Kapının kapanma sesi Azura'yı olduğu yere çivilemişti.
"Hareket etme." dedi Leonel elindeki meşaleyi sımsıkı tutup kapının olduğu yere dönerken. Azura kendini toparlayıp hemen arkasından gitti. Leonel kapıyı zorluyordu ancak tek çare kırılması gibi görünüyordu.
Azura arkasını dönüp bu geniş odada, meşaleden gelen sıcak alevlerin aydınlattığı yerlere baktı. Salonun her iki tarafında ejderha başları vardı, büyük sarı gözler ve sivri göz bebekleri kendisini takip ediyor gibiydi. Bir tanesine yaklaştı, garip bir biçimde hiç korkmuyordu.
Sivri devasa dişlerin üzerinde yumuşak parmaklarını gezdirdi. Duvara eski dilde Tyloner yazılmıştı.
"Tyloner..." dedi sert derisini okşayıp. Meşaleyi yere bırakmıştı, loş ışık ejderhanın ölü gözlerinde dans ediyordu.
"Meraklı küçük Azura." dedi arkasında bir ses. Sonra kızı kendine çekti. Sıcak kollar etrafına dolandı ve onu ejderhanın başından uzaklaştırdı.
Leonel ilk defa kendine adıyla seslenmişti. Bir an için kalbi tekledi ve anın tadını çıkardı. Küçük, kıymetli birkaç saniye.
Düşünce seli oluşmadan önce prensinin kokusunun endişelerini duman gibi dağıtmasına izin verdi. Durduğu yer yanlıştı, ona asla güvenmemeliydi. Herkes Azura'yı öldürmek istiyordu, kanı üzerinden saray entrikaları ve iğrenç intikam planları oynanıyordu. Atacağı tek yanlış adım onu geri dönüşü olmayan bir yola sürükleyecekti. Kollarına sarıldığı adam da en büyük düşmanının oğluydu.
Ama bir yanlışın bu kadar doğru hissettirmesini yadırgamadı. Sadece, kendine izin verdiği saniyelerde güvende olmanın tadını çıkarttı.
"Neden ejderhaları burada tutuyorsunuz?" dedi en sonunda dayanamayıp.
"Çünkü ejderhalar öldü. Artık onların bir anlamı yok." Genç adamın bedenine dolanan kolları kasılmıştı.
"Ama Wigor Dağında-"
"Bu kadar yeter." Leonel'in sesi daha fazla soru istemediğine dair kesin bir emir gibiydi. Azura dişlerini sıktı.
"Pekala." Ayağa kalkıp üzerindeki var olmayan tozları silkeledi ve meşalesini alıp kapıya doğru ilerledi. Sıkılmıştı, ayrıca Leonel'in gözünde daha iyi görünmesini istemiyordu. Onlar yalnız kalmamalıydı.
Ahşap, oymalı kapı kilitliydi ve oldukça sağlam görünüyordu. Meşaleyi kapıya yaklaştırdı, yukarıdaki baloyu kaçırmamak için eski bir kapıyı yakmaktan çekinmeyecekti.
"Sakın!" dedi Leonel ama kızın eli çoktan kapıyı bulmuştu, ateşi eski işlemelere tuttu.
Bununla birlikte olduğu yere yığıldı.
"Sana söyledim, aptal." Leonel yanına koştu. Elini tutup doğrulttu ama geçici felç hala genç bedenini terk etmemişti. Toparlanması bir kaç saniye aldı.
"Bu da neydi böyle?" dedi ağzındaki acı tadı yutup. Tam anlamıyla berbat hissediyordu. Başının dönmesi geçene kadar gözlerini açmadı.
"Eski sihir diye bir şey duydun mu?" Soğuk elleri kızın yüzünü tuttu ve çenesini kaldırdı. İyi olup olmadığını kontrol ediyordu.
"Evet." Eski sihir, ejderhanın sihriydi. Azura'nın ailesinin yüzyıllardır lanet ve zehirde ustalaşması gibi kraliyet ailesi Vagorin eski sihri kullanır ve ejderhalarla tüm Dominia'da ezici bir hakimiyet kurardı.
Leonel Azura'nın hasar almadığına emin olduğunda yanından ayrılıp son ejderhanın önüne geçti. Hala yanmakta olan meşalesinin alevinin kızıl saçlarında gezinmesini izledi Azura. Çok güzeldi, düzgün bir burun, sanatçıların elinden çıkmış kadar kusursuz elmacık kemikleri, dolgun dudaklar. İçindeki küçük kıvılcımların hareketlenip kendisini nefessiz bıraktığını hissettiğinde başını çevirdi.
Prens, ejderhaya kadim dilde kelimeler fısıldıyordu, tozlu odadaki hava sanki daha da ağırlaşmış, güçlü bir şey doğmuştu. Saniyeler dakikalara dönerken ejderhanın göz bebekleri büyüdü ve irisleri Vagorin'lerin güzel yeşili gibi parlamaya başladı.
Leonel Vagorin bir ejderhaydı.
Kapı, kapandığı kadar sert bir sesle açıldı.
"Sen...Bunu kimse biliyor mu?" Azura yaşadığı şaşkınlıkla birkaç adım geriye yürüdü. Leonel ise son derece umursamazdı, elini çektiği anda Tyloner eski haline döndü.
"Hayır." Üzerindeki kraliyet pelerinini düzeltti ve gür saçlarından elini geçirdi. "Yeterince geç kaldık Mortess."
Hala az önceki anın etkisindeki Azura cevap vermeden odadan dışarı çıktı ve dar, kıvrımlı merdivenlere yürüdü. Gözleri karanlığa alıştığı için meşaleye gerek duymuyordu, aksi olsaydı bile arkasına dönüp o odaya tekrar girmezdi. Aşağıya inme sebeplerini bile unutmuştu. Sadece insanların arasına karışıp düşünme fırsatı elde etmek istiyordu.
Nesilledir kraliyet ailesinden bir ejderha dünyaya gelmemişti, bu yüzden gerçek ejderlerin soyu tükenmiş ve Dominia'nın sihri azalmıştı. Leonel bir ejderhaysa-
"Ters yöne gidiyorsun."
Bir leydiye asla yakışmayacak şekilde homurdandı ve özenle toplanan saçlarını savurdu.
"Herneyse."
Leonel'den gelen gülme sesi öfkesini bastırdı, gülüşü şarkı gibiydi.
Sonunda büyük salona geldiler. Leonel Azura'nın elini tuttuğunda kapıdaki muhafızlar hemen hareketlenip kapının iki kanadını açtı.
Prens ve Leydi Mortess'in içeri girmesi saray halkının ve diğer soylu davetlilerin konuşmasını böldü. Müzik durdu ve genç yaşta kusursuz bir lider olup sayısız savaşa katılan Leonel onuruna yazılan bir şarkıya döndü. Bu ilk dans demekti, kral onların nişanını belli ki resmen ilan ediyordu. Ama bir çift sert bakış hepsinden ayrıydı. Vincent, Azura'yı bekliyordu.
Kısa bir bölümdü ama sonunda tıkandığım yerden kurtuldum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha ve Yılan
Historische RomaneBaşka bir zamanda, kadim soyların büyüyle çarpıştığı bir dönemde yaşayan Azura Morgana Mortess. Hanedandaki Vagorin'ler tarafından katledilen ailesinin intikamını almak zorunda. Ama buzdan kalbi ya düşmanına aşık olmak üzereyse? Lordlar, leydiler...