5.BÖLÜM

58 6 5
                                    


    Depodan çıktıktan sonra Çemberde biraz yürüdüm. Sokaklarda gördüğüm şeyler gözlerimin kanamasını sağladı. Hangi aklıselim insan burada isteyerek dururdu ki? O kadar mutlu ve eğleniyorlardı ki asıl şaşırdığım da buydu. Alaz gibi birinin kuklası olan bu insanlar beni şoka sokuyordu. Ben Alaz'ı görünce kusmamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Düşüncelerimi bölen şey otobüs durağına geldiğimi fark etmemdi.
     Otobüs yaklaşık on dakika sonra geldi. Allah'ım ne olur yetersiz bakiye diye bir ses gelmesin! Ne olur! Korka korka otobüs kartını okuttum. Oh, çok şükür yetti! Ama bir daha otobüse binecek para kalmamıştı. Gerçi ben artık mapuslara düşmüştüm. Umarım koğuş ağası dizilerdeki gibi bana donunu yıkatmazdı. Neyse Alazdan iyidir.
    Kaç dakika geçti bilmiyorum ama bizim sokağın başındaki durağa gelmiştim. Uçurum, Dip ve Çemberde hayat gece başlardı. Gündüzleri sokakları sakindi. Bu yüzden otobüsleri gündüzleri bomboştu. Ay çok üzüldüm(!).
    Evin önüne geldiğimde herkes bana bakıyordu. Galiba biri taşınıyordu. Bir dakika! Kamyona konulan koltuk bizim evdekine benziyor, televizyon ünitesi de aynısı. Lan! Bunlar bizim evin eşyaları. "NE YAPIYORSUNUZ SİZ YA! BIRAKIN EŞYALARIMIZI! BIRAK DİYORUM! BIRAKKK!" Tabiri caizse adamlar beni bir taraflarına takmadılar. Ben şaşkın şekilde etrafıma bakıyordum. Bütün mahalle bizi izliyordu. "Siyah fırtınam, sen ne kadar fenaymışsın kız!" Erdem buradaydı. "NE OLUYOR BURADA YA!" Erdemin yüzünde yine tehlikeli bir sırıtış oluştu. "Alaz ALTUNEL AŞ. SUNAR!" Kahkaha atmaya başladı. "Ne!?" Fısıltı şeklinde söylediğim onu daha da güldürdü. "Ne değil kız, zurna! Ay gülmekten öldüm. Siyah fırtınam estin, gürledin, şovunu yaptın, aferin ama demedin mi Alaz bunun bedelini bana ödetir? Sen gerçekten rahat rahat şafak sayacağını mı sandın? Ama yine de güzeldi. Gerçekten tebrik ederim!" Ne diyor bu ya! "Haa bu arada evine haciz geldi haberin olsun! Artık nur topu gibi evsizsin. Vatana millete hayırlı olsun!" Erdem elimi sıkıp sallayıp gitti. Ben donmuştum. Kafamı kaldırdığımda Selim Beyle birlikte birkaç adamın daha indiğini gördüm. Selim Bey beni fark edince yanındaki adamlarla konuşmasını kesip yanıma geldi. "Leyla sen ne yaptın!" Ben hiçbir şey yapmadım diyeceğim de anlamsız duracak. "Ablamın borcu varmış. Nasıl oldu bilmiyorum ama kefil beni göstermiş. Yani kefil olduğum için ben hapse gireceğim sadece." Selim Bey beni geçiştiren bir el hareketi yaptı. "Leyla sen ne diyorsun? Ben zaten bunları biliyorum. O evrakları hazırlayan benim. Ben Alaz Beye ne yaptığını soruyorum?" Ne kadar da önemsiz bir detay(!). "Size diyorum, beni dinlemiyorsunuz. Ben bir şey yapmadım!" Selim Bey beni kınayan bakışlarıyla süzdü. "Öyle mi? O zaman neden üç saat önce Alaz Bey beni arayıp maddi olarak bütün her şeyinize el koymamı isteyip ablanın davasından çekilmemi emretti. Sen ne yaptıysan çabuk Alaz Beyden özür dile! Her şeyi geçtim ablanın hapishanede korumasız yaşayabileceğini sanıyor musun sen?" Alaz bunu yapmamıştır değil mi!  Her şeyi geçtim onun ablamla ilişkisi vardı. Ablam ona âşıktı. O ise ablamı resmen ömür boyu hapse mahkûm etmeye gönlü razı geliyordu. "Bizim başka avukat bulmaya paramız yok! Nasıl bırakırsınız davayı?" Ellerim titriyor. "Daha bırakmadım da mesela avukatlık değil zaten! Bak Leyla! Ablanın sicili sorunlu derken sadece kavgadan bahsetmiyorduk. Nasıl söylesem? Ablan hep belalı ve güçlü insanlarla sorun yaşadı. Onu onlardan koruyan Alaz. Alazın ismi, Alazın gücü... Eğer benim Doğanın avukatlığından çekildiğim öğrenilirse ki emin ol burada haberler ışık hızında yayılır, ablana rahat vermezler. Doğanın bunlarla başa çıkabileceğini düşünüyor musun? Şu an söylediklerimi hafife alıyor ya da sana abartı geliyor olabilir belki ama Doğa senin düşündüğün ya da inandığın masum ablan değil! Onda mühür yok!" Kaşlarım çatıldı. "Ne mührü?" Selim Bey sanki söylememi gereken bir şeyi söylemiş gibi irkildi. "Neyse benim işlerim var! Sen ne yap et Alaz Beyi ikna et! Yoksa Doğayı orada yaşatmazlar!" Bunu deyip gitti. Ben ise eve gidip kendime bir valiz hazırladım. Adamlar eşyalarımızı götürürken kitaplarımı, kıyafetlerimi ki zaten fazla bir kıyafetim yoktu, annemle olan çerçeveli fotoğraflarımızı da alıp evden çıktım. Artık evsizdim. Sokağın başındaki çocuk parkına gittim. Salıncağın yanına valizi koyup salıncağa bindim. Hafif hafif sallanmaya başladım. Düşünmem lazım. Anladığım kadarıyla ablam tutuklanacaktı ve onu en kısa sürede çıkarabilecek tek kişi Alazdı. Alaz beni polislere ihbar etmemişti. Çünkü o şeytana, tutuklu olan bir Leyla iş görmezdi. Ama bu bel altı oynamayacak olduğunu göstermiyordu. İşin kötü tarafı bu başlangıçtı. Ablam Alaza âşıktı ama Alaz onu sadece çalışanı olarak görüyordu. Bu da demek oluyordu ki Alaz ablam üstünden bana hamleler yapacaktı ve bunun bir sınırı olduğunu düşünmüyordum. Aklıma Selim Beyin söyledikleri geldi. Ablam belalı tiplerle düşmandı. Ablam ne yapmaya çalışmıştı bilmiyorum ama yaptığı şeyler tek kendi hayatını değil benim hayatımı da mahvetmişti.
    Hayallerim vardı benim. Diş hekimi olacaktım. Birkaç yıl para biriktirip kendi kliniğimi açacaktım. Şu anki halime bakıyorum. Sokakta kalmıştım. Ben kara kara düşünürken gözüme araba farının ışığı geldi. Araba durmuştu ama uzunları yakmıştı ve ben resmen şu an kör olmuştum.
"Önüne bari bir bez açsaydın siyah fırtınam!" Bu Erdemdi. "Atla hadi! Alaz aşkım çağırıyor." Gitmek istemiyordum ama mecburdum." Ayağa kalktım. Erdem farları kapatmıştı. Arabanın yanına kadar valizi sürükledim. Arabanın yanında beklemeye başladım. "Ne bakıyorsun binsene!" Yanımdaki valizi işaret ettim. "Heee" diye saçma bir ses çıkarıp arabada bir düğmeye bastı. Bagaj açılmaya başladı. "Hadisene kızım! Hızlı ol." Tabii ki de Erdem valizim için bana yardım etmezdi. Bagajın önüne geldim. Kitaplar valizimi o kadar ağır etmişti ki bir iki defa kaldırmaya çalıştım olmadı. Bu sırada Erdem kornaya bastı. Ayy yeter be! Bütün gücümle valizi kaldırıp adeta Seyit Onbaşı gibi valizi bagaja yerleştirdim. Bütün gücümle bagajın kapağını kapattım. Araba sallamasıyla Erdemin "OHA!" diye bağırması bir oldu. Arabanın ön koltuğuna binerken de kapısını aynı şiddette kapattım. "Kızzz! Bu araba ne kadar pahalı biliyor musun?" BİLMİYORUM, BİLMİYORUM. ÇÜNKÜ FAKİRİM BEN, diye bağırmamak için zor tuttum kendimi. "Kızzz, sana diyorum! Neyse bak bana! Sen neden itiraz etmeden hemen bindin?" Hayat bana sanki başka seçenek sunmuştu da ben koşa koşa Alaza gidiyordum. Ya sabır! "Ne yapayım?" Erdem tek kaşı havada beni süzüp önüne döndü. "Gerçi sen de haklısın! Uçurumda bu saatte dışarıda kalacağına genel eve git daha güvenlidir." Dediği maalesef doğruydu. Arabayı çalıştırdı ve biz yola çıktık.
    Ablamın yarın mahkemesi vardı. Ben sabah resmen Alaza başkaldırmıştım. Köpekbalığının artık bana saldırma amacında eğlenmek değil, intikam almak vardı. Sabah yaptıklarım başkalarının kulağına gittiyse ki gitmiştir artık mesele başka boyut kazanmıştır.
    Alaz bir kraldı ve ben kralın tacının oynamasına neden olmuştum. Eğer Alaz sadece üniversitede okuyan bir kıza bile sözünü geçiremiyorsa bu kralın tahtına zarar verirdi. Ben Alazı tanımıyordum. Buna rağmen adım kadar iyi bildiğim bir şey varsa Alaz bana öyle bir şey yapacaktı ki herkes krala başkaldırmanın ne kadar büyük bir cezası olduğunu görecekti.
      Erdem sabahki deponun önünde durdu. Beraber indik ve yürümeye başladık. Azrail'ime doğru gidiyordum. Depoya yaklaştıkça hafif bir müzik sesi vardı. Caz tarzında hafif bir şarkıydı. İbrahim ve Şirin gülerek sohbet ediyorlardı. Özlem elindeki dergiyi okuyordu. Büyük ihtimalle moda dergisiydi. Alaz ve Atlas ise bilardo oynuyordu. Mesutta onların yanında durmuş Alaza bir şeyler anlatıyordu. Benim geldiğim anlaşılınca bir anda ortamda bir sessizlik oluştu. Sadece müziğin hafif esintisi kaldı. Alaz bilardo oynamaya devam etti. O hariç herkes bana bakıyordu. "Külkedisini getirdim patron!" Erdem eliyle asker selamı verip koltuklardan birinin üstüne atladı. Kimse bir şey ne söylüyor ne de bir harekette bulunuyorlardı. Sadece Alaz bilardo oynamaya devam ediyor ve atacağı topa göre yer değiştiriyordu. "Beni buraya susmak için mi getirttin!" Umursamadı bile. Oynamaya devam etti. "Sana diyorum!" Zaten kendimi kötü hissediyorum bir de hiçbir şey yapmaması beni iyice geriyordu. "Günün nasıl geçti?" Gerçekten bana bunu mu soruyordu? Kaç dakika sonra konuşup sorduğu soru trajikomikti. "Hayatımın en güzel günüydü(!)" Sesimdeki alay bariz ortadaydı. "Günün nasıl geçti?" Kaşlarım istemsizce çatıldı. Aynı soruyu niye sormuştu ki? "Sen benle dalga mı geçiyorsun?" Benim sinirle konuşmam umurunda bile olmadı. Bilardosunu oynamaya devam etti. "Günün nasıl geçti?" Sakince bu soruyu üçüncü defa daha sorması bir şeyin peşinde olduğunu gösteriyordu. Herkes sanki nefeslerini tutmuştu ve sadece ama sadece pür dikkat bizi izliyorlardı. "Evime haciz geldi. Daha doğrusu sen yolladın. Ayrıca Selim Beyin yarın ablamın avukatlığından çekileceğini öğrendim, yani benim için bok gibi bir gündü normal olarak!" Alaz geldiğimden beri bir kez bile yüzüme bakmamıştı ta ki ben konuşmamı bitirene kadar. Alaz elindeki istakayı bilardo masasının üstüne koydu. Dikdörtgen masanın bana taraf olan uzun kenarına yaslandı. Kollarını önünde bağlayınca belirgin olan kol kasları daha da belirginleşti. "Yorucu bir gün geçirmişsin ama neden böyle bir gün geçirdiğini hala anlayamamışsın. Anlasan benimle hala böyle konuşmaman gerektiğini bilirdin! Siz iki kardeş hiçbir zaman durmanız gereken yeri bilmediniz. İş yaptığınız hataların bedelini ödemeye gelince de utanmadan bir de karşı çıkıyorsunuz! Ne bekliyordun? Sen burada ergence artistliğini yapacaksın, eee sonra sadece hapis yatarak bu işten kurtulacağını düşüneceksin! Öyle bir dünya yok! Benim zararım karşılanacak! O kadar aptalsın ki acıyorum sana. Bir böcek kadar değerin yok! Bu kadar dik başlıydın madem bunu ablana yapacaktın şovunu! Ablanın neler yaptığı ortada. Hiçbir vasfı olmayan birinin öyle bir hayat yaşaması normal değildi. Neden ablanı durdurmadın? Sana diyorum! Cevap yok, sessizlik. CEVAP VER!" Bağırmasıyla sıçradım. Artık kolları göğsünde bağlı değildi. Sinirlenmişti. Boynundaki damar belirginleşti. "Neden konuşmuyorsun!" Evet, neden konuşamıyordum. Adeta donup kalmıştım. "Peki, bu sorulara cevap yok! Asıl soruya geçelim o zaman. Paramı bana nasıl ödeyeceksin!" Yutkundum. Boğazım acımıştı yutkunurken. Alaz bana o kadar sert bakıyordu ki ne yapacağımı bilmiyordum. Şu an depoda büyük bir sessizlik hâkimdi. Tek ses müzikti. Müzik, tabii ya! Şarkı söyleyebilirdim. Yıllar olmuştu söylemeyeli ama yapabileceğim bir şey yoktu. Buradan güzel bir şekilde para kazanabilirim. "Bir kere ablam eve erken gelmişti. O aralar aramız iyiydi. Seninle yani sizinle birkaç aydır tanışmıştı. Senin barlarının olduğundan bahsetmişti. Barlarının çok ünlü olduğunu ve sahneye çıkardığın müzisyenlerin çok iyi olduğundan bahsetmişti. Sonrada senin onlara çok iyi paralar ödediğinden bahsetmişti." Durdum. Herkesin kaşları çatılmıştı. Alazın gözleri kısılmıştı. Tekrardan yutkundum. Şarkı söylemek benim için zordu. Babamdan sırf şarkı söyledim diye evde kaç defa dayak yediğimin sınırı yoktur. Ben de en sonunda şarkı söylemeyi bırakmıştım. Şimdi tekrar şarkı söylemek benim için garipti. "Ben şarkı söylerim barlarının birinde. Hem sen paranı da alırsın!" Herkes şoktaydı. Doğruyu söylemek gerekirse ben de şoktaydım. "Ya, sen kimsin de Alazın mekânlarında şarkı söyleyeceksin? O kadar za..." Alaz eliyle Özlemi susturdu. "Sen şarkı mı söyleyebiliyorsun? Doğa bundan hiç bahsetmemişti." Bahsetmezdi. Çünkü bununla ilgili güzel anılarımız hiç olmamıştı. "Gerçekten sesimi beğenirler." Alaz sağ elini çenesine koyup kaşıdı. "Diyelim ki sesin güzel ki zannetmiyorum sadece şarkı söyleyerek kısa zamanda benim paramı ödeyemezsin. Yetmez!" Başka ne yapabilirdim ki? Kafamı eğdim o sırada gözüme koltukların ortasındaki sehpada beyaz bir paket gözüme çarptı. Hemen İbrahimin önünde olan minik pakete bakarken İbrahimle göze göze geldik. İbrahim neye baktığımı fark edince paketi alıp deri ceketinin iç cebine koydu. Ablam kuryelik yaptığı süre boyunca iyi para kazanıyordu. Ben de borcu ödeyene kadar çok kısa bir süreliğine yapabilirdim.       
   Ben şu an ne düşünüyordum ya! Ama çaresizdim. Alazın önüme getirdiği sözleşmede onun bana istediğini yaptırabileceğini kabul ettiğime dair bir madde vardı ki bunun sınırı yoktu. Alazın sınırı yoktu. Bunu yapmaktan başka çarem yoktu. Denize düşmüştüm. Köpekbalığından kaçmak için gerekirse yılına da sarılırdım.
    "Ablam sana kuryelik yapıyordu. Ben de yaparım. Borç kapanana kadar. Gündüzleri teslimat yaparım, geceleri şarkıcılık. Böylelikle kısa sürede borcun kapanır ve bir daha beni karşında görmezsin. Bak! Bana imzalatmaya çalıştığın sözleşme benim ölüm fermanım olur. Ben hayatım boyunca kimse boyun eğmedim, eğemem. Ama sana sunduğum teklif ikimiz için de kazançlı. Sözleşme istiyordun öyle değil mi? Tamam işte al sana sözleşme. Kısa bir süreliğine patronum olursun. Sen paranı alırsın ben de senden kurtulmuş olurum. Mutlu son! Sana karşı yapabileceğim başka hiçbir şey yok! Yapmam da zaten. İstersen öldür umurumda değil ki sen bu durumda yine paranı alamıyorsun, ben bunlardan başka bir şey yapmam!" Konuşmamı bitirdiğimde derin bir nefes aldım. Ancak bu kadar kirlenebilirdim. Lütfen kabul etsin, lütfen! Bir kere hayat bana gülsün, sadece bir kere! "Tamam. Yarın Erdem seni alır, getirir mekâna. Ondan sonrada teslimatlara çıkarsın. Sana ve ablana gösterebileceğim başka tolerans olamaz!" Derin bir nefes almıştım. "Saçmalık! Alaz bu kim ki hem şarkı söyleyip hem de dağıtım yapacak! Girsin işte hapise! Boş ver onu, beni di..." Özlemin sözünü bölen Alazın ona bakışlarıydı. "Ablamı korumaya devam edeceksin öyle değil mi? Selim Beye ablamı savunmasını söyleyeceksin değil mi?" Alaz beni baştan aşağı süzüp ağır ağır kafasını salladı. "O zaman artık gidebilirim bir sorun kalmadığına göre. Erdem valizimi çıkaracağım. Arabanı açar mısın?" Alaz tek kaşını kaldırdı. "Evin yok şu an. Nereye gideceksin?" Beni tek bırakmayacak bir kişi vardı. Batuhan... "Bu seni ilgilendirmez!" Alazın kaşları çatıldı. "Ben senin patronunum! Karşında kimin olduğunu unutma!" Adeta tıslamıştı. Ona boyun eğmemem onu çıldırtıyordu. "Teknik olarak yarında itibaren patronumsun. Bu da şu an senin dediğini yapmayabilirim demek oluyor. Erdem?" Alazın gözünde anlık nefreti gördüm. Hemen yine yüzüne maskesini takmıştı. Şu an ifadesizdi. Erdem, Alaza bakıyordu. Onun emirine göre hareket edecekti. "Valizin Erdemde kalsın! Yarın evine döneceksin!" Yani evimizi bize verecekti. "Evimizi bize geri mi vereceksin?" Alaz güldü. "Kiracım olarak geri dönebilirsin. İstersen başka evde bakabilirsin ama sanmıyorum parası olmayan birine emlakçıların ev vereceğini. Dediğin gibi yarından itibaren bana çalışacaksın! Maaşın olacak. Oradan kirayı ödersin. Neyse yarın bunları konuşuruz. Şimdi nereye gidiyorsan git. Çocuk bakıcılığı bunaltıyor beni!" Bunu demesiyle Özlem küçümseyici bir şekilde güldü. Gözlerimi devirip deponun çıkışına doğru gittim. Cebimdeki kapattığım telefonu açtım. Batuhandan bir sürü mesaj ve arama vardı. Bu beni gülümsetmişti. Bu hayatta birinin seni merak etmesi güzel bir duyguydu. Batuhanı aradım. Çaldı, çaldı, çaldı. Tam kapatacakken cevap verdi. "Leyla! Sen neredesin? Aklım çıktı. Telefonunda kapalıydı. Sana bir şey oldu sandım." Gülümsem büyüdü. "Sakin ol! Dedim ya sana hastayım diye ondan kapalıydı." Rahatlamaya benzer bir ses geldi karşı taraftan. "Şu an iyisin değil mi?" Hayır! Evsizim. Utanmanın ya da çekinmemin bir anlamı yoktu. "Batuhan senden bir şey rica edebilir miyim?" "Tabii ki de! Sorman hata prenses!" Daha çok külkedisine benziyorum ama neyse. "Gelip beni alabilir misin?" Bir hışırtı sesi geldi. "Alırım tabii de sen gerçekten iyi misin?" İyiyim. Sadece Uçurumun kralının radarına girdim. "İyiyim. Gelince uzun uzun anlatırım. Şu an Çemberdeyim. Konum atarım şimdi." Çocuk şoka girdi. Haklı da Çemberin nasıl bir yer olduğunu bilmeyen yok! Ben ise bu saatte çok normalmiş gibi davranıyordum. "Batuhan?" Çocuk telefonu yüzüme kapatmaz umarım. " Iıııı.... Şey... Buradayım! Sen konumu at geliyorum." "Tamam!" deyip telefonu kapattım ve Batuhanın gelmesini bekledim.

VEDA SENFONİSİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin