bile hatırlamıyordum. İhtiyacım artık yoktu. Tüm veresiye defterlerini kapatmış kimseden helallik almadan gidecektim.
"Öyleydi ama başka bir iş buldum" yalan söylemek zorunda hissetmiştim kendimi. Yalan söylemek yerine gerçeği söylesem beni ikna edebilirdi fakat ben ikna olmak istemiyordum ki.
"Ne işi buldun?" Sorusuna henüz verecek cevap bulamazken telefonu çaldı. Mahcupça bakıp arayanı yanımda cevapladı.
"Efendim Cengiz?" Sesinde ki huzursuzlukla kalkıp gitmek istedim fakat ayıp olur diye vazgeçtim.
"Benim kan grubum AB RH pozitif. Benim ki olmaz" diyerek oturduğu yerde iyice dikleşti.
Telefondaki insanı birkaç saniye dinledikten sonra aniden kafasını bana çevirdi. Gözleri dolmuş hali ile karşılaşmayı beklemiyorken yutkundum.
"Senin kan grubun ne?" Soruyu bana sorduğunu çok geçmeden anladığımda kaşlarımı çatarak hatırlamaya çalıştım.
Bir keresinde fen dersinde bu konuyu işlerken öğretmenimiz bizden kan gruplarımızı öğrenmemizi istemişti. Beni hastaneye götürecek kimse olmadığı için birilerinin arkasına takılıp gittiğimi hatırlıyordum. İğne derimin altına geçerken hiç ağlamamıştım çünkü beni teselli edecek kimse yoktu. Hiçbir zaman şımarıklık yapabileceğim kimsem yoktu. Erken büyümek zorunda olanlardandım.
Anıları gözlerimin önünden def ettikten sonra "0 RH negatif" dedim.
"Tamam kapat kapat! Buldum buldum konum at" diyerek heyecanla telefonu kapatıp ayağa kalktı.
"Parya bize yardım edeceksin değil mi? Diyerek elini uzattı. Vicdan insanın hiç bilmediği bir uzvuydu. Bu uzuv kolay kolay kopmadığı gibi birden yok olamazdı. Ağır ağır ölümün kıyısına gelmiş benim bile son kez yapacağım iyilik bu uzvumu yok edecek ve ardımda bırakacağım sayılı insanı yok sayacaktım.
Tamam diyerek elinden destek alarak ayağa kalktım. Neye bulaştığımın farkında olmadan yürüyordum. Her adımım bana kendimi kötü hissettirirken çantama daha çok sarıldım. Kurtuluşum kollarımın arasındaydı.
Son cümlenin noktasına kadar geldiysen bi yıldızını alırım birde yorum bekliyorum ona göre :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüler De Ninni Dinler +18
Teen Fiction''Demek intihar edecektin'' derken nefesini yüzüme üfleyip kıkırdadı. Yüzümün her noktasına öpücük kondururken alt dudağımı ağzımın içine yuvarlayıp bakışlarımı tavana çevirdim. Bedenini tamamen bana yaslamışken düşünmek çok zordu. +18 cümleler ve i...