Nagi, her gün resmen beynini parçalayan ve Bachira'nın sırf bu yüzden ayarladığına adı gibi emin olduğu alarmın sesi yüzünden uyandığında kaşları çatık alt dudağı sarkıktı. Perdeler kapalı olduğundan odası karanlıktı, gözlerini aralarken de bu yüzden zorlanmadı muhtemelen.Pek sabah insanı değildi Nagi bunu bilmeyen yoktu fakat bu sabah diğerlerinden farklıydı. Ne kadar uyursa uyusun hep bir bitmiş batarya gibi hissederdi de bataryası çıkarılmış gibi hissetmesine bir açıklama bulamadı.
Alarmı kapatırken saate baktı ve saat her gün uyandığı saatti. Perdeleri açtı belki karanlık ona bu etkiyi yapmıştır diye. Esneyerek güç bela kıyafetlerini giydikten sonra sabah bir şeyler yemeyi uğraştırıcı bulduğundan omuz çantasını da aldı ve evden çıktı.
Lakin bir türlü o duyguyu atamadı içinden. Bomboştu. Koca bir boşluk vardı. Bir eksiklik... Tıpkı şey gibiydi bu çocukken çok sevdiği bir oyuncağını bir yerde unutmuş gibi. Sebebini bilmediği bu boşluk onun keyfini fazlasıyla kaçırırdı, tabi arabasının durumunu görmesi de buna dahildi.
Sürücü koltuğunun kapısı resmen içe göçmüştü. Gerçekten mükemmel bir sabahtı(!) Yanındaki arabalara baktığında onlarda herhangi bir hasarın olmaması Nagi'yi biraz düşündürdü ama sonrasında kendi arabasının eski model bir araba olduğunu hatırladı. Yanındaki arabanın hasar almayıp onunkinin hasar alması olağandışı sayılmazdı.
İkinci kez telefonunun saatine baktı. Tren istasyonuna yürüyecek kadar vakti vardı. Gün berbat başlıyordu yanaklarını yakacak kadar soğuk olan havada yürümek zahmetli olacaktı fakat bunu yapabilirdi galiba.
Arabayı daha sonra servise götüreceğini kendisine hatırlattıktan sonra yüzünü montuna gömdü ve tren istasyonuna yürümeye başladı.İşinin olduğu yöne giden durağa vardığında çoğu kişinin elinde çikolatanın,bir buket çiçeğin ya da kalp şeklinde hediye kutularının olduğunu gördü. Bugünün özel bir tarih olup olmadığını hatırlamak için tekrardan telefonunun ekranını açtığında tarihin 14 Şubat olduğunu fark etti.
Ah şu 14 Şubat. Şu sevgililer günü. Şu reklam şirketlerinin insanlara para harcatmak için kullandığı günlerden birisi. Aman ne harikaydı. Birkaç dakika sonra bundan daha da harika bir şey oldu.
Biraz üşüdüğü için ayaklarıyla zeminde hızlıca ritim tutarken trenin gelmesini bekliyordu ve sonra... Sonra bir şey oldu. Sebebine anlam veremediği başka bir şey oldu. İçindeki ses ona sürekli aynı şeyi söylemeye başladı.
'Saigoyama parkına git.'
Söylemek hafif kalırdı gerçi. İçindeki ses Nagi gibi hareket etmeye çoğu zaman mecali olmayacak birisinin Minato'ya giden istasyona koşturacak kadar bağırmıştı adeta. Sanki gitmezse hayatının hatasını yapacakmış gibi. Hiç bu kadar kuvvetli bir şey hissetmediğinden iç sesine uymaktan başka bir çare gelmedi aklına.
Spontane hareket eden birisi değildi kendini onlardan birisi olarak asla tanımlayamazdı. Belki de güne berbat başladığı için iç sesi onu neşelendirmek adına arkadaşlarıyla güzel anılar geçirdiği o parka götürmek istiyordu kim bilir?
Nagi o istasyona varana kadar iç sesi "Saigoyama Park'ına git!" diye bağırmayı sürdürdü. Minato'ya giden trene zar zor yetişti ama bir şekilde yetişti. Kendisini kapıdan içeriye resmen sürüklemişti ama en azından içinde bağırıp duran bir ses yoktu. Bugün işi asmıştı doğrusu asmak zorunda kalmıştı ama tren hareket ettiğinde kendisini biraz olsun rahatlamış hissetti.
Daikanyama'daki istasyonda iner inmez suratına çarpan soğuk havayla titrememeye çalışarak iş arkadaşı Otoya'nın numarasını tuşladı. "Hey Otoya sabah sabah kafa ütülediğim için üzgünüm ama bugün işe gelemiyorum. Kendimi pek iyi hissetmiyorum." dedi. Sözlerinin hem yalan hem de gerçek olduğunu bilmek garip hissettirse bunu sadece Nagi'nin hissetmesi şu an için en iyi seçenekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of memories| nagireo
Fanfiction"Mikage Reo, Nagi Seishiro'yu hafızasından sildirdi. Lütfen ilişkilerini ona tekrardan anmayın." Mikage Reo x Nagi Seishiro [Bluelock evreninden bağımsızdır]