Telefondan yazdım ve kontrol edemedim, hatalarım varsa mazur görün. İyi okumalarrrr
"Sikeyim." diye fısıldadı Dario. Azura hızlı davranarak kardeşinin elini tutup kapının yanından çekti, üç saniye sonra Leonel alev alev yanan gözlerle kapıyı ardına kadar açtı. Güzel dudakları dişlerini sıktığını belli eder gibi dümdüz olmuştu.
"Burada ne işiniz var!" Öfkesi dehşet vericiydi. Boş koridor onun güçlü sesiyle çınladı. Ancak burası, Dario'nun anlattığına göre, sadece günlük rutin nöbetlerde saray muhafızlarının uğradığı bir yerdi. Şimdi kimse onların sesini duyamazdı.
"Sadece sarayı keşfe çıkmıştık." dedi Dario. "Hiçbir şey görmedik majesteleri. İzninizle." İkisi de geriye doğru bir adım attılar, bu prensin öfkesini kamçılamaktan başka bir işe yaramadı.
Leonel, Dario'nun omuzundan tutup sertçe durdurdu. Şimdi gerçekten öncekine göre tehlikeliydi, birkaç saniye kendini kontrol altına almasına yetmişti çünkü. Bastırılmış duygular ölümcül olurdu, soludukları hava bile bunu gösterircesine buz kesti.
"Size bunu gördüğünüz için öyle şeyler yapacağım ki." Meşalelerden gelen ışık koyu kızıl saçlarını kan bulaşmış gibi göstermişti. "Babam-"
"Hayır." dedi bu zamana kadar ağzını açmamış olan Azura sakince. "Bize hiçbir şey yapmayacaksın. Orada sakladığınız kızı herkese anlatırım." Dudaklarını yukarı doğru kıvırdı. "Şuan kılıcını çekip bizi öldürsen bile, ki bunu istediğine yemin edebilirim, öncekinden çok daha büyük bir isyan çıkar, halk bizi gördü, soylular bizi gördü." Yarım ağızlı bir gülümsemeyle Leonel'in söylediklerini sindirmesini bekledi. Hala elini tuttuğu kardeşinin de şaşırdığını biliyordu. Ancak Azura bu oyunda piyon değildi, o taşları kontrol eden kişiydi. Aptal prensin bunu hafife almasına izin vermeyecekti.
"Şimdi bizim gitmemize izin vereceksin, biz de burada her ne gördüysek unutacağız. Zavallı kıza istediğiniz işkenceyi yapın." Hamlesini yapmıştı.
Prens belki de hayatı boyunca böyle bir çıkış almamıştı. Meşalenin parlattığı gri gözlerden bir çok duygu geçti. Sonra güldü, gerçekten güldü. Bu sefer şaşıran Azura'ydı.
"Dario sen dışarı çık. Ablan birazdan gelecek." Söylediği şeyin kabul edildiğini o an anladı Azura. Ama neden kendisini istiyordu bu adam?
Dario soran bir bakış attı, Azura kafasıyla onayladı. Kardeşinin kendinden onay alması Leonel'in konumuna hakaretti ancak veliaht prensi az önce tehdit ettiği için bu pek önemli gelmiyordu. Edep kuralları ve aristokrasi kısmını çoktan aşmışlardı.
Leonel bunca zaman açık kalan odanın kapısını kapattı, prensesi son kez göremedi Azura. Prens, kardeşinin çıktığı kapının da kapalı olduğuna emin oldu ve seri hareketlerle Azura'nın boynundan tutup sağ duvarda asılı ilk meşalenin hemen yanındaki duvara yasladı. Kesik kesik nefes almaya başlamıştı, prensin tekrar sinirlendiğini fark etti.
"Bizden ne istediğini söyle? Altın? Toprak? Ünvan?" Vücutları tehlikeli bir şekilde birbirlerine değiyordu. Azura ilginçtir ki korkmadı, sadece ürperdi. Leonel'in sıcak nefesi kulağının biraz aşağısına çarpıyordu.
"Sizden..." diye sözlerine başladı. "Hiçbir şey istemiyorum majesteleri." Adamın çenesini tuttu ve göz göze gelmelerini sağladı. "Babanızdan bir şey rica ettim, o da kabul etti. Kız kardeşinizi bulmam ise tamamen tesadüf."
"Ah öyle mi?" Kızın elini tutup yeni çıkan sakallarının üzerine koydu. "Oyunun nasıl oynanacağını sana göstermemi ister misin?" dedi vücutlarının arasındaki boşluğu sıfırladığında Leonel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha ve Yılan
Fiction HistoriqueBaşka bir zamanda, kadim soyların büyüyle çarpıştığı bir dönemde yaşayan Azura Morgana Mortess. Hanedandaki Vagorin'ler tarafından katledilen ailesinin intikamını almak zorunda. Ama buzdan kalbi ya düşmanına aşık olmak üzereyse? Lordlar, leydiler...