Demir ve Batı yokken günler hiç olmadığı kadar güzel geçiyordu. İkisini de görmediğim bir haftayı çoktan geçmişti ve her şey eski sıradanlığına kavuşmuştu. Arada sırada hala bana nasıl yalan söylerler diye sinirleniyor olsam bile bu şekilde hayatımın daha iyi gittiğini inkar edemezdim.
Buraya bunun için gelmiştim. Kendimi hayvanlarıma adamak için. Batı ya da Demir ile uğraşmak için değil. Evet, Batı denilen şahısın her şeyini merak ediyordum, Demir'in de öyle. Ama onlar varken ben yokmuşum gibi hissediyordum.
"Umay," dedi Ahsen. "İyi misin?"
"İyiyim." Başımı belli belirsiz salladım. "Hadi," dedim oturduğum yerden kalkarken. "Üstünü değiştir de Şila ve Ares'i yürütelim."
"Sabah yürüyüş yaptırmıştık?"
Dalgındım. Gerçekten iyi hissediyordum ancak çok dalgındım.
"Olsun," dedim. "Yine dolaşalım."
"Kediler?" Bugün haftasonu olmadığına göre kedilerin şimdilik çıkmasına gerek yoktu. Sokaktaki köpekler onlara yaklaştığında endişeleniyordum zaten. Ama Ares ve Şila için durum farklıydı. Köpekler kolay kolay birbirine saldırmıyordu.
"Hazırlanıp geliyorum." Ahsen gözden kaybolunca askılıktan siyah montumu alıp üstüme geçirdim ve odama gidip eldivenlerimi de ellerime geçirdim. Şu saçma sapan dalgınlığımı bir an önce atmalıydım. Her şey olması gerektiği gibi ilerlerken saçma ruh hallerine gerek yoktu.
Ahsen geldiğinde daha fazla vakit kaybetmeden dışarı çıktım. Bizimkiler bugün sabahtan beri kulübelerindeydi. Mama kaplarını çoktan boşalttıklarını görünce gülerek gittim yanlarına. Önce Şila'nın zincirini çıkartıp yeleğini ve ipini taktım, onun çekme huyu yoktu. Çok uysal bir kızdı.
Ares ise maalesef zincirle dolaşmak zorundaydı. Çünkü gezdirme iplerini kopartmakta üstüne yoktu. Ahsen Şila'yı alınca, Ares'in zincirini kavradım. "Hadi manita, uysal bir çocuk ol."
Her zaman gittiğimiz parka gelmiştik. Ares yine otların içinde bir sağa bir sola dönmeye başlamıştı. Şila ise onun tam aksine uslu uslu oturuyordu. Gülmeden edemedim. Birbirinden çok farklıydılar. Biri bebekliğinden beri şımartılmışken, diğeri için durum maalesef iç açıcı değildi. Ama Şila'nın da bir gün Ares gibi şımardığını görebilmeyi çok istiyordum.
"Kızım," dedim çimlerin üstüne otururken. Şila bana doğru yaklaşırken Ahsen ipini biraz daha uzattı ve o da yere oturdu. Şila yanıma yaklaşırken önümde hala deliren Ares'e çekingen bakışlar atıyordu. "Abin delirdi, bakma sen ona." Ellerimle yüzünü avuçlarımın içine alıp ıslak burnuna bir öpücük kondurdum. Neden bilmiyorum her şeyden istenirken onların ıslak burunlarından iğrenemiyordum.
"Koray mesaj atmış." Ahsen'in sesini duyunca başımı ona doğru çevirdim. Çatık kaşlarıyla telefonun ekranına bakıyordu. "Evet, o geceki çocuk hem istek göndermiş hem de mesaj atmış."
"Ne yazmış?" Merak duygumu bastırmaya gerek duymamıştım çünkü sadece Koray'ın yazdığı şeyi merak etmiştim. O iki şahsiyetten bi haber beklediğimden değil!
"Görüşebilir miyiz diyor bu!" Ahsen ateş saçan gözlerini telefonundan kaldırıp bana çevirdi. "Bu çocuk bana neden böyle söylüyor?"
Bilmiyordum ki.
Koray Ahsen'i nasıl buldu onu bile bilmiyorum.
"Çağırsana gelsin." Evet, sıradanlığa alışmamıştım. Sanırım ikisinin hayatıma getirdiği aksiyona alışmak istemesem de alışmıştım, ama yine de onları görmemem, uzak durmam çok daha sağlıklıydı.