14

492 51 22
                                    

Her şeyi kabullenmişti ve bunun üzerine söyleyecek tek bir kelimesi bile yoktu kimseye

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her şeyi kabullenmişti ve bunun üzerine söyleyecek tek bir kelimesi bile yoktu kimseye.

Hiç kimseye.

Ellerinin arasındaki kupa dakikalardır, sanki avuçlarına yapışmış gibi duruyordu. Dumanı tüten kahve soğumuş, sıcaklığından eser kalmamıştı. Tatsızdı, soğuktu, ölüydü. Dumanı olmadan acı bir tat ve kötü anılardan ibaretti. Üşüdüğünü hissedebiliyordu, oysa bulunduğu yer fazlasıyla sıcaktı ama genç adam donmuş kalbiyle tir tir titriyordu. Yorgun gözleri her ne kadar kahveyi seyrettiğini düşündürse de, gözlerinin önündeki bu dünyaya ait değildi; Lalisa'yı görüyordu.

Oradaydı, ilk defa gülümsediği için mutlu görünüyordu. Narin cildi her seferinde bir gül misali kıpkırmızı olurken iri gözleri, gece, denizin ortasında yolunu bulmaya çalışan bir kaptana fener görevi üstleniyordu, kaptan Jungkook'tu fakat çok geçmeden susuz kalmış bir çiçek gibi solmaya başlamıştı. Artık gülümsemiyordu, mutlu değildi. Gemi Jungkook ile beraber batıyordu.

Ellerinin arasında duran kahve bardağı, kendisi gibi soğukken bir zamanlar Lalisa gibi sıcacıktı.

Şimdi ikisi de birbirinden soğuktu.

Ve sanki, bütün bunlar öylesine hızlı gerçekleşmişti ki Jungkook hiç sıcak hissetmemişti. Hiç gülmemişti, hiç yaşamamıştı, doymamıştı... güzel olan her şey bir gölge gibi uçup gitmişti; geride kalmıştı. Kaybettiği aşkıyla mazide yiten anılarını doya doya yaşayamamış, hiçbir şeyin kıyametini bilememiş gibi hissediyordu.

Öyleydi.

Eşikten geçen beden kendi kahvesiyle karşısındaki koltuğa oturdu. Masaya bıraktığı kupadan da sıcaklığa dair en ufak bir belirti yoktu.

Jeon kardeşler birer buz dağıydı.

Jungkook başını kaldırmadı, hatta içeri giren abisini duymamıştı. Kendi aklındaki sesleri işitmekle ve görüntüleri izlemekle meşguldü. Anılar kahve bardağından tütüp; yok olan dumanla uçup gidiyordu ve ilk defa bir şeyler hissedemiyordu. Kalbi acıyor muydu? Üzgün müydü? Öfkeli miydi? Hiçbir cevap yoktu zira öylesine bir don söz konusuydu ki, geçmişe gidip o anlara müdahale edememenin çaresizliğiyle tamamen kaskatı kesilmişti. Başarabileceğine dair inancıyla kavradığı kalkan kırılmış, aşkıyla kuşandığı zırhı parçalara ayrılmıştı. Korumasızdı çünkü gelebilecek her hamleye hazır olduğunu düşünüyordu. Bazen yollar zor ve aşk yetersizdi...

Yanılmıştı. Kaybetmişti. Kanlı ve isli havada yalnız kirli beyaz bir bayrak uçuşuyordu, dibinde ise kırılmış, buzdan bir bedenin parçaları yatmaktaydı.

Düşündü, düşündü... Lalisa. Lalisa'nın elleri, kolları, teni, saçları, gözleri, burnu, dudakları... o güzel, iri, pembemsi dudakları. Tekrar öpmeyi arzuladığı o dudaklar başka birisininkilere değmişti, onun hissettiklerini artık bir başkası da duyumsuyordu; fark ediyordu, belki de aşık oluyordu. Başka biri Lalisa'ya aşık oluyordu. Yine de donuk ifadesinde ya da duruşunda bir değişiklik olmadı. Yüreğinde açılan çatlakları bir tek tanrı biliyordu.

ily | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin