"bizim burada olduğumuzu nereden biliyor bu?" soobin'in kaşlarını çatarak sorduğu soruya beomgyu da bilmiyorum dermişçesine omuz silkmişti.
beomgyu bütün vücudunun az önce yaşananlardan dolayı gerildiğini hissedince iki adım ötesindeki koltuğa gidip oturmuştu. "sen iyi misin?" soobin yanına gelip ona sarılınca hemen kollarını güvendiği bedene sarıp biraz olsun rahatlamayı dilemişti. kafasını arkadaşının göğsüne gömüp ağlamaya başladığın da arkadaşının ağzından daha önce hiç duymadığı küfürler işitiyordu.
"şerefsiz ya sen bize ne hakla gelip hesap sorabilirsin? ne hakla her seferinde bu çocuğu huzursuz ediyorsun?" soobin kendi kendine küfürler ederken beomgyu paranoyak düşüncelerinin onu ele geçirmesine çoktan izin vermişti bile. ya tatil süreçleri boyunca onların dibinden ayrılmazsa ya da soobin'le daha büyük kavga ederse? belli ki soobin'in arkadaşlığını da hiçe saymıştı bu saçma hırsından dolayı diye düşündü beomgyu.
"soobin bu çocuk hasta bence. gerçekten beni nereden bulmuş olabilir ki? kimse bilmiyor nereye gittiğimizi, kimse!" soobin'in de sinirleri geçtikçe yerini merak almıştı.
"bilmiyorum ama normal değil bu davranışları. yeonjun'a da söylemiş olabilir mi?" söylediği şey beomgyu'nun gerginliğine gerginlik katarken soobin bunu hemen fark edip sözünü geri almıştı. buraya sırf kafa dinlemek adına gelip daha ilk günde böyle saçma bir şey yaşamaları ikisinin de hevesini kaçırmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu ikisi de birbirlerine.
"ben gelmeden önce ne dedi o sana da bu kadar sinirlendin sen?" beomgyu başından beri merak ettiği şeyi sorunca karşısındaki bedenin değişen yüz ifadesi daha da meraklanmasın yol açmıştı. "abuk sabuk konuştu işte boşver." soobin yerinden kalkıp beomgyu'nun da elinden tutup onu kaldırmıştı. hazırladığı onca şeyin boşa gitmesine izin verecek değildi. az önce yaşananları geride bırakıp güzel bir yemek yiyeceklerdi.
"aç mısınız leydim?" beomgyu sinirle gülüp yumuşakça vurmuştu önündeki bedenin omzuna. soobin olmasa ne yapacaktı onu düşündü. soobin olmasaydı daniel canını gerçekten yakabilirdi çünkü beomgyu bu konularda savunmasız olabiliyordu. narin biriydi. daniel ise sinirlendiğinde göz dönen ayaklı bir tehlikeydi. bu olumsuz düşünceleri beyninden hemen silip atmak istedi çünkü yorgun hissediyordu artık beyni.
-
yemek yemeğe başladıktan sonra ikisi de normalden farklı olarak sessizdi. beomgyu daha fazla dayanamayacağını hissedip başka bir konu açtı. "bu gece film izleyelim mi? geçen black swan'ı izlemediğini söylemiştin, izlememiş olman tam bir fiyasko bu arada," "hey! zamanım olmadı tamam mı?" soobin elindeki çubuklarla karşısındaki bedene saldırıyormuş gibi yapınca ikisi de gülüp yemeklerinin kalanını bitirmişti.
"sana söylüyorum, eğitmenliği falan boşver gel benim yanıma, aşçım ol." beomgyu önündeki lezzetli yemekleri yerken her zaman ki gibi arkadaşını övüyordu. şu yaşına kadar yediği en lezzetli yemekler hep soobin'in elinden çıkmıştı. "hayatım, eğer zamanında yanıma taşınmanı teklif ettiğimde reddetmeseydin, mahrum kalmazdın bu yemeklerden. üstelik bedava." "şimdi kabul etmek için çok mu geç choi soobin?" beomgyu'nun şakasına sorduğu soruya dışarıdan sadece gülümseyip geçerken soobin ise içten içe bu ihtimalin gerçekleşse ne kadar da güzel olabileceğini düşünmeden duramadı. arkadaşının şaka yaptığını biliyordu tabii ki o yüzden de bunu cidden ne kadar istediğini söyleyemezdi ona ama hala ilk sorduğu zaman ki kadar çok isterdi. o zaman kabul edememe sebebi de yeonjun'la aynı eve çıkmayı düşünmeleriydi ama soobin bunu sorarken böyle bir şey düşündüklerini bile bilmiyordu. zaten çıkamamışlardı da,çünkü tüm olayların patlak verdiği zaman o zamandı. nitekim beomgyu kötü bir dönemden geçerken de soobin'in önerisi arada kaynamıştı.
"ben buraları toplayayım sonra filmi izleyelim, olur mu?" soobin'in teklifini onaylayıp mutfaktan çıkacakken aklına gelen şeyle arkadaşına geri döndü. "soobin," arkasına dönen bedene gülümseyerek bakan beomgyu'nun ne demek istediğini çoktan anlamış olsa da ne diyeceğini bekledi soobin. "dedenin zulasını patlatalım mı?" "başıma belasın, gerçekten." arkadaşının onayıyla ellerini çırpıp filmi açmak için salona yöneldi beomgyu.
bir süre sonra elinde iki şişe şarapla salona gelen soobin, beomgyu'nun heyecanla gülmesine sebep olmuştu. "ah, deden tam zevk sahibi adam." "dedem şaraplarının ortadan kaybolduğunu fark ettiği her seferinde seni öne atıyorum. adam senin adını duyunca pamuk gibi yumuşuyor." soobin biraz isyan edercine konuşsa da bu durum onu da mutlu ediyordu. bu hayatta en yakın olduğu kişi beomgyu olduğu için ailesinin de onu kendi çocukları gibi benimsemesi hoşuna gidiyordu.
"sen buraya bensiz gelir misin ki?" beomgyu kaşlarını çatıp ona kızarmışçasına konuşurken soobin gözlerini kaçırmıştı. "yalnız gelmiştim bir iki defa. kafa dinlemek için." beomgyu ondaki garipliği hissetse de zorlamamak adına konuyu kapatıp elindeki şişeyi aldı.
beomgyu şişeyi açmakla uğraşırken soobin ona bakıp düşünmemesi gereken şeyleri düşünmeye başlamıştı yine. bu düşünceler beynini yiyip bitirmeye başlamadan önce gözlerini ondan çekip telefonuna bakmıştı. tam o sırada gelen mesaj bildirimi tüm. vücudunun anında kasılması için yeterli bir sebepti. mesaj daniel'dan geliyordu çünkü.
'küçük sırrını beomgyu'dan daha ne kadar saklamayı düşünüyorsun choi soobin?'
-
17/01/2023
iyi okumalar!
