Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
sıcacıktı evinin içi.
her şeyi en iyi şekilde ayarlamıştı. ısıyı en yüksek seviyeye getirmiş, en sevdikleri filmi seçmiş, mısırını patlatmış, odanın içinde hararetli hararetli bir oraya bir buraya yürüyüp duruyordu.
çünkü hyung'u daha gelmemişti.
bu buluşmaları chanyeol'ün askere gitmesinin ardındanki ilk baş başa bir araya gelişleriydi. bu yüzden jongin için oldukça önemli bir gündü.
terhis olduğundan beri gerek markalar ile tanıtımlara gitmesi gerek grup için çekim yapmaları gerekse albümü için amerikaya gitmesi onları buluşturamamıştı.
dargındı zaten büyük olana. jongin ona ne kadar ısrar etse de buluşmayı kabul etmemişti. hyung'unu da anlıyordu aslında. işleri reddedilebilecek türden değildi. küçük oğlan düşününce biraz bencil olduğunu fark etti. konu chanyeol hyung'u olunca sadece onu istiyordu, diğer etkenleri geri plana atarak.
parkelerde gidip gelen düzenli ayak seslerini kesen şey kapı ziliydi. çalar çalmaz küçük oğlanın ayakları birbirine dolaştı, kalbinin sesini yoğun olarak kulaklarında duymaya başladı.
kapının yanındaki aynanın önünde kıpır kıpır eden elleriyle hızlıca saçlarına şekil vermeye koyuldu. iki-üç saniye oyalanmasının ardından derin bir nefes çekti ciğerlerine, ve büyük oğlana kapıyı açtı.
tek koluna taktığı sırt çantası ile ona tebessüm ediyordu. kafasına taktığı siyah şapkası aracılığıyla hâlâ kısa olan saçlarını saklamak istiyordu. lakin bilmiyordu; jongin onu her hâliyle deli gibi seviyordu.
kapının önünde onu incelemesi biter bitmez "hoş geldin!" diyerek cıvıldadı adeta. ardından hyung'unun uzun kollarından birine uzanmış, dışarıya kıyasla oldukça sıcak olan içeriye davet etmişti. onu aylar sonra evinde tekrar ağırlamak tarifi edilemez derecede güzel bir histi.
uzun beden içeriye çekildiği sırada kolundan kayan çantanın yeri boylamasına izin verdi. iyi de olmuştu, çünkü jongin kapıyı kapattığı anda onun boynuna atılıvermişti.
ayrı kaldığı ayların acısını çıkarmak umuduyla sımsıkı sarıldı sevdiği oğlana. yüzünü soğuktan üşümüş olan boynuna gömdü. birkaç saniye orada nefeslenmesi bile gözlerini özlemden doldurmasına yetmişti.
belli etmemek oldukça zordu. ona bakarken dahi bakışlarını kontrol etmek zorunda kalıyordu. yoksa sevdiği oğlan anlardı. anlardı ve belki de her şey biterdi. fakat dayanamıyordu. kendini dizginlemek zorunda kalsın istemiyordu. doya doya yüzünü izlemek, saatler boyunca sarılı kalmak istiyordu. birkaç saniye düşünceleriyle hayaller aleminde gezinirken onu kendine chanyeol'ün büyük ellerinin belinde gezinmesi getirmişti.
beli yay gibi geriliverdi kolları arasında. teması tüylerini diken diken etmiş, tüm vücudunun cayır cayır yanmasına sebep olmuştu.
yavaş yavaş geriye çekildi yüzünü görebilmek için. şapkası yüzüne daha fazla yakınlaşmasına engel oluyordu. tenini solumak istiyordu ama. büyük gözlerine yakından bakmak istiyordu.