BÖLÜM 2

125 13 7
                                    

Eve girer girmez banyoya koştum. Yüzümü yıkadım önce. Küveti doldurdum ve saatlerce olanları gözden geçirdim. Hiçbir anlam veremiyordum.


Kurulandım ve bir tişört geçirdim üzerime. Altıma giydiğim siyah taytla kendimi oldukça rahat hissediyordum. Uzun, neredeyse simsiyah olan saçlarımı taradım ve telefonumu kontrol ettim. Saat 3'ü geçmişti. Yarın okula gidebileceğimi sanmıyordum. Hava almak için pencereyi açtım ve bir sigara daha yaktım.


Uyumak için yatağa girdiğimde saat 5'i geçmişti sanırım. Gözümü kapattığım an o korkunç gülümsemeyle karşılaşıyordum. Uyuyakalmışım. Kapının çalmasıyla irkilerek uyandım. Kalktım ve saate baktım. 12'ydi... Öğleye kadar nasıl uyuyabilmiştim? Kapı tekrar çaldığında açmak için ayağa kalktım. Annem kucağındaki Terrier cinsi köpeği Prenses ile karşımdaydı.


"Bugün neden okula gitmediğini sorabilir miyim, tatlım?"


Bu kadar hızlı mı? Ne çabuk haber vermişlerdi anneme? Ah bu okulun işinin beni takip etmek olmasından şüphelenecektim az kalsın.


"Dur bakalım, neyin var senin? Kötü görünüyorsun." Bunu söylerken Prenses'i çoktan yere bırakmış, bana doğru yaklaşmıştı.


"Sadece keyfim yok anne. Yarın daha iyi olurum." Doktoru çağırma kararından vazgeçirmek için kurmuştum bu cümleyi.


"Pekala, kendine dikkat et. Babanla uçağı kaçırmak istemeyiz."


Yanağıma bir öpücük kondurdu ve aceleyle çıktı. Doğru ya yine bir iş (!) seyahati...


Ailemin gösterişli hayatı uzak gelmişti bana her zaman. Sürekli partiler, seyahatler... Tamam bunları ben de seviyordum elbet. Ama her şeyin bir zamanı vardı değil mi? Bu sebepten geçen yıl ayrı eve çıkmıştım. 16 yaşındaki bir kızın tek başına yaşamasına başta sıcak bakmadılar tabii ama ikna etmek pek de zor olmadı. Kendi düzenimi kurabileceğim ailem için küçük ama benim için oldukça yeterli bir evim vardı.


Yüzümü yıkayıp saçlarımı topladıktan sonra mutfağa gittim ve kendime bir bardak süt koydum. Sanırım soğuk süt en sevdiğim şeyler arasında listenin başını çekiyordu.


Kendimi hala kötü hissediyordum ama dünle kıyaslanamayacak kadar iyiydim. Notu önüme alıp defalarca okuduğumda saatlerin geçtiğinden habersizdim. Telefonumun çalmasıyla sıyrıldım düşüncelerimin arasından. Arayan İmge'ydi.


"Efendim?"


"Neredesin kızım? Mesajlara da cevap vermiyorsun, merak ettik. İyi misin?" Mesaj geldiğinin farkında bile değildim.


"Neyse" diye devam etti. "Bir saat sonra bizde olacaksın tamam mı? Hep birlikte bizde toplanıyoruz. İtiraz istemiyorum."


"İmge gele..." İnanmıyorum, yüzüme kapattı. Hah, bir şey yumurtlayacağı belliydi başıma.


Dişlerimi fırçaladım ve saçlarımı ördüm sıkı olmayacak şekilde. Tamam kötü hissediyordum ama iyi görünmeliydim. Özgür'ün de orada olacağından emindim. 1 haftadır bana olan ilgisini, nihayet, bu şekilde kaybetmemeliydim. Gardrobumun önünde dakikalardır beklerken siyah, askılı, salaş elbisem gülümsedi bana. Üzerime giydiğim kot ceket ve ayağımdaki siyah vanslarla spor-şık bir görüntü yaratmıştım. Biraz makyaj ve tamam... Artık çıkabilirdim.


İmge aradığında varmak üzereydim.


"Geliyorum kuzum."


"Bekliyorum." dedi gülerek.


Birkaç dakika sonra kapıdaydım. Kahkahalarla açtı ve sımsıkı sarıldım. Bu kız tüm hüznümü alıyordu sanki. İçeri geçtim, herkesi selamladım. Özgür'ün yanındaki kız da kim? İmge'yi kolundan tuttuğum gibi mutfağa çektim. Neden bunu yaptığımın farkındaydı.


"Özgür'ün sevgilisiymiş. Senden 10 dakika önce geldi, inan bilmiyordum." dedi suçlu hissettiği her halinden belli olacak bir şekilde.


"Ah, sorun değil." dedim. Ama elbette sorundu.


İlk tanıştığımız günden beri ilgimi çekmişti. Siyah dalgalı saçları ve ten rengine inat derin mavi gözleriyle nefesimi kesmişti. Özgür'ün de benden hoşlandığını sanıyordum. Bu kalbimi kırmıştı.


İçeri girdiğimde baştan aşağıya süzmeye başladım dünyalar tatlısı sevgilisini (!). Özgür fark etmiş olacak ki "Derya" dedi onu işaret ederek. "Memnun oldum." Bunu söylerken bir gülümseme takmaya çalışıyordum yüzüme ama ne kadar başarılı olduğum bilinmez.


Bir dakika! Bu da ne? Derya denilen kızın giydiği kapriden bacağındaki tüyler göürünüyordu. İstemsiz olarak bir kahkaha patlattım. Tüm bakışlar üzerime çevrildi.


"Neşeni neye borçluyuz Dolunay hanım." dedi gülümseyerek Emre.


"Tuvalete gitmeliyim." Gülmeyi bir türlü kesemiyordum.


Ellerimi yıkadım ve olanları sindirmek için banyo dolabına yaslanıp bir süre bekledim. Bakışlarımı yere dikmiş düşünürken karşılaştığım manzara beni dehşete düşürmüştü.


Ama, hayır. Bu imkansızdı!















BALONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin