tabir-i caizse uçuyordu.etrafındaki insan kalabalığı da onun gibi çakırkeyifti. eğleniyor ve içiyordu.
bilinci yerindeydi ama. aslında kalbinin ne kadar acı çektiğini hissedebiliyordu. zaten bu duyguyu yok etmek için bu eğlence kulübüne gelmişti. fakat gitmiyordu. bir saniye olsun terk etmiyordu, kendisini günlerdir üzen şu his.
elindeki bardağın içinde bir yudumluk kalan sıvıyı da boğazından aşağıya yolladı. mekana beraber geldikleri arkadaşlarını aramak için etrafta göz gezdirdi. fakat görünürde yoklardı. belki tuvalete gitmiş olabileceklerini umarak önemsemedi.
kanında gezen alkol daha hareketli bir gece geçirmesini emrediyordu sanki. yerinde sallanmak bile ona iyi gelmişti. biraz dans etmenin fena olmayacağını düşündü, bar sandalyesinden kalktı. kafasını dağıtmaya ciddi anlamda ihtiyacı vardı.
kalabalığın arasına karışmaya başladığı vakitlerde en sevdiği şarkılardan biri çalmaya başlamıştı. ve o an her şeyi siktir etmek, aklında dolanıp duran oğlanı kalbinden bir anlığına söküp atmak istedi.
şarkı ilerledikçe, jongin kendine dokunmalarını sürdürdü. neredeyse karnına kadar açık olan gömleğinden görünen parlak kaslarına ellerini değdirdi ilk. göğsünde süzülen kolyelerin soğukluğu bile dans ettiği sıralarda ısınmaya başlamıştı.
etrafındaki insanlar dönüyordu, mekan kayıyor gibi oluyordu. fakat tam bayılacak gibi hissettiğinde arkasından dolanan kollar tutuyordu sanki onu. sevgilisi sanki hiçbir şey olmamış gibi incecik beline uzun kollarını sarmış, boynuna dudaklarına değdiriyordu. lakin kendine çarpan bedenlerle hayaller âleminden sıyrılıyordu. ona sarılan bir sevgilisi yoktu. onu öpen biri yoktu.
bu gerçeklik daha da üzdü onu. gözleri dolsa da kulüpte ağlamak, yapmak isteyeceği son şeydi. dansa ayak uydurmaya, yaptığı hareketleri sarhoş bedenlere sunmayı sürdürdü.
dans etmek onun her şeyiydi çünkü, yaşadığını anlıyordu böylece. boynunu sergilemek için birkaç kez kafasını tavandaki renkli ışıklara doğru kaldırıp geri indirdiğinde birçok göz buluyordu ona lezzetli bir yemekmiş gibi bakan. fakat jongin bunu da boş verdi.
chanyeol onu nasıl boş verdiyse, o da artık her şeyi boş verecekti.
siktiğinin bir tezi yüzünden iki haftadır yüzüne bakmıyordu. iki haftadır bir kez yüz yüze gelmemişlerdi. ilk bir hafta chanyeol onu geçiştirdi, geçiştirdi. jongin onunla ne zaman vakit geçirmeyi teklif etse kabul etmiyordu. tersleyip jongin'in kalbini kırdığı da oluyordu.
ondan iki yaş küçük oğlan yedi gün boyunca bu tavırlarına bir şey demedi. yuttu. fakat chanyeol onun kendisi ile görüşmesini bitirecek, kalbini kıracak cümleler sarf ettiğinde bir daha asla onu aramadı, sormadı. sâhi, chanyeol yine arayıp sormamaya devam etmişti.