Güvenilmez birisi olduğunu biliyordu.
Eskiden beri bu hiç değişmemişti. Azura'nın bozmadan on sekizine getirdiği şeylerin başında insanlarda uyandırdığı güvensizlik duygusunun ve elbette bunun nedeni olan soğuk, kinayeli aurasın olması oldukça üzücüydü. Ancak katı olmasının sebebi insanların düşündüğünün aksine başına gelenlerden dolayı değildi, kandan ve öfkeden değildi. Aksine, ilk kelimeleri güzel kırmızı dudaklarından döküldüğü yaştan beri farklıydı o, devasa duvarları olan, umursamaz Mortess kızı.
Tüm bunlar onun kişiliğiydi, gurur duyardı. Pişman olmak için bir sebebi olmamıştı, olmayacağını da düşünüyordu. Soğuk, katı, güzel, buzdan bir kraliçe. Kraliçe... Nasıl da istemişti, yüzlerce gece Güneş Kraliçesi tacının siyah kuzguni saçlarında nasıl durduğunu görmüştü rüyasında. Hakkında şarkılar yazılacak, babası onunla gurur duyacak ve ülkedeki bütün insanların saygısını, korkusunu, sevgisini ve sadakatini kazanacaktı. Azura kendine güven duyulmasını istemişti. Yüz binlerce insanın, halkının, ona koşulsuzca güvenmesini.
Elinde ne vardı peki, güvensizlik. Bana inanmadılar.
Şarap kadehini duvara fırlattı ve ince, uzun parmaklarını gür saçlarına daldırdı. Kendini neden hasta gibi hissediyordu? Umurumda olmaması lazımdı, aptal gizli prensesin lanetini kaldıramamıştı, çünkü bir büyücünün kıza laneti doğal olmayan bir yolla yapıştırdığını rahatlıkla anlamıştı. Yine de prenses ona bir şey ifade etmiyordu. Hasta bir kızdı, soyundan iliklerine kadar nefret ettiği kız.
Leonel onun yalan söylediğini düşünmüştü doğal olarak, Güvenilmezsin Mortess. Çık dışarı.
Akşamının büyük kısmını kendisini nedensizce sarsan bu sözlerin anlamlarını düşünerek geçirdi. Kapısının önündeki fısıldaşmalar kulağına vardığında halen duvardaki beyaz ejderha motiflerine sıçramış kan kırmızısı şarap lekesine bakıyor ve düşüncelerini tek bir noktaya odaklamakta zorluk çekiyordu. Bugünlerde sık sık yaşadığı durum canını sıkmaya başlamıştı.
Sessiz adımlarla odanın bir ucundan diğerine doğru yürüdü, büyük ahşap kapıya yaklaştıkça fısıltılar daha anlaşılabilir olmuştu. Kapının ince işlemeli kulpunu tutup bekledi. Açmadan önce bir kelimeyi çok net duydu Azura.
Metres.
Hızla açılan kapı, önünde laflayan iki genç hizmetçi kızın kafalarını kaldırıp önce şaşkınlık, sonra korku dolu gözlerle kendisini izlemesine neden oldu. Azura içinde gün boyu biriken endişeyi, öfkeyi, olumsuz tüm duyguları hissetti. Ve yavaş yavaş taşmaya başladıklarını. Sınırına gelmişti artık, kendine hakim olmayacaktı. İki rezil hizmetçinin hakkında metres demesine izin vermeyecekti. Hem de kapısının önünde.
Saçları sarı olan Grona'yı andırdığı için beyaz yanaklarına sert bir tokat indirdi. Kız yüzünü yere eğdi, karşılık vermesi Azura'nın işine gelirdi oysa. Kızın kendisine atacağı tek bir bakış bile yeterdi.
Diğerine döndüğünde küçük siyah gözlerdeki korkunun daha da arttığını gördü. O gözlerde kendi yansımasını gördü, gerçek benliğini gördü.
Umurunda değildi.
Çenesini tutup erimiş altını kızın siyahlarına dikti. Çoğu insan bu olağanüstü gözlere yakından baktıklarında ürperirlerdi. Alışılmadık ve tehlikeliydi, sanki ruhunuzu okuyor gibi bakardı erimiş altın, Azura eskiden beri halktan sık sık duyardı bu cümleyi. O zamanlarda Mortess'lerin tanrılar tarafından kutsandığını düşünürdü. Şimdi ise lanetlendiğini anlamıştı. Neyseki yüzlerce yıldır benim ailem lanetleri yönetiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha ve Yılan
Historical FictionBaşka bir zamanda, kadim soyların büyüyle çarpıştığı bir dönemde yaşayan Azura Morgana Mortess. Hanedandaki Vagorin'ler tarafından katledilen ailesinin intikamını almak zorunda. Ama buzdan kalbi ya düşmanına aşık olmak üzereyse? Lordlar, leydiler...