3- Kayıp Aze

73 3 0
                                    

Hocanın derse geç kalması beni şaşırtmıştı. Kitaplarımı çıkarttığımda arkadan gelen seslerle, hocanın okula gelmediğini anlamıştım. Hocalar bile kafasına göre derse geliyordu, belkide canları istediğinden gelmiyorlardı. Sınıftaki uğultuyu umursamadan matematik  testime odaklandım. Genellikle sayısal derslerin testini çözüyordum, bunun nedeni ise işlem yapmaktan ve doğru sonuca ulaşmaktan mutlu olmamdı. Sözel dersler pek ilgimi çekmezdi ancak işlemli sorular kafamı dağıtırdı. İşlemi yarıladığımda kulağımın dibindeki gür sesle irkilmiştim.

"İneğiz galiba?" bu ses Sarp'a aitti. Güldüm ve "Oo sen konuşabiliyor muydun ya? Ben seni dilsiz sanmıştım da." dedim alaycı bir ses tonuyla.

"Yeni gelenlere soğuk davranırız, ama sen çok şirinsin ya." dedi ve burnuma dokunup güldü.

"Öyle mi? Sen çok ukalasın ama."

"Ne ukalalığımı gördün ki? Ben ne yaptım şimdi ya." dudağını büzüp kafasını eğdi. Dudak büzünce üzgün ve şirin bir yavru köpeğe benziyordu.

"O kıza neden öyle davrandın ?"

Sesini ciddileştirerek "Çünkü o bunu hak etti." dedi. Tam yanımdan kalkıcaktı ki;

"Özel değilse nedenini sorabilirmiyim?"

"Biz Ceren'le geçen sene çıkmıştık. Ancak bir hafta bile sürmeden ondan ayrıldım. Fazla yılışıktı. O gün bugündür peşimi bırakmıyor. Bana sevgilisiymişim gibi muamele yapıyor. Yanıma hiçbir kızı yaklaştırmıyor. Onun yüzünden hoşlandığım kızların bile yanına gidemedim. Artık fazla canımı sıkmaya başladı!"

"İyi ama biz 9'uz, geçen sene tanışıyor muydunuz?"

"Ben sınıfta kaldım. Cidden 9 gibi mi gösteriyorum?" gülerek başımı salladım.

"Hoşlandığın kızların yanına neden gidemiyorsun ki?"

"Çünkü onlara zarar veriyor. Ceren, bu okulun en popüler kızlarındandır. Arkası sağlamdır. Babası zengin olduğundan müdüre rüşvet verir ve işlediği suçlardan ceza almaz." dediğinde, kendime gerçekten kızmıştım. O sürtük kızı nasıl korkumuşum ben ya.

"Ben.. Ben gerçekten özür dilerim Sarp. Onu koruduğum ve seni suçladığım için."

"Şimdi senin bana bir özür borcun mu var yani?" kesin birşey isteyecekti. Be salak ne diye özür dilersin sen bu çocuktan!?

"Özür borcu mu?"

"Imm.. Yaprak sarma mı yoksa kısır mı, bence biber dolması da güzel, keekde fena olmaz.. En iyisi hepsinden yap." kaşlarımı kaldırarak gözlerim yerinden çıkacak şekilde ona baktım.

"Sınıfı altın gününe çevireceksin heralde?"

"Ya tamam şaka yapıyorum ya." sesi gülerek çıkmıştı.

"Ama birdahaki derse iki bardak çay isterim. Unutma ha iki bardak."

"Niye 2 bardak?"

"Sen sadece söyleneni yap." dedi ve göz kırptı. 'Emrin olur' gibisinden bakış attım ve testime döndüm. Zil çaldığında kantine gitmek üzere sınıftan çıkmıştım ki koridorda birbirini ittirip kaktıran çocukları görünce 'dökmeden nasıl taşırım ben bu çayları' diye geçirdim içimden. Söz sözdür diye düşünerek çayları almak için kantine girdim. Fazla sıra yoktu. Çayları aldıktan sonra Sarp bana el salladı ve "Benimle gel." dedi. Sarp'ın attığı her adımda koridordakiler geri çekiliyordu. Bense onun arkasından yürüyerek çayları rahatlıkla taşımıştım. Beni sınıfa bıraktıktan sonra kantine yöneldi. Çayları onun masasına koyup sırama oturdum. Sınıftakiler şaşkın ifadeleriyle beni izliyordu. 'Ne bakıyosunuz' gibisinden kafamı salladım ve düşen kalemimi yerden kaldırdım. Acaba Sarp eski okulumda olduğu gibi bi çetenin lideri falan mıydı?  Yada okulun en popüler çocuğu? Bu düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştığımda Sarp sınıfa girmişti. Yüzüne bakmadan önüme döndüm.

-Sarp'tan-

Sınıfa girdiğimde bütün bakışların Azra'nın üzerinde olduğunu gördüm. Bu beni sinirlendirmişti ve sınıftakilere 'önünüze dönün' gibisinden bakışlar attım. Daha sonra çayları alıp onun sırasına geçtim. Çayın birini ona uzatarak;

"Sohbetin çok keyifli ve ben buna birer bardak çayla devam etmek isterim." dedim. Sanki çayları ben aldımda.

"Benim aldığım çayları bana mı ikram ediyorsun?" sesi gülerek çıkmıştı.

"İstemiyorsan kendim de içebilirim?" dediğimde çayına sarılarak bir yudum aldı, ve yüzünü ekşitti.

"Bunları unuttun sanırım?" Aptal. İnsan çay alırda şeker almaz mı? Genellikle şekersiz çayı asitsiz kola gibi görürdüm. Bu nedenle kantinciden şeker istemeyi ihmal etmemiştim.

"Kantinden gelirken neden herkes sana yol verdi?"

"Bilmiyorum." dediğimde bana o klasik 'tabi kesin öyledir' bakışlarından attı. Aslında biliyordum. Okulumuzun marizmatik erkeklerinden oluşan popüler grubunun üyesiydim. Ancak aralarında en küçük bendim ve onların pis işlerine hiçbir zaman sokulmadım. Kimseyi kendimden küçük görmüyordum ve emir vermekten nefret ederdim. Ancak onlar öyle değildi. Nerde karanlık işler varsa onlar ordaydı. Sayelerinde okul, okul olmaktan çıkmış, daha çok karı kıza gelen adamlar ve mafyalarla dolu bir mekan gibiydi. Okulun en arka bahçesinden kız çığlıkları gelmesine rağmen öğretmenler bile göz yumuyordu. Bu okul, neredeyse mafya babalarının çocuklarından oluşuyordu. Benim babamda onlardan biriydi. Bu okulda suç işlemek alışılmış bir durumdu ve bunu ört pas edebilmek için rüşvetle susan bir tek bu okulun müdürü vardı. Dağın başında bir okuldu zaten, burada in cin top oynuyordu. Dışı güzel gözükse de okulun en arkalarında kız becermek için yer bile yapılmıştı. Bu okuldan, hatta bu gruptan bile nefret ediyordum ancak babamın izinden gitmeye kararlıydım. Annem hayatımızı karartmıştı. Babam gibi masum bir adam bile bu karanlık işlere bulaşmıştı. Ah bulsa gebertecek, 'o benim annem, beni o doğurdu' dediğim zamanlar ancak yatıştırabiliyordum onu. Ama haklıydı, en az babam kadar sevmiyordum annemi. Şimdi aklıma geliyor muyum, yoksa karısı olduğu halde üstüne kuma gittiği o herifin oğlu aratmıyormudur yokluğumu, bilmiyorum. Gideli 5 sene olmuştu ve o günden beri arayıp sormadı bile.

"Sarp, dünyadan Sarp'a.. Yoksa gözlerin açık uyuma gibi yeteneklerin mi var!?" gözlerini kısmış, beni süzüyordu. Bu hali çok komik görünüyordu. Gülmemek için dudaklarımo bastırsam da kendime engel olamadım.

"Dalmışım ya.. Dün akşam fazla uyku tutmadı da."

"Keyifli olan sohbetim uykunu getirdi sanırım?" kıkırdayarak çayından bir yudum aldı. Bu hali çok güzel görünüyordu. Önüne gelen saçını kulağının arkasına atıp;

"Ya hem güzel hem inek olmayı nasıl beceriyorsun?" dediğimde omuz silkti.

"Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalamak yaptığım en güzel makyaj tarzıdır. Saçlarım içinse özel bir formülüm var, genellikle taramadan gelirim" dedi ve gülüştük. O doğallığı cerenin yüzündeki maskeden bin kat daha güzeldi. Burnunu sıktım ve bir süre bakıştık. Sohbet ilerlemişti. Azra'yla daha da yakınlaşmıştık. Bir an durakladı ve çantasından telefonunu çıkarttı. Yüzü asılmıştı.

"Neyin var? Birden yüzün düştü." dediğimde, kısık bir ses tonuyla "Hiç" dedi. Üstüne fazla gitmek istememiştim, biz daha birbirimizi yeni yeni tanımaya başlamıştık ve belliki bu özel bir durumdu.   

-Azra'dan-

Gelen mesaj fatma teyzedendi.
'Biz hastaneye gidiyoruz. Annen fenalaştı. Aze evde uyuyor, elinden geldiğince hızlı bir şekilde eve git.'

Kitaplarımı çantama tıktım ve;

"Sarp benim gitmem gerek." diyerek sınıf kapısına ilerledim. "Sonra görüşürüz."

Eve vardığımda demir kapı ardına kadar açıktı. "Aze!" diye inlediğimde bütün sokak benim sesimle irkilmişti. Hızlı adımlarla içeri girdim ve heryeri didik didik aradım. Yok.. Aze hiçbir yerde yoktu. Beynim durmuştu, delirecek gibi olmuştum. Bizden ne istiyorlardı, Aze neredeydi ve daha kötüsü; Aze'yi kaçıran babam mıydı..

İMKANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin