on dört

770 105 148
                                    

Saat akşam on bire yaklaşırken arkadaşları çoktan gittiği için bomboş kalan evde daha fazla durmak istemedi Heeseung. Üzerine montunu alıp dışarı attı kendini. Havalar soğumuştu artık.

Nereye gideceğini bilmiyordu. Belki bir saat kadar boş boş dolanıp eve dönerdi. Belki bir parka gidip yalnızlığın tadını çıkarırdı. Belki de kendini bulduğu ilk bara atıp kalbinin acısını hissetmeyene kadar içerdi.

Son seçenek kulağa güzel geliyordu aslında. Uzun süredir tek başına içmemişti. Eskiden, özellikle Sunoo'yla yeni ayrıldıkları dönem, iki haftada bir tek başına içmeye gider ve kafasını dağıtırdı. Uzun zamandır yapmadığı için bu fırsatı değerlendirmek istedi ve evinin sokağından çıkarken adımlarını şehir içine yönlendirdi.

Kalabalığın içinde bir süre yürüdükten sonra bir barla karşılaşmıştı. Daha önce gelip gelmediğini hatırlamıyordu. Hiç sorgulamadan girdi içeri.

Pek lüks bir yer olduğu söylenemezdi. Hatta temiz bile sayılmazdı. Çekilebilir bir kokusu bile yoktu mekânın. Ve bu içki kokusu değildi...

Yine de umursamadan bara ilerledi. Boş bulduğu bir sandalyeye oturdu. Kollarını tezgâha yasladı. Yaslandığı gibi bir pişmanlık kaplamıştı içini. Tezgâh da en az mekân kadar pis gözüküyordu çünkü.

"Ne istersin?" diye sordu karşısında dikilen barmen samimiyetle. "Su." Heeseung buraya bilincini kaybedecek kadar içmek için gelmişti aslında. Ama mekânı görünce sarhoş olacak kadar güvenemedi. Barmen onu hiç sorgulamadan bir şişe su uzattı. Bardakta verseydi emindi ki onu içmeye bile tereddüt ederdi.

Şişeyi açıp birkaç yudum aldıktan sonra kapağını kapatıp tezgâha bıraktı. "Başka bir şey?" diye sordu tekrar barmen. Heeseung ona baktı sadece. Cevap vermedi. Aslında ne istediğini düşünüyordu ama barmen sanki daha kendisi bile anlamadan ne istediğini anlamış gibi Heeseung daha sorusunu cevaplamadan bir bardak itti önüne. Heeseung bardağı eline alıp kısaca kokladığında bunun viski olduğunu anlamıştı. Canının viski çektiğini fark etti Heeseung. 'Uzun zamandır barmen olmalı ki insanları bu kadar iyi anlayabiliyor', diye düşündü.

Kendi yaşlarında duruyordu. Sarı, gözlerinin önüne düşen kakülleri eliyle geriye taradıktan sonra ellerini tezgâha yaslayıp kollarını gerdi. "Anlat." Heeseung viskisinden büyük bir yudum alırken kaşlarını çattı. Bir derdi olduğunu nasıl anlamıştı ve neden ona anlatacağını düşünüyordu?

Aldığı yudumun ardından bardağı geri tezgâha bıraktı ve çatık kaşlarıyla barmen çocuğa baktı. "Biraz sonra sarhoş olup anlatmaya başlayacaksın zaten. Ne kadar erken başlarsan o kadar çabuk biter." Viskiden bir yudum daha almadan önce göz devirdi Heeseung. Derme çatma bir barda daha iki dakika önce tanıştığı bir barmene aşk hayatını anlatacak değildi. Dediklerini umursamadan ve cevapsız bırakarak son yudumunu aldığı bardağı sarışın çocuğun önüne itti.

"Günde hatırlayamayacağım kadar çok hikaye dinliyorum. Merak etme sadece dinlemek için buradayım." Elindeki bezi tezgâhın bir köşesine fırlattıktan sonra elini uzattı sarışın barmen. "Soobin ben." Heeseung uzanan eli sıktı. "Heeseung." Soobin gamzelerini çıkararak gülümsedi. "Anlat bakalım Heeseung. Seni daha gece yarısı bile olmadan bara getiren nedir?"

---

"Şimdi de arayıp benim için endişelendiğini söylüyor. Bu hiç adil değil." Heeseung'ın bitirdiği sayısını bile hatırlamadığı bardağı tekrar doldurdu Soobin. Vardiyasının bitmesini bekliyordu sadece. On dakikadan az bir zaman kalmıştı.

"İkinizin de neden inat ettiğini anlamadım. Kendinize acı çektiriyorsunuz sadece."

Heeseung yumruğunu tezgâha vurduğunda Soobin irkildi. "Bunu git ve ona söyle! Her gün bir önceki günden farklı davranan ben değilim!" Çoktan sarhoş olmuş bedene göz devirdi Soobin. Sanki Bir buçuk saattir anlattığı tilki çocuğu tanıyordu da...

ex || heesun ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin