18🌵Kıskançlık Sorunsalı

1.1K 106 22
                                    

umarım keyfiniz yerindedir değilse de bu bölüm biraz da olsa size iyi gelir keyifli okumalar🤍

18| Kıskançlık Sorunsalı

Yusuf

"Yeter amına koyayım böyle işin ya." dedi Mavi ağlamaklı ifadesiyle.

Karnımı tutarak gülmeye devam ettim. O sırada Altay'da gözünden akan yaşları siliyordu. "Tanıdığım en rezil insansın." dedi.

Mavi sinirle göğsüne sokuşturduğu çorapları çıkartıp fırlatırken bir tanesini tuttum. "Artık Sezin Karameşe'nin 'En kötü date anılarınız' videosuna yazacak bir şeyimiz çıkmış oldu."

Yanımda oturan Mavi sinirle bana bakıp ayağa kalktı ve yere attığı çoraplardan birini alıp yüzüme fırlattı. Çorabı havada tuttuğum sırada "Kendimi sikicem kendimi sikicem!" diye bağırdı. Biz hala Altay'la gülmeye devam ederken bağırarak merdivenlerden yukarı çıkıyordu.

Mavi bana eve geldiğini yazdıktan sonra hemen onların eve damlamıştım. Biz tam konuşmaya başlamıştık ki Altay'da eve gelip konuşmalarımıza dahil olmuştu. Mavi anlattıkça gülmüş, onu bir tık deliye döndürmüştük. Yine de çorap meselesi o kadar komikti ki ömrümün geri kalan yıllarında her aklıma geldiğinde bu olaya gülebilirdim.

Mavi'nin odasına çıkmasıyla eve gitmek için ayaklandım. Çünkü şu an salonda Altay'la baş başaydık. Normal zamanda olsa bu durum aşırı hoşuma giderdi ve ona sırnaşmak için değerlendirirdim. Ama beni kucağına oturttuğu o geceden sonra biraz uzak davranmaya başlamıştım Altay'a. Benimle yakınlaşmak gibi bir niyeti olmadığını bildiğim için biraz utanıyordum. Ve onunla yalnız kalmak istememiştim.

"Gidiyor musun?" dedi ayağa kalktığımda.

"Evet..." diye mırıldandım "...Mavi şimdi sinir krizi geçiriyordur, hiç bulaşamam."

O da ayağa kalkıp karşıma geçti "Sadece Mavi için buradasın yani?"

Kaşlarımı çatıp başımı salladım. "Bugünlük öyle."

"Anladım..." deyip alt dudağını ısırdı. Böyle yaptığında sinirleniyordum çünkü benim dudaklarım varken neden kendi dudağını ısırıyordu ki? "...Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." deyip arkamı döndüm. Dış kapıya doğru yürüyordum ki Altay'ın telefonunun çaldığını ve açtığını duydum. Adımlarımı yavaşlatıp konuşmasını dinlemeye çalıştım.

"Efendim... Evdeyim... Şu an mı?... Tamam... Yeni geldim güzelim, sen de gelsene... Bekletme beni, hızlı ol... Görüşürüz öpüyorum."

Duyduklarımla olduğum yere çivilendim. Sağ gözüm sinirden seğirirken geldiğim gibi geri döndüm. Hala aynı yerde ayakta duruyordu ve telefonu kapatmıştı. "Gitmedin mi?" dedi.

"Gitmedim. Telefonla konuştuğunu duydum." dedim. Yüz ifadesi hiç değişmemişti. Hiçbir duygu barındırmadan bakıyordu bana. Daha da sinirlenmiştim şimdi. Tek kaşımı kaldırıp "Kiminle konuşuyordun?" dedim.

Sert çıkan sesimi duyunca iki kaşını birden kaldırıp bana baktı. "Ne o dövecek gibisin beni?"

Ellerim yumruk olmuştu bile. O kadar sinirli hissediyordum ki. Ona hesap sormaya, kızmaya hakkım yoktu biliyordum ama elimde değildi. İlk defa Altay'ı bu denli kıskanıyordum. "Kimdi, kiminle konuşuyordun?"

"Neden soruyorsun?" dedi hala rahat görünen yüz ifadesini koruyarak.

"Sence?" dedim fark etmeden bağırarak. "Sence neden soruyorum Altay? Cevabını bildiğin sorular sorma bana. Biliyorsun işte! Şu an seni kıskandığım için deliye döndüğümü görüyorsun, farkındasın."

Yutkunup birkaç adımda yaklaştı bana. "Biliyorum." dedi. "Toprak'tı arayan."

Gözümden akan bir damla yaşı hızlıca silip "Ne?" dedim.

Islanmış göz altımı baş parmağının ucuyla okşayıp sildi. "Bugün liseden arkadaşlarıyla buluşacaktı. Sıkılmış mesaj atıp sevgilisi gibi konuşmamı söyledi. Aradığında da istediği gibi konuştum bende işte."

Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp "Gerçekten mi?" diye mırıldandım.

"Gerçekten." dedi şefkatli bakışlarını yüzümde gezdirirken.

Hala yanağımda duran elinin üstüne elimi koydum. "Neden böyle bakıyorsun ki?" dedim bakışlarımı kaçırırken "Bir anda sinirlendiğim için utandım."

Boşta kalan eliyle çenemi tutup başımı kaldırdı. Yüzünde küçük bir tebessüm vardı. "Sinirlenmeni gerektirecek bir durum yok. Daha doğrusu sinirlenmeni ve kıskanmanı."

Gözlerinin içine bakarken kaşlarımı çatıp "Hadi oradan be." dedim. Yüzümdeki elini ittirip "Paşam hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ki. Nereden bileceğim ben senin sevgilin var mı, yok mu? Duyunca var sandım, gayet haklı olduğum bir tepkiydi." diye söylendim.

"Ama sevgilim yok." dedi koyu kahveleri yüzümde gezerken.

"Nereden bilebilirim ben bunu? Hiç oldu mu, kaç tane oldu, isimleri ne... Hiç kimseye söylemiyorsun ki." dedim kollarımı göğsümde bağlayıp. Küçük bir çocuk gibi göründüğümün farkındaydım ama hiç umurumda değildi. Altay'ın yanında istesem de tavırlarımı değiştiremiyordum.

Eli yeniden yanağıma yerleşti. Baş parmağı elmacığımı okşarken "Hiç sevgilim olmadı." dedi.

Şaşkınlıkla birleştirdiğim kollarımı serbest bırakıp aval aval yüzüne baktım. "Ne, hiç mi?"

"Hiç."

Diğer eli de yanağıma yerleşti. Hafifçe yanaklarımı bastırıp dudaklarımı büzmemi sağladı. O gülerken ben de "Neden?" dedim.

Dudaklarını yalayıp "Çünkü kendimi bildim bileli, peşimden koşturan bir çocuğa aşığım." dedi ve ben daha kurduğu cümleyi idrak bile edemeden ıslak dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

.

bir sonraki bölümden beklentim çok yüksek iki kitap için de kritik sghagsaj

yarın mı gelsin yoksa daha geç gelmesi daha mı iyi olur

Epiphany | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin