Bu gece de odasında yalnızdı Wednesday. Enid ona arkadaşının odasında kız gecesi yaptıklarını söylemişti, aslında onuda çağırmışlardı ama tersleyip gelmeyeceğini söylemişti.
Romanının bir sayfasını daha bitirdi, sayfayı daktilodan çıkartıp kutusuna yerleştirdi. Biraz Cello'sunu çalabilirdi. Başka bir şarkı için çalışacaktı. Şey, Enid'in yatağında dergilere bakıyordu. Cama baktı ve yerinde zıplamaya başladı telaşla. Wednesday ona bakmadan söze başladı.
"Derdin ne senin? Keşke Enid yanına alsaydı seni, sessiz ol çalışıyorum."
Camı açıldı ve içeri cehennemden çıkmış gibi, her tarafı kanla kaplı sendeleyerek biri girdi. Wednesday ayaklanıp ona baktı, şaşkınlık ve birazcık endişeyle karışık duygularla.
Theo bir eliyle karnını tutuyordu, diğer elinde taş tarzı bir şey vardı. Her yerinde derin çizik izleri vardı. Wednesday'a baktı birkaç saniye, sendeledi ve yere yığıldı. Tüm gücünü balkonuna çıkarken harcamıştı. Yerde yarı ölü şekilde yatıyordu.
Wednesday hemen yanına geldi. Şey'e ilk yardım malzemelerini getirmesini söyledi. Şey endişeyle hızla odadan çıktı.
Yanına çömelip onu sırt üstü döndürdü biraz zorlanarak, adam resmen iki katıydı. Yanağına vurmaya başladı, tepki yoktu. Uyuması hiç işine yaramayacaktı, ona ayık lazımdı. Sertçe tokat attı birden. Theo inleyip gözlerini araladı acıyla. Kesik kesik nefes alıyordu.
"Öldün sandım odamın ortasında."
"Ah...elin... ağırmış... biraz uyuyacağım..."
"Sakın uyuma! Eğer bir daha uyursan bu sefer burnunu kırarım"
"De...denerim..."
Üstündeki ceketi çıkarıp karnına koyup bastırdı kanamayı durdurmak için. Her yerinde kanaması vardı. Diğer elinide karnı gibi büyük ve derin yaranın üstüne, göğsüne koyup bastırdı, yine inledi acıyla. Theo'nun elini tutup karnındaki yaranın üstüne koydu.
"Sen burayı tut tamam mı? Şey gelecek şimdi."
"Ta...tamam... Wednesday..."
"Evet?"
Endişe ve biraz korkuyla suratına baktı. Theo hissetmişti, kaybetmekten korktuğunu hissetmişti onun. Öksürdü ağzından kan gelmişti. Wednesday iki eliyle göğsüne bastırıp kanamayı yavaşlatmaya çalışıyordu.
"Özür... dilerim...."
"Önemli değil, bana canlı lazımsın. Öyle kalmaya çalış anladın mı?"
"Tamam... ah... Alice'e söyleme..."
"Neden, ölme ihtimalin yüksek."
"Endişelenmesini... istemiyorum... lütfen..."
Wednesday iç çekti, yine garipti bu çocuk. Şey sonunda gelmişti, ilk yardım eşyalarını yanına bıraktı. Hemen müdahele etmeye başladı yaralarına; üstündekileri soydu, göğsünde ve karnındaki yaralarına pasuman yaptı, sonra dikti. Vücudunun diğer yerlerine küçük bantlardan yapıştırdı. Onun yavaşça kaldırdı, en çok bunda zorlanmıştı, kaldırmakta. Neyseki Şey yardımcı olmuştu, onu yatağına yatırdı.
Yavaşça uykuya dalmıştı Theo, arada acıyla inliyordu hafif. Wednesday bir kaç dakika başında bekledi. Teredüt ederek elini yavaşça dağınık beyaz saçlarına götürdü. Saçlarını düzeltip Şey'e ona göz kulak olmasını söyleyip odasından çıktı. Xavier'a haber verecekti, oda arkadaşıydı sonuçta.
Oda kapılarını çaldı, Xavier saçlarını bir havluyla kurularken kapıyı açtı.
"Wednesday, Theo'yu soruyorsan daha gelmedi--"