"Yağmurun sesi, yıldırımın ışığı,
karanlık bir odada tek kisi
elleri bağlı, gözleri kanlı
soğuk,kir,pas
karanlıkta ağlama çünkü kimse duymaz.."16 ARALIK 2011
sarı saçlı küçük bir kız ordan oraya koşturuyor, zıplıyor, düşüyor.. Annesi geliyor yarasını öpüyor, kız gülümsüyor tekrar ayağa kalkıp koşmaya başlıyor.
yaralar öpünce geçer öyle değil mi?
"anne!" diye bağırdı küçük sarışın ama annesi duymadı.. bir kez daha haykırdı minik dudakları arasından
"anne!"
bir yandan koşup odalarda bakıyor, bir yandan da bağırmaya devam ediyordu.
mutfaktan çıkan büyük gözlüklü olan hizmetli onu durdurdu ve; " annenin biraz işi varmış rahatsız etmeyelim onu olur mu? isi bitince seni o çok sevdiğin karanfil parkına götürecekmiş"
kız çığlık atarak etrafında döndü ve ellerini çırptı. "karanfil parkı çok güzel bir yer orayı çok seviyorum" diye yanıt verdi büyük gözlüklü hizmetliye, ardından mutfaktan çıktı ve o çok sevdiği karanfil çiçeklerini görmek için hayaller kurarak odasına giden merdivenlere yöneldi ve;
PAT!
küçük kız olduğu yerde korkuyla titredi
sesin ne olduğunu çözememiş, şaşkınca etrafı izliyordu. O çok korktuğu yıldırım yine mi birini çok sevip ona sarılmaya çalışmıştı yoksa?
annesi ona böyle tarif etmişti yıldırımı; "insanlar bazen sevdiklerine zarar verirler bunu büyüdüğünde öğreneceksin şuan çok küçüksün bi'tanem" küçük kız annesine şaşkınlıkla dönüp; "yani yıldırım birini mi seviyor kimi seviyor söyler mi bize!? dediğinde annesi bir yandan saçlarını okşayıp bir yandan gülümsüyordu, masumluğuna..
"evet annecim birini seviyor ama ona temas edemiyor hani konuşmuştuk ya o bir elektrik ve eğer sevdiğine dokunursa o kisi ölürdü, bazen bazı yıldırımlar dayanamayıp sarılırlar sevdiklerine sonunda ölmüş olsalar bile hep birlikte olurlar..."
küçük kız merdivenin başında hala yıldırımın birini sevdiğini düşünerek gülümserken evin içini çığlıklar basmıştı, bu sesler miniğim kendine getirip mutfağa koşmasına sebep oldu"1.. 2.. 3.. koş şimdi, daha hızlı, ciğerlerin oksijenden bıkana kadar"
mutfağa varmak için uzun bir koridor koştuğunda kimseyi bulamadı.. büyük gözlüklü hizmetli çalışma odasından çıktı yüzü bembeyaz, dudakları kupkuruydu.. yutkunmaya çalışıyor ama boğazında bir misket taşıyor gibiydi. küçük kız hemen merakla sordu; "yine yıldırım düştü duydun mu? her gün başka birini seviyor ya bir gün annemi severse? ya annem ölürse?"
ölürse.. ölmek..ölüm.. tek gerçek
hizmetli küçük kızı kolundan tuttuğu gibi bahçeye sürüklemeye başladı bir yandan ağlıyor bir yandan da gülümsüyordu, yaraları kanıyordu ama o küçük kız korkmasın diye yara bantlarını üst üste yapıştırıyordu..
minik gözleriyle havaya baktığında güneşi gördü gülümsedi. gülüşü soldu.
güneş? hava açık? yıldırım? yağmur?
16×0=0
yeni bir fikir bulmuşcasına elini havaya kaldırdı ve;"ee yıldırım düştü ama havada güneş var, annem onların birbirlerini sevmediklerini söylerdi.. o zaman o ses nereden geldi?"
sorusu ağzına tıkanmış bir pamuk gibi kalırken bahçeyi polis ve ambulans'ın siren sesleri sardı. küçük kız korkuyla kulaklarını kapattı ve izlemeye başladı... uzun bir yatak çıktı ambulans arabasından, sedye.
elinde silahlar olan polisler.. evin içine doğru koşturan hemşireler(paramedik)
sirenler kesilmesine rağmen küçük kızın elleri hala kulaklarındaydı belki de duyacaklarından korkuyordu..
birilerinin ağzını okumaya çalıştı ama olmadı.. henüz 6 yaşında biri için çok fazlaydı bu. annesini aradı gözleri ama yoktu neredeydi? işi çok mu uzun sürmüştü?"Yağmurun sesi, yıldırımın ışığı,
güneş küsmüş artık aydınlığa,
dediler ki; 'yaralar öpünce geçmez anla'"annem nerede!?" diye fırladı küçük kız hizmetlinin kollarından. "annem nerde dedim!?" "oyun mu oynuyoruz?" "annem nerde!?" minik sarışının sorusunun üstüne polisler aralarında konuşmaya başladılar "hayır abi söyleyemeyiz küçük daha şuna bak" "abi söylemesek n'olucak akşam sormayacak mı annesini?"
küçük kız bir sağa bir sola konuşmaları takip ediyordu ki içeriden, ambulanstan çıkan uzun arabayı gördü (sedye) ve üzerinde yatan kişiyi..
"anne!" diye atıldı küçük kız, annesinin kanlı bedenine dokundu, soğuktu. buz gibi. hatta yediği dondurmalardan bile daha soğuktu. "anneme ne yaptınız!?" "annem iyi olacak mı?" "anne! uyansana!" "annemin bilekleri neden bağlı neden böyle!?" minik kız soruları peş peşe sıralarken polislerden ikisi siyah torba poşetin içine cesedi koymaya başlamışlardı. evet hepsi minik kızın gözü önünde oluyordu göz yaşları sel gibi akıyordu kendini yere atıyordu ve sonra cesede bakarak; "anne bak düştüm! çok acıyor!" diye bağırıyordu. annesi düştüğünde hemen koşar yarasından öperdi..
yaralar öpünce geçer değil mi?
küçük kız ne kadar çaba sarf etsede boştu o gün annesini, yaralarının merhemini kaybetmişti.. 6 yaşında olmasına rağmen çok zeki bir kızdı annesinin öldüğünü anlamıştı ama sanki her an kalkacak gibi bakıyordu annesi.. her an "bi'tanem" diyecek gibi..
telsiz sesleri gelmeye başladığında küçük kız yerden kalktı ve polisleri dinlemeye başladı; polislerden uzun olan ve kırmızı bir şapka takan adam konuşmaya başladığında küçük kız irkildi, sesi çok kalın ve gürdü;
"evet.. evet olay yerindeyim.. bir tane kadın ölmüş.. ya da öldürülmüş bilmiyorum.. evet.. üzerinde çalışıyoruz şuan.. silahla vurulmuş ya da vurmuş.. tamamdır.. otopsi için getiriyoruz cesedi.."
ceset.
mavi gözlü annesi ne ara ceset diye anılmaya başlanmıştı.. küçük kız dizlerini kendine çekti ve sabah annesinin öpmüş olduğu yaranın üzerinde parmağını gezdirdi ve; "yaralar öpünce geçer değil mi anne? bende her yerini öpsem geçer mi? iyileşir misin?" bunun imkansız olduğunu bile bile sürekli tekrarlıyordu
minik kız yarasıyla oynarken iki çift mavi spor ayakkabı durdu önünde küçük kız yavaşça kafasını kaldırdı, polislerden biriydi elinde yara bandı vardı ve kıza uzatıyordu; "evde kavga falan mı vardı bu yara nasıl oldu?" diye sordu. "hayır, ben sadece oynuyordum ve düştüm sonra annem- a.. annem ge.. gelip öptü ve geçti" "pekala seni emniyete götürmemiz lazım küçük hanım sakın korkma annenin iyiliği için, annene bunu kim yaptı veya annen bunu neden yaptı bunların cevabı için tamam mı?" "t..tamam.."
polis memuru uzaklaşırken birdaha arkasını döndü ve sorgulayıcı bir bakışla; " bu arada adın ne?" küçük kız annesinin "yabancılara ismini söyleme" dediğini hatırladı ama artık annesi yoktu ve polis memuru ona; "annenin iyiliği için" demişti.. küçük kız minik dudaklarının arasında kırgın bir ifade ile ismini söyledi; "Nida.."~karanfil çiçekleri, masumluğu, temizliği ve saflığı simgeler tıpkı nida gibi..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP MUCİZE
Roman pour AdolescentsBazen bir insan hayatımıza bir anda girer ve bir anda çıkar... ne olduğunu bile anlayamadan, zamanımızı, kelimelerimizi onun için harcamış, bunun için pişmanlık bile duymamışızdır.. kendimizi hep arka plana atıp sevdiklerimizi canımızı verecek kadar...