seninle ilgili olan her şey çok güzel

88 7 117
                                    

Chan hyung, Changbin hyung ve ben Minho hyungun evindeydik. Ben kendimi biraz toparladıktan sonra Changbin hyung aramış, Minho hyungun yanına gitmemizi teklif etmişti. Bunun üzerine apar topar Minho hyungun yanına gelmiştik. Minho hyung yatağında sırt üstü uzanmış, yüzünde hiçbir mimik olmadan tavana bakıyordu. Aklındaki düşüncelere öyle dalmış olmalı ki, ancak 5. seslenişinde Chan hyungu fark edebildi.

''Efendim hyung?'' Chan hyung iç çekti. 

''Yeter bu kadar kendi kendine düşündüğün. Kalk dışarı çıkalım. Minho hyung Chan hyung'a ifadesizce baktı.

''İstemiyorum.'' Geri tavanı izlemeye başladı. Kesinlikle kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı. Bir çözüm düşünürken aklıma bir fikir geldi.

''E bara gidelim?'' Changbin hyung çoktan onaylamıştı ki Chan hyung başını iki yana salladı.

''Olmaz. Sen çok çabuk sarhoş oluyorsun. Bir de Minho'nun şuanki durumuna bakılırsa o da kendini sarhoş etmeden masadan kalkmaz. Kafamı yana yatırdım.

''Kontrollü içerim, söz veriyorum! hem Minho hyung'un kafasını dağıtmamız gerekiyor, şu anda önemli olan bu değil mi?'' Chan hyung kararsız gibi gözüküyordu. İsteyip istemediğini teyit etmek için Minho hyunga baktı. Minho hyung ise gitmek istediğini belli edercesine başını salladı. Chan hyung sesli bir şekilde nefes verdi.

''iyi gidelim o zaman.'' Hızlıca evden çıktık. Kapının önünde Chan hyungun babasının arabası vardı, buraya babasının arabasıyla gelmişti. Ben ve Minho hyung arkaya oturduk, Changbin hyung ise ön koltuğa oturdu. Chan hyung arabayı çalıştırırken arkaya döndü.

''Hangi bara gidelim?'' Ben içmeyi fazla sevmezdim. O yüzden fazla mekan bilmiyordum fakat Changbin hyung gezmeyi sevdiği için bildiği çok fazla mekan vardı. 

''Sen sür ben tarif edeceğim, bir arkadaşımın abisi yeni bir mekan açtı, baya iyi diyorlar. Oraya gidelim.'' Chan hyung kafasını salladı. yol boyu kimse konuşmadı. Hepimiz minho hyungu neşelendirmek istiyorduk. on beş dakikalık yolun sonunda geldik. İçeri girdiğimizde bir görevli karşıladı bizi.

''Hoşgeldiniz efendim. Şöyle buyurun isterseniz  şuradaki masa boş.'' Chan hyung adama teşekkür etti ve masaya yöneldik. Oturduk ve hafif bir şeyle başlamak için bira söyledik.



iki buçuk saattir burada oturuyorduk. Chan hyung az içmişti, gayet kendinde gözüküyordu. Changbin hyung da gayet iyiydi ama çok fazla içmişti, daha fazla içerse muhtemelen kafası giderdi.

Minho hyung ise körkütük sarhoş olmuştu. Zor sarhoş olan biriydi ama o kadar çok içmişti ki sarhoş olmayı başarmıştı. Ağlıyordu.

''O kadar mı rahatsız ettim? Benim tek istediğim beni sevmesiydi. Ona tüm sevgimi ve ilgimi verdim ama beni yine de istemedi. Niye beni sevmiyor? Çirkin miyim ben?'' Dudaklarını büzdü. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Elimle sırtını sıvazladım.

''Ne çirkini hyung saçmalama. Sen gördüğüm en yakışıklı insanlardan birisin. Sevmiyorsa kendi kaybeder. Üzülme bu kadar bu dünya üzerinde bir sürü insan var.

''Bir sürü insan olabilir ama ondan sadece bir tane var. Ve ben onu istiyorum başkasını değil!'' Küçük bir çocuk gibi mızırdanıyordu. Onu böyle görmekten nefret ediyordum. Elindeki içeceği yudumlamak üzereyken Chan hyung içeceği onun elinden aldı.

''Yeter bu kadar, çok içtin!'' Minho hyung onu dinlemedi ve zorla bardağını geri aldı. Chan hyung ofladı. Changbin hyunga baktım. O da sarhoş olmuş gibiydi. Etrafa salak salak bakınıyor, gülücükler saçıyordu. 

dayı avcısı |hyunin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin