1.BÖLÜM: UMUTSUZ VAKA!

94 27 56
                                    

Hayatınızın erkeği diye bir şey yoktur! Hayatınızın aşkı diye bir şey yoktur! Hayatınızın Bay Doğrusu veya Bay Yanlışı bile yoktur! Hayatınızın sadece 'enleri' vardır. Onlar sizi hem siz yapan hem de kendinizden kaçmanıza neden olan şeylerdir! Örnek vermek gerekirse bunlar; ödemeniz gereken faturalarınız, gerçekleştirmek istediğiniz ama gerçekleştiremediğiniz hayalleriniz, sizi siz yapan karakteriniz ve eğer yirmi dört yaşına girdiyseniz teker teker evlenen arkadaşlarınız! Bunlar elbette bekâr ve evlenmeyi düşünmeyen kadınların canını sıkan şeylerden sadece birkaç tanesi! Çünkü evlendiğinizde size bakmaya söz veren kocanız ile bu sıkıntıları göğüsleyebilirdiniz. Yani bunlar, onlar için basit bir çocuk oyuncağından farklı sıkıntılar değildi. Fakat bizim gibi yalnızlığı tercih eden kadınlar için bu oldukça zordu! Bir kere düşünmeye başladınız mı her şey çorap söküğü gibi gelmeye başlardı. Düşünceleriniz büyür büyür ve sonunda içinden çıkmayacağınız bir hale gelirdi. "Düşünceler Bulutu" bir bakmışsınız "Düşünceler Canavarı" oluvermişti. Sizde koşup kaçmaya çalışırken yerdeki bir taşa takılıp düşüvermiştiniz. Kalkmaya çalışmış fakat incittiğiniz bileğiniz yüzünden siyah zeminde etrafa hüzünle bakarak oturmak zorunda kalmış ve kaderinizin acımasız gerçekliği tüm öfkesi ile karşınıza dikilmiştir. Bir yanınız evlenen arkadaşlarınıza kızarken bir yanınız biyolojik saatinizin hızla geçtiğini size fısıldar. Fakat elinizden yapacak bir şey gelmez! Sosyal medya denen o berbat sayfaya girdiğinizde sayfanız düğünlerden, bebeklerden ve nişanlardan geçilmez. Herkes kocası ile veya bebeği ile mutludur. Herkes ya bir yerlere gidiyordur ya da açık havada evlilik teklifi alıyordur. Tabii bu grubun bir kısmı ise hayatındaki erkeğe göndermeli olarak hikâyeler atıyor ya da yan yanayken evlilikle ilgili konular açmaya çalışıyordur. Bu bana göre tam bir umut vaka olayıdır.

Biz kadınların doğası evlilik ve doğurmak üzerine kurulmuştur. İlla bir erkek ile birlikte olmalı ve çocuğunu kollarının arasına alıp 'harika bir anne ve harika bir eş' tabirini gerçekleştirmelidir. Günümüzdeki su götürmez gerçek maalesef budur ve hiç değişmez. İsterseniz üç binlere geçelim isterseniz iki binlerde kalalım, kafamız hâlâ teyzeler ile birlikte çalışır. Evlilik, evlilik, aşk, bağlılık ve çocuk! Bu kendi kuyruğunu yiyen yılan döngüsünden çıkmayı başaran kişiler hayatlarının amaçlarını bulmuş insanlardır. Kimse ile duygusal birliktelik yaşamazlar, evlilik teklifi ne zaman gelecek diye merak etmezler ya da aile baskını yok etmeyi başarmış kişilerdir. Onlar sadece kendi hayatlarını istedikleri şekilde yaşamayı başarmış insanlardır.

" Meral, nişanda yüzükleri koymak için bu tepsiyi mi aldın?" Annemin öfkeli sesi kulaklarımda yankılanırken başımı okuduğum kitaptan kaldırdım. Her zamanki gibi yine neler oluyordu?

" Meral burada değil anne. Mutfakta kendine en son kahve hazırlıyordu." Kayan gözlüklerimi düzeltip kitabıma geri döndüm. Darcy'in acılar içinde Lizzie'ye aşkını itiraf ettiği âna gelmiştim ki hızlı bir şekilde aralık olan kapım açıldı. Gözlerimi yeniden kitabımdan ayırıp gelen kişiye baktım. Annem!

" Yahu bu nasıl bir tepsi? Böyle tepsi mi olur? Sapları sarı, yüzeyi aynadan! Nerede kardeşin!"

" Az önce dediğim gibi en son mutfaktaydı." Annem kaşlarını çattı. Bu hareketinden hiç hoşlanmazdım. Öfke geliyorum demezdi ama hareketler ile belli ederdi.

" Yok!" Gözlerimi devirdim.

"Nerede bilmiyorum."

" Ah! Şu kızı bulun bana! Böyle nişan tepsisi mi olur?" Annemin elinde tuttuğu tepsiye baktım. Oldukça sıradan ve günümüz gençlerinin tercih ettiği bir tepsiydi.

" Anne, bu normal bir nişan tepsisi." Bakışlarını tepsiden kaldırıp bana çevirdi. Gözleri ateş saçıyordu. Susmam gerektiğini anladığım anda başımı yeniden kitabıma gömdüm. Annem öfkelendiği zaman babam dahil hepimiz bir köşeye siner ve laf yetiştirmezdik. Ailesinin geninden geldiğini düşündüğümüz bir sinire sahipti. Ne kadar çabuk parlar ise o kadar da geç sönerdi.

Küçük Bir Yılbaşı HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin