-18-

262 31 2
                                    

-18-






Taehyung

Günlerden cumartesiydi. Normalden daha kabalık olmasının sebebi de aniden bastıran yağmurdu. Şu sıralar bu yağmurlar sık sık yaşanmaya başlamıştı. Ama yağmurdan hoşlanan ben için bu durum hiç de kötü değildi. Jungkook ile beraber yağmurun altında uzun bir yürüyüş yapmak hayallerimin arasındaydı... Fakat şu an yaptığım tek şey bir türlü aklımda tutamadığım siparişleri girmeye çalışmaktı. Cebimdeki telefon grup mesajlarıyla sürekli titreyip duruyordu ama kısa bir ara verip onları bile kontrol edememiştim.

"Ice Mocha kahvenizi iptal mi ediyorsunuz? Son olarak ice latte ve smoothie olacak değil mi? Ve..."

Devamını hatırlayamadığım için duraksadığımda karşımdaki kadın müşterilerden biri, "Ve bir tane de buzlu americano, lütfen," diyerek bana yardımcı oldu.

Ekrana hemen diğer siparişi de girdim utanarak. "Ah, evet. Onu kaçırmışım pardon." Bugün bu cümleyi neredeyse onuncu kez kullanışımdı. Ödemek için kartı bana uzattığında, yanında duran arkadaşı saçını geriye doğru atıp gülümsedi. "Sorun değil. Hepsini hatırlayabilmek için fazla meşgulsün."

"İçecekleri de acele getirmene gerek yok. Vaktimiz var nasılsa."

Anlayışlı davransalar da kendime sinir olmuştum bile. Bugün anlayamadığım bir huzursuzluk vardı üstümde sanki. Sabah her ne kadar pozitif bir şekilde uyanıp buraya gelmiş olsam da günün geri kalanında tıpkı havadaki bulutlar gibi ben de soğuk havayla çarpışmıştım.

"Özür dilerim. Elimden geldiğince hızlıca yapacağım."

Ben Jimin'e hızlıca siparişleri söylerken onlarda sorun olmadığını tekrar belirterek masalarına geçtiler. Her müşteri onlar kadar anlayışlı değildi elbette. Derin bir nefes verip iki parmağımla gözlerimi ovuşturdum.

Jungkook dışarıdan bir sipariş aldığını için onları teslim etmeye gitmişti. O gittikten hemen sonra da yağmur yağmaya başlamıştı. Umarım yağmurun altında çok fazla ıslanmaz... İstemsiz duvarda asılı duran büyük dijital saate bakıp ne zaman geleceği hakkında tahmin de bulunmaya çalışırken, bugün fazlasıyla duyduğum kapının üstündeki çan sesi tekrar kulaklarımda yankılandı. Belki Jungkook gelmiştir diye heyecanla baktığımda ise beklentimin aksine içeriye giren kişinin sadece yeni bir müşteri olduğunu gördüm. Masaların hepsi doluydu, boş bir yer bulamayacak diye düşünürken o içerisinin dolu oluşunu umursamamıştı.

Bulunduğum yere doğru seri adımlarla yaklaştı. Takım elbisesi biraz yağmurdan dolayı ıslanmıştı. Yeni yağmış yağmurun ferahlığını anımsatan bir kokusu vardı üstünde; şimdiye kadar giren kişilerden daha farklı ve belirgindi, rahatsız edici kesinlikle değildi. Parfümü müydü? yoksa kendine has mı? Genelde çok fazla alfa arkadaşım olduğu için hiçbir zaman kendi cinsimden birini görünce gereksiz bir yarış içine girmemiştim ama bu adam karşısında kendimi onunla kıyaslarken buldum. Benden çok daha uzun ve yapılıydı. Yüzü belirgin hatlarıyla oldukça öne çıkıyordu. Birçok kişi tarafından yakışıklı olarak kategoriye sokulurdu.

"Siparişinizi alabilir miyim?" diye sordum tam önümde durduğunda. Büyük gözleri fazla üstümde durmadı ve bir eli cebinde etrafa bakmaya başladı. "Sipariş vermek için gelmedim. Buranın sahibi, Jungkook, yok mu?"

Ekrana giren parmaklarım duraksadı ve ona daha dikkatli bakmaya başladım. Gerçek bir yetişkin erkek olduğunu belli eden bir aurası vardı. Nedensiz bir şekilde kendimi güvensiz hissettim. Yutkundum, yüz ifadelerimi kontrol etmeye çalıştım. "Siparişleri teslim etmek için başka bir yere gitmesi gerekti. Bir görüşmeniz mi vardı?"

𝙎𝙤𝙢𝙚𝙩𝙝𝙞𝙣𝙜 𝙅𝙪𝙨𝙩 𝙇𝙞𝙠𝙚 𝙏𝙝𝙞𝙨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin