1.BÖLÜM

171 10 8
                                    

  Kafeden yeni çıkmış. Eve doğru gidiyordum. Hava buz gibi ama normal. Çünkü bugün takvimler 1 Aralık'ı gösteriyor ve Ankara'da yaşıyorum. Yorgunluktan belamı bulmuştum adeta ama soğuk biraz da olsa beni açıyordu. Tek mutlu olduğum kısım ise kafenin evimizin iki sokak altı olmasıydı. Ablam gelmiş miydi? Umarım gelmiştir. Onu çok özledim. Ablam eskiden daha sevecen, asosyal biriydi, asosyallikten kastım daha çok evinde vakit geçiren ve ders çalışan çalışkan biriydi. Şimdi ise...
Bizim evin olduğu sokağa geldiğimde, bizim apartmanın önündeki polis arabaları dikkatimi çekti. Yaklaştıkça dış kapıdan kelepçeyle çıkartılan bir kadın olduğunu gördüm. Bu benim ablamdı. Üç yıl önce de eskiden yaşadığımız evimize de polisler gelmişti. O zaman ambulans ta vardı evin önünde. Ambulansa siyah ceset torbasıyla onu taşıyorlardı, annemi. Babam ise polisler tarafından karakola götürülüyordu. Ablam ve ben ise birbirimize sarılmış şekilde ağlıyorduk. Şu an yaşananlar beni 2019'a götürmüştü ama ben o zamana gitmek istemiyordum. Bacaklarım titriyor, buna rağmen koşarak yanlarına gittiğimde ablamı polis arabasına bindirmek üzerelerdi. Polislerin beni durdurmalarına izin vermeden ablama sarıldım. "Abla ne oluyor?" Ablam benim gibi koyu kahve gözlerini kaçırdı, son iki yıldır kullandığı mavi lensler yoktu gözlerinde. " Bir şey olduğu yok. Galiba bir yanlış anlaşılma var. Sakin ol sen, hemen geleceğim!" Bunu demesiyle onu yaka paça polis arabasına bindirip gittiler. Ellerimi belimi geçen uzun siyah saçlarımdan hızla geçirdim. Etrafı dolu gözlerimle izledim. Çevremdeki insanların fısıldaşmaları kulağımı dolduruyor. Yazık kıza ya da iyi olmuş, sonunun böyle olacağı belliydi diyenlerle dolu. Başım dönüyor, nefesim kesiliyor. Çaresizim. Üç yıl önce yanımda ablam vardı şu an ise kimsesizim. Gözlerim son kez etrafı tararken gözüme karşı komşumuz olan Erdem'e takıldı. Her şey bu pislikle tanıştıktan sonra olmuştu. Ablam ondan sonra değişmişti. Sakin bir şekilde apartman duvarına yaslanmış, sigarasını içiyordu. Onu böyle görmek adeta beynime kan sıçrattı. Ona doğru koşar adım ilerleyip giydiği montunun yakalarından sarstım. "Allah senin belanı versin! Ne yaptınız ablama." Yüzünde pis bir sırıtış belirdi. " Ah Leyla ah! Hiç yakışıyor mu senin gibi terbiyeli bir kıza bu tavırlar." Mavi gözlerinde eğlendiği belli oluyor bu durumdan. Hala bana iğrenç bir sırıtışla bakıyor. " Bana bak pislik, ben biliyorum ablamı senin yüzünden polisler götürdü. Çabuk söyle. Ne yaptınız ona!" Gözleri dudaklarıma kayıp tekrar ona iğrenerek baktığım koyu kahve gözlerimde durdu. "Yakışmıyor o güzel ağzına bu laflar. Ayrıca ben de bilmiyorum. Şimdi tam öğrenmeye gidecektim ama görüyorum ki senin yüzünden gidemeyeceğim. O narin ellerin yakamı bırakırsa eğer ben de ablanın yanına giderim." Sanki hiçbir şey olmamış gibi bir de masum tavırlar sergiliyor. Kafayı yiyeceğim. " ABLAMA NE YAPTINIZ!" Bağırışımla sokak inledi. Bununla birlikte Erdem'in yüzündeki pis sırıtış tehlikeli bir tebessüme bıraktı yerini. İşte şimdi gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı. Ellerimi sertçe kavrayıp çekti ve ellerinin içine hapsetti. Ellerimi kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi. Beni kendine çekip kulağıma eğildi. " İkimiz de biliyoruz ki Doğa masum bir kız değil, öyle değil mi siyah fırtınam?" Midem bulanıyor. Mecazi anlamda değil gerçekten midem bulanıyor ve nedeni söylediklerinin haklı olması çünkü ablam artık masum değildi. " Şimdi ben ablanın götürüldüğü karakola gidiyorum. İstersen gel. Ama ben senin yerinde olsam gelirdim çünkü kuşlar Doğa'nın başının gerçekten belada olduğunu söyledi." Ellerini ellerimden çekmeden önce öptü ve yanımdan geçip arabasına gitti. Arabanın çalışma sesi kulaklarıma doldu. "Hadi ama siyah fırtınam, zaman aleyhine işliyor." Çaresizlik bence en kötü durum çünkü seni asla yapmam dediğin her şeyi yaptırabilecek bir durumda bırakıyor. Erdem'in arabasına binerken anlamıştım artık hayatımın eskisi gibi olmayacağını. Bazen hissedersin, içine doğar ya ben o aşamayı geçeli çok olmuştu. Görüyordum, ablamı içine alan bu kötülük beni yutacaktı...
Erdem arabayı sürerken kafamı cama yaslamıştım. Camdan dışarıyı izlerken bana eşlik eden gözyaşlarımdı. Kaç dakika böyle gitti bilmiyorum ama görüş açıma önü polis araçlarıyla dolu karakol gelince anladım geldiğimizi. "Polislere hiçbir şey söylemiyorsun. Ben bilgi alırken sen beni dışarda bekle! Gerçi ne biliyorsun ki ne söyleyesin." Evet. Dediği doğruydu ben artık ablam hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Erdem ile karakola girdik. O hemen polislerle konuşmaya gitti. Ben ise duvara yaslanmış bir şekilde oturmak için konulmuş sandalyelerden birine oturdum. Erdem'in dedikleri kulağımdan gitmiyordu. Ben bir şey bilmiyordum. Üç yıl önce evden okula giderken de bilmiyordum bir daha annemi göremeyeceğimi. Burası bana sadece o günü hatırlatıyor. Üç yıl önce ben lise sona giderken babam annemi öldürmüştü. Babam bir polisti. Aklıma her bunun gelişinde gülmek istiyorum kahkaha ata ata ama annemin yüzü geliyor gözümün önüne. O zaman sadece ağlıyorum.
Babam görevinde çok başarılıymış eskiden, annem hep anlatırdı babamın eskiden böyle olmadığını ve bu yüzden hala evli kaldığını söylerdi. Deşmemesi gereken bir dosyayı deşince babama iftira atmışlar ve meslekten atılmış. Ondan sonra bu olanları kendine yedirememiş ve kendini alkole vermiş. Tam bu dönemde doğmuşum ben. Annem müzik öğretmeniydi. Sesi çok güzeldi. Benim sesimde ona çekmiştir. Babam annemin sesine aşık olmuş ilk. Daha sonraları annemin hep sesini kesmesini söylemesine şahit oldum ben. Ablam babamı severdi ve bana belli etmek istemezdi. Aramızda altı yaş vardı ablamla benim ve o, babamın en güzel dönemlerini yaşamıştı. Bana hep annemin doğru söylediğini söylerdi. Acaba o canavarın annemizi öldüreceğini bilseydi de böyle söyler miydi? Ben hep biliyordum ve hiçbir zaman annem ve ablama katılmazdım. Çünkü ben babamın içindeki canavarı görmüştüm...
"Hey! Siyah fırtınam sana sesleniyorum sabahtandır." Erdem'in eli görüş açıma girmişti. Elini ittim. "Sana kaç defa dedim bana öyle seslenme diye... Neyse ablamın durumu nasıl?" Gözlerini kıstı. "Ablanı biri ihbar etmiş." Kaşlarım çatıldı. Ablamın neyini ihbar etmişlerdi ki? "Ne saçmalıyorsun sen! Biri gelecek salak saçma bir ihbar yapacak ve ablamı tutuklayacaklar öyle mi? Yok ya! Ne zaman gidiyoruz, ablamı niye yanında getirmedin?" Erdem yüzüme baktı, baktı, baktı ve sonunda kahkaha atmaya başladı. Dumura uğradım. "Kızım sen çok safsın ya! Sen gerçekten bir bok bilmiyorsun." Ablamın eski masum halinin kalmadığını biliyorum. Ama tutuklanacak kadar kirlenmemiştir değil mi? "Ablamı niye tutukladılar?" Korkuyorum. Cevaptan ölesiye korkuyorum. "Ablanı uyuşturucu satmaktan tutukladılar." Duyduklarımı sindiremiyorum. Zaten sindirilecek bir şey ortada yok! "Saçmalama, ne dediğinin farkında mısın?" Erdem kafasını salladı. "Ciddiyim. Neyse Alazlar birazdan burada olur. Senin yerinde olsam uslu bir kız olurum. Asi tavırların benim hoşuma gidiyor ama Alaz'ın özümseyebileceği bir durum değil." Tam ağzımı açıp sana da Alazına da başlayacağım diyeceğim vakit bir grubun bize doğru geldiğini gördüm. En önde Alaz şerefsizi hemen solunda abisi Atlas ve sağında da her yeri dövmelerle kaplı aşırı kalıplı bir adam olan İbrahim vardı. Arkalarında ise gotik tarzda olan Şirin ve onun yanında da Özlem vardı. Yine küçümseyen bakışlarla etrafa bakıyordu. Onları isim olarak tanıyordum. Ablamla eski yakınlığımız yoktu. Zaten ben ya üniversitede oluyordum ya da kafede. Ablam da benim eve geldiğim zamanlarda ya onlarla çıkıyordu ya da hiç eve gelmeyip yine onlarlaydı. Erdem önüme geçip Alaz'a selam verdi. Alaz geçiştiren bir edayla başını salladı. Gruptaki herkesin gözü bana kayıyordu. Haklılardı, berbat haldeydim. Biliyorum ama umurumda değil ben sadece ablamı kurtarmanın derdindeyim. "Abi paket düşmüş, biri onu ihbar etmiş. Bu demek oluyor ki bir hain var. Ben polisler alır almaz avukatı çağırdım zaten ama biliyorsun Doğa'nın sicil temiz değil, iftira gibi bir şeyi yemezler." Bir dakika ben daha şaşıramam dedikçe yenisi beni şoka uğratıyor. Ne demek sicil temiz değil ya! Erdem saçmalıyor. Her zamanki hali. "Ne demek sicil temiz değil ya! Benim ablam hiçbir zaman bir suç işlemedi. Kendinize gelin! Buradaki tek suçlular sizsiniz. Siz suç işlediniz ve bunu ablama yıktınız ama yemezler. Kim bu haltı yediyse temizleyecek!" Sinirden titriyordum. Herkes şoka uğramıştı. Biri hariç. Alaz tam da benden bu tepkiyi bekliyor gibiydi sanki. Alaz tek kaşını kaldırıp kehribar gözlerini bana dikti. "Diyelim ki aynen böyle oldu ne yapabilirsin küçük hanım?" Dişlerimi sıktım. "Karakoldayız. Polise şikayet ederim hepinizi teker teker." Bütün herkes gülmeye başladı. Alaz pisliğinin de sol dudağı kıvrıldı ve gözlerinde küçümseyici bir ifade oluştu. "Küçük hanıma bak sen! Tehdit ediyor beni." Gülüşü soldu, çenesi gerildi ve bana doğru eğildi. "Hadi git bakalım. Hadisene! Bak arkanda polis abilerin, hadi yürü. Yemez değil mi küçük hanım? Sen de biliyorsun ki ben olmadan değil ablanı çıkarmak, hapishanede bile yüzünü göremezsin. Şimdi o sesini kes, çoluk çocukla uğraşmaya gelmedim ben buraya." Sırayla yanımdan geçip gittiler. Erdem yanımdan en son gidendi. Ruh hastası öpücük atıp öyle gitti.
Sakin olmalıyım. Gururumu düşünemem şu an. Ablam önemli ve onun için birkaç saat bu pisliklere dayanabilirim. Ablam çıktıktan sonra ne olursa olsun su sefer onlarla takılmasına izin vermeyeceğim. Bu sefer kıyamette kopsa izin vermeyeceğim. Aklıma ablamla onlar yüzünden ettiğimiz ve ondan sonra bir daha onla yakın olmamızı engelleyen kavgamız gelmişti. Annem öldüğünde emekliliği tam dolmamıştı bu yüzden bize kalan maaş çok azdı. Zaten babamın bankaya da borcu olduğu için çoğu kesiliyordu. Babamın banka haricinde de baya yüklü bir miktarda borcu vardı. Eskiden oturduğumuz ev 3+1'di. Babamdan kalan borçları kapatmak için onu da satmıştık. Gerçi annemin öldüğü evde ne ben ne de ablam yaşamak isterdik zaten. Evi satıp borçları kapattıktan sonra biraz da olsa para kalmıştı. Annemin yatan emekli primiyle birlikte şu an oturduğumuz 1+1 evi almıştık. Bu ev, UÇURUM denilen Ankara'nın en tehlikeli sokaklarına yakındı. Zaten bu sayede bir ev alabilmiştik. Kimse oralara yakın yerlerde oturmuyordu. Ama yapacak bir şey yoktu. Paramız yoktu ve diğer yerlerde değil ev almak aylık kirasını bile bir zamandan sonra karşılayamazdık.
Kira vermiyorduk ama yine de annemin emekli parası bize yetmiyordu. Çünkü nerdeyse hepsini banka alıyordu. Ben anneme söz verdiğim için hep ders çalışıyordum ya da part time işler yapıyordum ama ablamın o zamanlar psikolojisi yerlerdeydi. Babam annemi onun gözü önünde öldürmüştü. Ben böylelikle az da olsa kafamı işlerle meşgul edip, hayatıma devam etmeye çalışıyordum ama ablamda bu yoktu. Ablam ilk zamanlar hiçbir şeye tepki vermiyordu resmen sadece benim hazırladığım yemeği yer tekrar uyumaya devam ederdi. Günler böyle geçiyordu. Bir zamandan sonra ablam tepki vermeye başladı. O zamanlar Erdem yeni taşınmıştı apartmana. Bir şey demedim çünkü mutluydum, ablam hayata dönüyor sanıyordum. Bu böyle bir süre devam etti. Daha sonra ablam onlarla geç vakitlere kadar dışarda takılmaya başladı. Bana onlardan bahsediyordu hep. Ben ise ev, okul ve iş arasında dört dönüyordum ama umurumda değildi çünkü ablam gülüyordu. Bir zaman sonra ablam pahalı şeyler giymeye ya da her istediğini almaya başladı. O dönem üniversite sınavına birkaç ay kalmıştı. Bana çalışmama artık gerek olmadığını kendisinin bir işe girdiğini söylemişti. Bu durumda bir süre devam etti. Açıkçası bu benim işime gelmişti çünkü çok yıpranıyordum. Bazı günler üç saat bile uyuyamadan okula oradan da kafeye gitmek ölüm gibi bir şeydi. Ders çalışmamı daha da arttırmıştım sınava son aylar kala çünkü biricik anneme sözüm vardı. Diş hekimi olmamı istiyordu. Ablamın ise doktor. Ablamın başına üçüncü mezun senesinde bu gelmişti. Zaten babam yüzünden iki yılda okula geç gönderilmişti ve ondan sonra onu bir daha ders çalışırken görmedim.
Ablamın çalışması bana mutluluk veriyordu çünkü eski neşeli hallerine dönmüştü lakin ne zaman ne iş yaptığını sorsam geçiştiriyordu ya da bizimkilerle ortak çalışıyoruz diyordu. Ablam pahalı çantalar takmaya ve pahalı kıyafetler giymeye başladı ve beni de giymeye zorluyordu ama ben istemiyordum. Üniversite sınavına girdikten bir hafta sonra ablam benim gibi upuzun saçlarını ( benim saçım siyah onun ise kahverengiydi) kesti. Çene hizasında kesmişti. Çok şaşırmıştım çünkü annem bizim saçlarımıza çok düşkündü. Ertesi gün ise saçlarını sapsarı yapmıştı. Nedenini sorduğumda böyle daha güzel olduğunu söyledi.
Benim üniversite sınav sonucum açıklandığı sıralar ablam lens takmaya başlamıştı. Mavi lensler, mini elbiseler, sapsarı saçlar artık ablamı tanıyamıyordum. Bunları elbette yapabilirdi lakin eskiden eleştirdiği ve yapmacık bulduğu şeyleri yapmasını saçma buluyordum. Yine de sesimi çıkarmadım. Bu dönemlerde üniversite kayıtları başlamıştı.
Benim üniversiteye başladığımın ikinci haftası dersten eve gelirken kestirme olsun diye UÇURUM 'un yakınında olan bir sokaktan geçerken Alaz'ı arabada bir kızla öpüşürken görmüştüm. Onu ablamla sevgili sanıyordum. Ertesi gün hocanın acil bir işi çıktığı için ders erken bitmişti ve ben de hemen eve gelmiştim. Anahtarla kapıyı açtığımda ablamla Alaz'ı salonun ortasında koltukta öpüşürken bulmuştum. Ablam hemen ayağa kalkmıştı. Alaz ise sanki hiçbir şey olmamış gibi koltuğun üzerinden ceketini alıp Erdem'in evine gitmişti. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. "Sevgili misiniz?" Ablamın ağzı kulaklarına vardı. " Evet, Leyla. O kadar mutluyum ki. O harika biri." O kadar harika biriydi ki ablamı aldatıyordu(!) "Emin misin?" Kaşları hafif çatıldı. Yüzündeki gülümseme biraz sendeledi ama bunu korumaya çalışıp kafasını hemen aşağı yukarı salladı. "Peki bundan onun haberi var mı? Çünkü dün Uçurum'un alt sokaklarında birinde bir kızla arabada öpüşüyordu." Ablamın gülün yüzü soldu. Yüzü kızardı sonra kaşlarını derinden çatarak bana sinirle baktı. " Beni mi kıskanıyorsun!" Az önce ablamın dediği şeyi yanlış duymuştum değil mi? "Saçmalama! Ben gördüğümü söyledim." Bana sağ kaşını kaldırıp kollarını göğsünde birleştirerek baktı. " Yanlış görmüşsün o zaman!" Bana değil o ne halt olduğu belli olmayan adama inanmayacaktı değil mi? "Abla kendine gel! Ben ne zaman sana yalan söyledim." Ablam bana inanırdı. Şu an şoktaydı, evet şoktaydı bu yüzden onu alttan almalıydım. " Özlem haklıymış. Bana hep bundan sonra kıskanılacak bir kadın olduğumu ve herkesin bundan sonra mutluluğuma çomak sokmaya çalışacakların söylemişti ama ben ilk darbenin kardeşimden geleceğini düşünmemiştim. Şu haline bak! Nankörsün, sayemde istediğin bölümü okuyorsun. Ben olmasaydım sen bu bölümü kazanamazdın. Dışarda sersefil olup sürterdin ancak!" Bu bardağı taşıran son damla oldu. "Ben evi geçindirip okumaya çalışırken burada oturup benim hazırladığım yemekleri yiyen kimdi acaba? Dur sen hiç zahmet etme ben söyleyeyim. Sen! Sen gezip tozarken yine faturaları ödeyip it gibi çalışan kimdi? Bendim! Benim de annem ölmüştü. Hani senin savunduğun birgün düzelecek diye bana savunduğun babacığın öldürmüştü. Belki de ben anneme o pislikten ayrılmasını söylediğimde sen anneme boş umutlar aşılamasaydın şu an annem yaşayacaktı. Ayrıca buradan bakılınca sürtenin kim olduğu belli oluyor!" Konuşmamın bitiminde evde bir tokat sesi yankılandı. Sol yanağımda hissettiğim ama kalbimi tetikleyen bir acı. Ablam bana vurmuştu! ABLAM BANA VURMUŞTU! Dudağımın solunda hissettiğim metalik tat, tokadının şiddetinin derecesini gösteriyordu.
Ablamda donmuştu. Yutkundum. Hayatımdaki en acı yutkunuşun annemin cenazesinde yaşadığımı sanırdım ama şimdiki niye canımı daha çok acıttı, bilmiyorum. Çantamı alıp kapıdan hızla çıktım. Erdem'in kapısının önünde Alaz ve Erdem vardı. Erdem gözleriyle yanağımı işaret etti. " Yazık oldu o süt gibi tene. Morarır o şimdi. İstersen bana gel, ben iyileştireyim." Yüzündeki iğrenç sırıtış midemin kalkmasına neden oldu. İkisine de iğrenerek bakıp çıkmıştım apartmandan. O gün ne kadar ağladığımı, eve gitmeyip üniversitenin kütüphanesindeki mescitte sabahlayışımı unutamam. Ablamdan saçma bir şekilde özür dilmesini beklediğim ama asla dilemediği o özür, benle ablamı aynı evin içinde yaşayan iki yabancıya dönüştürmüştü ve ben ablamı uzaktan sadece özleyebilmiştim. İki yıl sonra ilk kez sarılışımızın polislerin onu götürmeden önceki saniyelerde yapacağımızı bilmiyordum. Ben yine o üç yıl önceki liseli kız gibi hissediyordum... Ben yine hiçbir şey bilmiyordum.

VEDA SENFONİSİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin