Aylardan Aralık.Rüzgar bıçak misali çizip geçiyor tenimi.Üzerimde koyu yeşil tonlarında bir manto var.Ama soğuk derinliklerimde.Her zerrem ayrı bir gam keder.Kalbim buz tutmak üzere.Boş hatta bomboş bir ağaçlı yolda tek başıma küçük küçük adımlarla ilerliyorum.Ellerim ceplerimde.Sonra dünya korkusuzca karşıma dikiliyor,kendine gel dercesine.Yediğim tokatla sarsılıyorum.İç sesim başımı ağrıtıyor.Söyleyemediklerimin iki katını aklımdan süzüyorum durmadan.Deniz kenarına ulaşmama az kalıyor.Saf ,katışıksız,lekesiz,dokunulmamış maviyi görmek istiyorum.Hava oldukça kapalı.Hatta herbiri başka bir dünya olan ve birbirine mükemmel bir bağ ile bağlı yıldızlar bile yüzlerini göstermeye başlıyor.Kanuni Sultan Süleyman'ın dilinden dökülen cümleler dizi dizi vücudumda ilerliyor."Bu sesler niye sustu.Sağ yanımdaki melek,sol yanımdaki şeytan neredesiniz? Konuşsanıza.Bu koku.Her yer barut kokuyor.Gül kokusu duymak istiyorum.Yetiş Yarabbi durduramıyorum ölümü"...
Kahve saçlı biri bana doğru geliyor uzaklardan.Güneşle sarmalayıp koynuma almak istiyorum onu.Silgim tüm kötülükleri niye silmiyor?.Oysa bütün yanlışların on ihtiyacı var.Gözlerim kamaşıyor bir anda.Gökkuşağı sıra dağların arkasından arz-ı endam ediyor.Keşkeler balık misali atlıyor denize.Başımda sebebini bilmediğim bir boşluk oluşuyor.Demir parmaklıkların ardından bir çentik daha atıyorum duvara.Bitti!sonunda buda bitti.Ağaçların köklerinde kristaller görüyorum.Dokunmak için doğrulurken bu defa heryer yeşilleniyor.Soruyorum sandallara ne oldu? Olanlar oldu diyerek alaycı bir tavırla gülümsüyorlar bana.
Sonunda soğuktan eser kalmıyor.Bütün sonsuzluk masallarının sayfaları kapanıp şehrimi terk ediyor.Hayatın içinde nerede olduğumuz değil nerede olmak istediğimizi düşünmek yetiyor....:)