Gözümü açtığım an yatakta oyalanma fırsatı bulmadan kalkıp hızla kedileri ve köpeğimi yedirmiştim. Yine hiç zaman kaybetmeden üstümü değiştirip Ahsen'e ses etmeden evden çıktım. İş yeri ve ev arasında çok bir mesafe yoktu ancak alarmı ertelediğim için normal saatimden yarım saat sonra uyanmıştım. Geç kalmamayı garantilemek için koşar adım ilerlemeye devam ettim. İnsanlar garip bakışlarıyla bana baksa da onları görmezden geldim. Çünkü bilirsiniz, insanlara her şey olağan dışı gelir ve ben insanların hakkımda ne düşündüğünü önemsemeyi çok önceden bırakmıştım. Benimle bir türlü gurur duymayan annem ve babam sayesinde.
Hastaneden içeri adımımı attığım an Elvin yanıma geldi. "Umay, ne bu hal? Nefes nefese kalmışsın." Nefesim henüz normale dönmediği için ona cevap vermeden başımla merdivenleri işaret ettim. Eşyaları odamıza koyup tekrar dışarı çıktık. "Bizim doktor geldi." Koluyla koluma vurduğunda karşıdan gelmekte olan Ekin Bey ile göz göze gelmeyi asla beklemiyordum. Elvin'in ona 'bizim doktor' demesinin tek nedeni her işe bizi göndermesiydi. Alışmamız için elinden geleni yapıyordu ve yanlış bir şey yapmamamız için de her daim başımızdaydı.
"Günaydın hocam," diyerek Ekin Bey'e birkaç adım yaklaştı Elvin. Ekin Bey ona küçük bir tebessüm ederek "Günaydın Elvin." Diye cevap verdi. Adamın tebessümü bile yüzüne ayrı bir hava katıyordu.
"Sana da günaydın, Umay."
Bakışlarımı Ekin Bey'e çevirdim. "Dalgınım hocam, kusura bakmayın."
"Kendinize çeki düzen verin beş dakika içinde odamdasınız!" Otoriter tonuna dönüp hızlı adımlarla bizden uzaklaştığında Omuzlarımı düşürdüm. Gerçekten çok iyi bir adamdı ama olup olmadık otoriter tavırları beni bir miktar bezdirmişti.
Akşama kadar Ekin Bey'in peşinde dolaşmıştım. O hangi odaya girerse, hangi hastayla ilgilenirse elimde hasta dosyaları, hasta hakkında ona bilgi verip konuşmaları dinliyordum. Her odadan çıktığımızda bana dönüp nasihatler veriyordu. Hastanede en sevilen doktor kesinlikle oydu. Çıkış saatim geldiğinde Elvin, Ekin Bey'in yanına gittiği için üstümü değiştirdikten sonra bende oyalanmadan çıktım hastaneden. Semih söz verdiği gibi kapının önünde beni bekliyordu. Pekala eğer buraya kadar gelmiş olmasaydı onu ekmeyi düşünebilirdim ama bu durumda 'gelemem' demek çok ayıp olurdu.
"Çok yorgun görünüyorsun." Yaslandığı arabasından sırtını ayırıp elindeki telefonu cebine koydu ve gülümseyerek bana birkaç adım yaklaştı. "Evet!" Bedenimin yorgunluğu sesimden hiçbir şey götürmemişti. "Bir an önce bara gidip içmeye başlamalıyım." Yanında hiç durmadan ona göz kırpıp arabasına bindiğimde başını sağa sola sallayıp sürücü koltuğundaki yerini aldı.
"Her gün alkol içer misin sen?"
"Hayır." Başımı arabanın camına yasladım. Başım araba hareket ettikçe cama vursa da bunu yok saymaya çalıştım. "Sadece içmeyi seviyorum."
"Eşlik etmek serbestse bende seviyorum." Kapalı gözlerimi açıp tekrar ona baktım. Onun da bana baktığını görünce zoraki bir tebessüm yerleştirdim dudaklarıma. Onu üzmek istemiyordum ancak gerçekten bana karşı bir şey hissettiğini de sanmıyorum. Bu yaşıma kadar tanıdığım her erkek -kendi arkadaşlarım da dahil- yatağa atabilmekle ilgileniyordu.
Semih sessiz kalacağımı anlayıp radyoya uzandığı an telefonumun sesi duyulduğunda eli radyonun üstünde kaldı. Çantamdan çıkardığım telefonun ekranında 'EKİN BEY' yazısını görünce zaman kaybetmeden aramayı cevapladım.
"Efendim hocam?"
"Umay, nöbete kalacak mıydın sen?"
"Hayır." Telefonu kendimden uzaklaştırıp sıkıntılı bir nefes bıraktım ve tekrar telefonu kulağıma yaklaştırdım. "Bir sorun mu var, hocam?"