Bölüm V : Babanın Yardımı

33 3 0
                                    


Ben babamı küçüklüğümde bir düğünde çıkan çatışmada kaybettim. En üzüldüğüm nokta ise, orda ne kadar insan varsa yarısından çoğu öldü. Davayı ise delil yetersizliği sebebi ile kapattılar. Ben 26 yaşıma kadar anneannem ile kaldım, çok büyük maddi sorunlar çektik zamanında. Annemin ve babamın ölümü bende travma olarak kalmıştı. Bazı günler annem odama geliyor bazı günler babam yanıma gelip annemin işinin olduğunu söyleyip masal okurdu. Zaman geçtikçe bu travmam büyümem ve sosyalleşmem ile beraber ortadan kayboldu. Bende bu delil yetersizliği yüzünden Dedektifliğe kafamı yorup olayları çözmeye adadım. Bu zamana kadar sadece bir kaç arkadaşım ile bu günlere gelebildim. Eren, Yiğit, Necip, ama Necip bir zamanlar bir kavgaya karıştı ve kavga ettiği kişinin silahla onu vurması sonucu ellerimden kayıp gitti. Çok geç kalmıştım yardım etmeye, olayı fark edip yanına gittim fakat sadece son sözlerini söyleyebilecek kadar dayanabildi. "Mert" dedi vurulmasının verdiği acıyla beraber. "Bu bir oyun, baban yaşıyor" dedi ve bıraktı kendini ölümün dipsiz ve serin sularına. o anda son nefesime kadar 'hayır!' diye haykırışımın tepedeki yıldızlara kadar ulaştığını hissettim. Yıldızlar bile baktıkça üzülüyorlardı kaybedişlerime. Şimdi ise karşımda duran, kurşunlanmış bedenini gördüğüm babamdı. Dizlerimin yere inmesiyle beraber göz yaşlarımın ardı arkası kesilmiyordu. Her akan göz yaşım için daha çok sinirleniyor, elektriğin topraklanması gibi gelen bütün sinirimi yere vura vura dizginliyordum. Bir o kadar sinirli ve bir o kadar titrek bir şekilde babama dönüp sordum. 'Nasıl' dedim, 'nasıl halen hayattasın'. Babam benim konuşmamla beraber lafa girdi.

"Sana söyleyebilsem söylemez miydim? senden dahi saklamam gerekti bu günlere ulaşabilmem için. Kendimi güvene alıp öyle çıkmalıydım karşına, eğer daha önce çıksaydım düğünde gördüğün manzaranın aynısını görürdün" sesi gür ve yüksekti.

Yerden hızlıca kalkıp babamın yakasına yapıştım. halen ağlamaklı bir sesle konuşuyordum, 'Böyle şey olur mu?' diye kelime kelime sayıkladım babama, her cümle bitiminde göğsüne vuruyordum, ellerimdeki kan babamın üstündeki mavi çizgili gömleğini kırmızıya çevirirken babam dayanamayıp tuttu ellerimden.

"Gerçekten ölseydim daha mı iyiydi" diye bağırdı babam. Etkilide olmuştu ki vurmayı bırakmıştım. Babam eliyle çenemi tutup yüzüne çevirdi. "Bu yüze iyi bak!" dedi ve devam etti. "Gözlerimin içine bak evlat! bu gözlerde oğlundan 10 yıl boyunca uzak kalmış bir babanın, keşke hiç gitmeseydim diye olan yalvarışlarını görmüyor musun?" bağırması bütün odayı inletiyordu. Odada ağlamayan kimse kalmamış, imkanı olsa duvarlar ağlayacaktı yüzleşmemiz karşısında. Birden babama sarılmamla babamda bana sarıldı, gerçekten de yıllardır aradığımız oyuncağımızı yeni bulmuşçasına sarıldık. 'Bir daha ayrılmayalım', dedim ağlaması bitmiş durgun sesimle. "Ayrılmayalım" dedi babamda aynı ses tonunu kullanarak. Babamın emriyle beraber önce ellerime pansuman yapıp sardılar, sonra babamın misafir ağırlamak için olan odasına geçtik.

Ben üçlü koltuğun sağ tarafındaydım,  Eren sol  yanımda, babam ise sağ tarafımda tekli koltukta oturuyordu.  Babama önce Mina'yı anlattım, sonra başına gelenleri ve benim yapmam gerekenleri. Öncelikle Ferdi Canyurt'un bana canlı olduğuna dair tarihli bir fotoğraf lazımdı. Babam öncelikle güldü ve lafa girdi "Bana böyle ulaşılabilecek şeylerle gelmen güzel" dedi. Ardından arkaya doğru gidip bir telefon konuşması yapıp yanımıza geri geldi. "Oğlum seninle hasret giderebilmek çok istiyorum ama önceliklerini takip ederek bu olayı çözmene yardım edeceğim" sesi çok güvenilirdi. Yapabilecek mi? bilmiyordum bile ama güveniyordum yapabileceğine. "Yarın saat 12.00 da yanına gideceğiz" demesiyle birden fırladım yerimden. 'Gerçekten mi?' diye sordum heyecanlı şekilde. "Bana her daim güvenmen gerektiğini unutmuşsun bakıyorum". Demesiyle koşarak sarıldım. Eren olanlara karşı tepki bile veremiyordu, olaylara şaşkınlığı bile yüzünden anlaşılabilir derecedeydi. Babamla vedalaştıktan sonra çıktık ve Erenin arabasına yol aldık. Eren söze girdi ardından.

"Mert ben özür dilerim. İhtiyarın bir tanıdığın diye biliyordum, baban olduğunu değil" dedi iç çekercesine. 'Önemli değil bilmiyordun sonuçta' dedim normal bir tonda ama Eren dikkatini çoktan benden çekmişti bile. 'Eren' diye seslenmem ile bana doğru döndü, 'Önemli değil, gerçekten.' dememle Eren teşekkür edercesine kafasını salladı ve devam ettim konuşmaya. 'Beni sahil kenarına bırakır mısın biraz yalnız kalmak istiyorum.'  Tamam dercesine tekrardan başını sallayıp önce beni sahil kenarı bir yere bırakıp, vedalaşmamızla beraber evine doğru gitti. Bir banka oturup dalgaları izledim, hep rahatlatırdı bu ses beni. Babamın düğünde ölüşü aklımdan çıkmazken, onun karşıma çıkışı çok garip geliyordu halen. Babamın geri dönüşüne ayrı seviniyor, olayların çözülmeye başlamasına ayrı seviniyordum, tek üzüldüğümse ellerimin sızlayışlarıydı. 'Bekle Mina' dedim denize karşı, 'umarım seni oradan kurtarıncaya kadar aklın seni terk etmez.' Bir süre daha oturduktan sonra taksiye binip evime geldim. Önce duşumu aldıktan sonra yatağıma geçip uykuya bıraktım bedenimi.

***

Saat 11:00'ı gösteriyordu, hemen hazırlanıp evden çıktım. Saat tam 12.00 da babamın yerinin önündeydim. Güvenliklerle konuştuktan sonra hemen içeri girdim. Babam evin kapısının önünde bekliyordu beni, Bana doğru yaklaşıp "Hadi gidiyoruz". demesiyle şok içinde babama bakakaldım. 'Gerçekten 1 gün bile olmadan halledebildin mi?' diye sordum. "Yokluğumda çok şey değişti evlat. Baban biraz güçlendi diyelim." mutlu bakışlarla bakarken kendimi toparlayıp babamı takip ettim. Arabasına bindik ve yola koyulduk, geldiğimiz yer eski bir depo gibi gözüküyordu. İçeri girdiğimizde ikinci şoku yaşamıştım. İçeride 20'den fazla adam silahını ortada ki sandalyede bağlı olan adama doğrultmuştu, adama yaklaştığım zaman fark ettim ki bağlı olan adam, Polis merkezindeki Ferdi Canyurt'un dosyasındaki fotoğrafın aynısıydı. Ferdinin ağzı bantlı, elleri ve ayakları kalın halatlarla bağlıydı. 'Babama dönüp müdahale edebilir miyim?' diye sordum, kafasını onaylarcasına sallamasıyla Ferdi'nin yanına gittim. Ağzındaki bandı çekmemle beraber önce bir inleme geldi ve yalvarırcasına konuşmaya başladı.

"Durun her şeyi anlatabilirim, ne olur durun." demesi ile söze dahil oldum. 'Ölmüş gibi değilsin, köpek!' sözlerim bıçak gibi keskin, gözlerimse delip geçiyordu, konuşmamı devam ettirdim aynı şekilde. 'Ben soruyorum sen cevaplıyorsun. Anladın mı?'

İhanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin