"Hemşire sen misin?" Odadan içeri attığım ilk adımda sorduğu soruyu duysam da gözlerimi ona çevirmedim. Evet, Demir Sonat fazla önemli bir adammış ki onun için özel bir oda hazırlanmıştı. Elimde tuttuğum dosyaları yatağın kenarında duran masanın üstüne bırakıp ellerimi göğsümde birleştirdim ve hala üstümde dolaştırdığı siyah gözlerine tutundu gözlerim.
"Nasıl hissediyorsunuz, Demir Bey?" Üstüne örtülü olan örtüyü indirdiğinde üstünün çıplak olduğunu gördüm. Yine de herhangi bir tepki vermedim. Dosyasında bir bıçak yarası olduğu yazıyordu. Yanlışlıkla olan bir bıçak yarası olarak gözükse de o bıçak yarasının bir kaza sonucu oluşmadığına ismim kadar emindim. Muhtemelen başı belaya girmesin diye böyle bir çözüm bulmuşlardı. Tabii ki sevgili Ekin hocam da ona yardım etmişti.
"İyiyim." Başıyla serum şişesini işaret etti. "Bu bitince çıkabilecek miyim ben?"
"Çıkış saatinize Ekin hoca karar verecek. Yaranıza pansuman yapıldı değil mi?" Soruma sesli bir cevap vermek yerine örtüyü biraz daha indirerek karnındaki bandajı görmemi sağladı. "Gerekli olan her şeyin yapıldığına eminim." Sesi yine o bardaki gibi çokbilmiş havasına geçmişti. Bunu göz ardı ederek onu dinlemeye devam ettim. "Benim çıkmam gerek."
Tabii ki çıkman gerek. Kim bilir karanlık dünyanda bu bıçak yarasının karşılığı ne olacak? Ellerimi çözerek serbest bırakıp derin bir nefes aldım. "Evet, Demir Bey. Buna Ekin hoca karar verecektir. Bir isteğiniz var mı?"
"Konuşmak!" Ona arkamı döndüğüm an bağırmasıyla olduğum yerde duraksadım. Bu adam karnındaki yaraya rağmen nasıl böyle bağırabiliyordu? Kendini zorlamaması gerektiğini ona kimse söylemedi mi? Ayrıca ben bu adamla ne konuşabilirsin ki, konuşmak istiyordu? Hiç acele etmeden ona döndüm. "Demir Bey, kendinizi zorlamamanız gerekiyor."
"Evime gitmek istiyorum!" Küçük bir çocuk gibi aynı şeyi söylemesine göz devirmeden edemedim. Kocaman adam olmuş, sürekli şikayetçi oluyordu. Madem evinde olmayı bu kadar istiyorsun rahat dursaydın da evinde olsaydın. Aptal adam!
"Sizi buradan çıkartamam, böyle bir yetkim yok."
"Ekin'i ara bana!" Şeytan yumruğu ağzına çakmamı söylese de mesleğim buna pek el vermiyordu. Ekin hocayı aramasam sabaha kadar eve gitmek istediğini söyleyip duracaktı. Bunu tahmin etmek çok zor değildi. Bu sebeple cebimdeki telefonumu çıkartıp Ekin hocayı aradım ve telefonu ona uzattım.
"Gömleğimi giyip geleceğim Demir Bey." Beni umursamadan başını belli belirsiz salladı. Omuz silkip koşar adımlarla üst kata çıktım ve dolabımdan gömleğimi çekip tekrar koşarak aşağı indim.
"Umay!" Ebru hocanın sesini duyunca zar zor durup arkamı döndüm ve ona baktım. "Efendim hocam?"
"Demir Bey'in serumunu değiştirmeyi ihmal etme." Ne önemli adammış ya!
"Hocam," diyerek ona doğru yürümeye başladım. Adamın yaptığı çocukluğu yüksek sesle dile getirmemeliydim. Tam karşısında durduğumda bana gülümsedi. "Demir Bey, sürekli eve gitmek istediğini söylüyor. Yarası sıkıntılı bir bölgede ama bunu çok umursuyor gibi gözükmüyor."
"Bu gece çıkma ihtimali olmadığını söyledin mi?" Yok söylemedim. Aptalım çünkü ben. Gözlerimi devirme isteğimi zor bastırıyordum. "Söyledim hocam, ama bunun da bir etkisi olmuyor."
"Tamam canım." Elini omzuma koydu. "Sen şimdi git yanına. Bende geleceğim diğer hastalara baktıktan sonra." Başımı onaylarcasına sallayıp tekrar Demir Bey'in odasına gittim.
"Baksana," Odaya girdiğim an tekrar yanına ilerledim ve elinde tuttuğu telefonumu aldım elinden. "Ekin'le çalışmak zor olmuyor mu diyecektim de sende en az onun kadar huysuzsun."