Kırık pencereden ve delik duvardaki delikleri örten kumaşlardan giren soğuk iliklerine kadar işlese de aşağısının gürültü ve kavgasını yukarıdaki soğuğa tercih ederdi. Kavga sesleri yükselirken soğuğun verdiği uyuşuklukla dolabın köşesinde dün keşfettiği sığabileceği bölmeye girdi. Biraz sonra da patlarcasına açılan kapıyla odaya babası girdi bağırarak. "İşe yaramaz tembel velet, iki odun getirmekten aciz sığıntı!"
Aşağıdaki kavga muhtemelen yeni odun olmamasından ya da salonun soğumasından çıkmıştı. Zaten babası eve para getirmezdi, evde artık satınca para edecek bir şey de kalmamıştı. Isınmak için tek seçenek saatlerce yürüyerek ormandan odun toplamaktı fakat iki gündür dinmeyen tipi yüzünden şehirdeki kimse burnunu kapıdan dışarıya çıkaramıyordu.
Babası yerdeki kumaşları tekmeledi, ardından kırık kanepeyi hızla kendine çekti. İstediğini elde edemediğinden homurdanmaya başladı, bir hışımla dolabı açıp kızı yine de bulamayınca homurdanarak aşağıya indi ve kavga sesleri devam etti. Küçük kız dolaptaki rahatsız köşesinde saklanırken kavga seslerinin bir süredir kesilmiş olduğunu fark etti. İçini derin bir huzursuzluk kapladı, dolaptan çıkıp terliklerini giymeden sessiz adımlarla merdivenden inmeye başladı. Salonun aralık kapısından sızan şöminenin ışığı koridoru aydınlatıyordu. Kapıyı sessizce iterek kafasını içeri uzattı ve tam o anda karşısındaki manzarayı gördü.
Kafasının etrafında minik bir gölcükle yerde boylu boyuna yatan kadın annesiydi. Krem rengi elbisede kızıl desenler oluşmuştu, yerdeki kırmızı gölcük eteklerinin kıvrımlarına kadar uzanıyordu. Tepesinde de elinde ucu hala tüten kor bir odunla dikilense babasıydı. Kardeşleri babanın arkasındaki masanın altında birbirine sarılmış titriyordu.
Etrafındakileri görerek ama kafasının içinde hiçbir anlam ifade etmeyerek bir süre dikilmeye devam ettiler. Şöminedeki sönmek üzere olan üç beş odunun eşlik ettiği derin sessizliği bozan sözcükler ağzından fısıltıyla çıktığında kendi sesiyle irkildi.
"Onu öldürdün..." diye tekrar tekrar mırıldandıkça sesi yükselmeye, durduğu yerde sallanmaya başladı.
Ağzından çıkan ses adeta sahnedeki büyüyü bozmuştu. Odanın ortasında dikilen adam bakışlarını yavaşça kıza çevirmişti "Ben yapmadım... Ben öldürmedim kendi aptallığı... Beni itmeseydi ben de ona vurmazdım" bu mırıldanan sözler kızın patlama noktası oldu. Ağlayarak onu itmeye "Katil!" diye bağırmaya başladı. Adam kendisine geldikçe meşhur öfkesi de gelmeye, kızı suçlamaya başlamıştı. Sonunda dayanamayıp kızı kapıya doğru fırlattı.
Kız öfkeden gözü dönmüşçesine eline geçirdiği her şeyi babasına atmaya başladı bir yandan da avazı çıktığı kadar katil diye bağırıyordu. Evdeki patırtı gürültü devam ederken masanın altındaki çocuklardan büyük olan ayakkabılarını giyip sessizce kapıdan çıkıp komşulardan yardım istemeye gitti. Şanslıysa babasının iki içme arkadaşı onu akşam çilingir sofrasına çağırırdı ama diğer geceler gibi bu gece de çaldığı onlarca kapının hiç açılmaması daha olasıydı.
Adam daha fazla dayanmayarak elindeki sopayı kenara atıp kıza tüm gücüyle tokat attı. Tokatın şiddetiyle şömineye savrulan kız ellerinin üstüne düştü. Ellerinin ateşe değmesiyle odayı keskin bir yanık kokusu sardı. Kız öfkeyi o kadar iliklerinde hissediyordu ki şömine alevinde yanmış kanayan avuç içleri ve kaşının üstünden akan kanın gözüne girdiğinin farkında bile değildi.
Bir anlığına zaman durdu alevler titreşmeyi rüzgâr uğuldamayı kesti ve ensesinde bir fısıltı duydu "İntikamın için beni çağırdın çocuk" Kız hafifçe kafasını kaldırıp yukarı bakmaya başladı ardından dışarıdan duyulmayacak şekilde mırıl mırıl konuştu. Saklandığı yerden dehşet içinde olan biteni izleyen kardeşi, ablasının yüzüne vuran gölgelerin arasında belli belirsiz gülümsediğini fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıçanın Beşinci Çocuğu
FantasíaZaman durdu alevler titreşmeyi rüzgâr uğuldamayı kesti ve ensesinde bir fısıltı duydu "İntikamın için beni çağırdın çocuk" Kız hafifçe kafasını kaldırıp yukarı bakmaya başladı ardından dışarıdan duyulmayacak şekilde usulca mırıldandı. Saklandığı yer...