Hola! Finallerim bitti bölümü. Okumadım-hatalar olabilir
Azura mükemmel değildi, olmaya çalıştığının aksine.
İyi ata biner, kılıç kullanır, bir kaç dil bilir ve politikadan anlardı. Ama bunlar güçlü olmak yeterli miydi? Sanmıyordu. Çünkü şuan oldukça zayıf ve hasta hissediyordu.
Liliana'nın odasına gün ışığı tepedeki küçük pencerelerden girecek şekilde yapılmıştı, hayatı boyunca burada yaşamak zorunda olan prenses gökyüzünün rengini unutmasın diye. Şimdi o küçük üç pencereden baktığında mavinin en çarpıcı tonunu görebiliyordu Azura, bugün güzel bir gün olacaktı. Kime göre? Diye geçirdi içinden.
"Anlatmamakta ısrar edecek misin?" Prenses de uyanmıştı ve kızıllarından bir tutam yüzüne düşmüştü. Uykulu görünmüyordu.
"Evet." Diye kısaca kestirip attı. Ancak bununla kurtulamayacağını gayet iyi biliyordu.
"Hah. Leonel ne yaptı?"
Bu kadar belli mi oluyor? Sıkıntıyla dolu bir nefes verdi. "Nişanımızı duyurdukları gece, ki bu dün oluyor, başka bir kızla yattı." Ayağa kalkıp kıyafetlerini aldı. "Yeterli mi?"
"Sayılır." dedi Liliana düşünceli bir sesle. "Ben senin buna kırılmana şaşırdım."
"Kırılmadım. Sadece-"
Kız tek kaşını kaldırdı. "Kırılmadın mı? Ağabeyim seni parçalarına ayırmış Azura."
Azura içindekinin ne olduğunu bilmiyordu ama göğsünün altında acıyan bir şeyler vardı. Görmezden gelemediği, bu sefer yok sayamayacağı...bir şeyler.
Üzerini hızlıca giyinirken prensesi tamamen görmezden geldi, onun bilmiş sırıtışını da. Saçlarını ensesinde basit bir topuz yapıp daha kibar bir hale soktu. Dışarı çıkıp yüzleşmeye hazırdı. Öyle olduğunu umuyordu.
Saray halkı erkenden uyanmıştı, hatta Azura gül bahçesinden geçerken kralın misafirlerinden bir kaçını bile görmüştü. İnsanlar güzel havanın tadını çıkartıyorlardı. Onun aksine.
Hala dünkü elbisesi üzerinde olduğu için olabildiğince az kişiye görünmeye çalışarak odasına girdi. Hizmetçileri onu bekliyordu zaten.
"Hanımım, banyonuzu hazırlayalım mı?"
Onları onaylayıp terasa çıktı ve avluya çabucak göz attı. Gözlerinin kimi aradığını biliyordu ama bilmek rahatlatıcı falan değildi, aptallığından dolayı kendisine kızıyordu.
Bugün askerlerle talim yapıyor olabilirdi, o zaman onunla karşılaşmak zorunda kalmazdı. Bu olumlu bir şeydi ve biraz daha iyi hissetti. Sadece biraz.
"Siz çekilebilirsiniz." Hizmetçiler reverans yapıp çıktılar. Azura üzerindeki elbiseyi adeta fırlatıp suyun içine girdi ve sırtını soğuk mermere yasladı. Vücudundaki gerginlik kaynar suda yavaş yavaş çözülüyordu. Hala odasında duran siyah güle uzandı ve kadifemsi yaprakları yavaşça okşadı. İçinde büyüyen, ona ailesinden miras kalan güç içinde tekrar yeşerdi.
Biz hep seninleyiz.
Azura açık balkon kapısından içeri süzülen dev yılana baktı. Şaşırmamıştı, korkmamıştı. Hatta buna ihtiyacı vardı. Kim olduğunun hatırlatılmasına.
"Aron," dedi eski selamı verirken.
Aileni unuttun mu?
"Elbette hayır. Ben...kayboldum sadece."
Biliyorum kızım.
Odanın içindeki havanın hepsi bir anda çekilmiş gibiydi. Küçük bir kızın gözlerinden bu odadaki tozlu anıları görüyordu sanki. Çok, çok uzun zaman önce yaşanmış bir anıyı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha ve Yılan
Historical FictionBaşka bir zamanda, kadim soyların büyüyle çarpıştığı bir dönemde yaşayan Azura Morgana Mortess. Hanedandaki Vagorin'ler tarafından katledilen ailesinin intikamını almak zorunda. Ama buzdan kalbi ya düşmanına aşık olmak üzereyse? Lordlar, leydiler...