Gülüşmeler. Anlamsız, ancak vazgeçilmez sohbetler, haybeye sorulan sorular, can sıkıcı şakalar. bu neslin tamamına yayılan bu koca sosyal virüs insanları içten içe çürütüyor, düşünmeyi bilmeyen ilkel varlıklar haline getiriyor yavaş yavaş.
"Hoo, kime diyorum?"
Benimle konuşmaya çalışan çocuğun yüzüne bakıp "anlamadım?" der gibi başımı iki yana sallıyorum, birkaç saniye bakışıyoruz. Vermek istediğim mesajın (Konuşmaya halim yok) alındığından emin olduktan sonra ağzımı bile açmadan telefonun kapalı ekranına bakmaya geri dönüyorum. Zaman geçirmek istediğimden değil, çocuk beni rahat bıraksın diye.
Çocuk mesajı alıyor. "neyse, görüşürüz" diye mırıldandıktan sonra kalkmaya yelteniyor, benden bir tepki bekliyor. Hafiften gülümseyip başımı sallıyorum, tatmin olmuş gibi: Omzuma iki defa dokunup dışarıya doğru yürüyor. Arkasından bakarken fark ediyorum, ne bulunduğum ortamları ne de konuştuğum insanları bir kez olsun incelemiyor muşum. bu çocuğun saç rengi neydi? Hatırlamıyorum. kıyafetleri? bakmadım. Peki gözleri? Bir dahaki sefere artık. Sıkılıp etraftaki insanlara da kısa bir göz gezdiriyorum, tanıdık var mı diye. Kantin sırasında kaynak yapmak için saf birini arayan düşünceli gençlerin yavaş hareketlerine dalıp hiçbir şey düşünmeden birkaç dakika bekliyorum, sonra onlardan da gözümü ayırıp duvarlara çeviriyorum. Duvar kağıtlarını mı değiştirmişler? Tamam, acınası durumdayım.
Başımı önüme eğip kahvemi karıştırmaya başlıyorum. son yudumları da içip kalkmayı düşünürken başımı kaldırıyorum, karşıma çoktan oturmuş olan kızı görüp hafif tırsıyorum. Ne zamandan beri oradasın? Kız dik dik bana bakıyor, Cidden şu anda birini benimle konuşmaya itecek kadar acınası mı duruyorum?
Kız bakmaya devam ediyor. Birini bekliyordur diye gözümü kaçırıyorum, hayır bana bakıyor, hıç hareket etmeden. Utana sıkıla telefonu açıp iki uygulamaya giriyorum. bu da olmadı. Bu kız niye sadece bakıyor? Konuşsana? Telefondan başımı kaldırmadan kahvemden derin bir yudum aldıktan sonra ağzıma gelen telve tadıyla bardağı elimde buruşturup kenara koyuyorum.
Kız HALA dik dik bakıyor. oturduğundan beri gözünü bir kez olsun kırpmadığına yemin edebilirim. Bu kız benden de sorunlu. Birini mi bekliyorsun? diye mırıldanıyorum, kafasını hafifçe iki yana sallıyor. Bir şey bekleme sırası bana geldi sonunda. Hadi bakalım, Sen konuşmadan gözünü suratından ayıran en adi. Kızı inceliyorum, olgun bir kız, ama yaşı pek büyük değil gibi. Kısa, kahverengi saçları ince telleriyle çok bakımlı duruyor, yüz hatları zayıf olsa da fazlasıyla güzel bir kız. Peki bu kızın benimle ne işi var? Konuşursa göreceğiz.
Sadece tanışmak istedim, diyerek gülümsüyor.
Kesinlikle bana acıyor. Bu histen nefret ediyorum.
Ben de ona gülüyorum, "O kadar berbat mı duruyorum?" diyerek. Kız anında modunu değiştiriyor, ciddi bir surat takınıyor. Ne dediğimi anlamamış gibi. Tabi anlamayacak, açıklama yapmam gerekiyor ama anlamaz; bir şeyler uydurup oyun oynamaya da hiç halim yok. "Boş ver, şakaydı."
Kız susuyor, söylediğim şeyi sindirmeye çalışıyor gibi. Cesur kız. Kızlarda aracı olmadan bir çocukla konuşmak zor olmalı, çoğu kız bir çocukla tanışmak için bir ton sebep ve aracı denediğine göre zordur herhâlde. Tavırları da özgür duruyor, kesinlikle tamamen zıttım. Bu kızla alakam olmaz; ama gelmiş karşıma oturmuş bir kere, yapacak bir şey yok. İdare et.
Sohbet başlatmazsam kızın ne rahat vermeye ne de konuşmaya niyeti yok, bu yüzden "Ee, seni bu masaya çeken şey ne?" diye soruyorum. Omuz silkip kafasını hafif yana yatırıyor.
"Hiç, aynı çevreden sıkıldım. Öylesine konuşmak için birini arıyordum. Maksat değişiklik." benim gibi her şeyden sıkılan biri daha ha? Nedense hiç ilgimi çekmedi. Şimdi ben ne diyeyim bu kıza? Kızı tanımıyorum, soğuk yaparsam pek etkileneceğini sanmıyorum. Arkadaşları da var biliyorum, daha önce defalarca gördüm. Sohbet gruplarının merkezine alınan bu kız asla yalnız kalmaz.
Hafiften gülümsüyorum, "Açıkçası ben pek değişiklik arayışında değilim." Öyle mi söylenir o? ayı. Hadi döndür şimdi döndürebilirsen.
"Zaten bir yandan sınavlar, bir yandan iş, para, Gelecek kaygısı derken yoruluyorum, bir şeye ayrıca zaman harcamaya pek vaktim yok." pek iyi değildi ama aferin. Devam et. Henüz kurtulmuş değilsin. Ya da boşver. Kız tatmin olmuş gibi.
Kız sürekli gülüyor, ettiğim her kelimeden sonra daha da derin bakıyor. Fazlasıyla renkli hayatımda bir de pembe renk -aşk- eksikti bak, iyi oldu.
Şaka bir yana pek ilişki insanı olduğumu söyleyemeyeceğim. Kendi geçmişimle kızı yargılamamam gerektiğini bilsem de bir ilişkiyle uğraşacak zamanım da isteğim de yok. Hayatta aşka yer vermek her insana iyi gelmiyorsa demek.
Aşkın bir şeyleri değiştirdiği kesin, ama insanların genelde bu duygunun neyi değiştirdiği hakkında hiçbir fikri olmaz. Kimi aşkı hoşlantıdan ibaret basit bir duygu olarak görür, kimi hayatın anlamı, kimi ise tanrı inancı. Bazıları hayatın merkezine koyar bu duyguyu, bazıları yer kaplamasını istemez hayatında.
Çoğu kişi de korkar bu duygudan. Bu tür insanlar kendilerini dıştaki insanlara bir kale gibi kapatmıştır, hayatına alacağı kişileri sadece kendileri belirlemek isterler. Ama aşk onlar için vazgeçilecek veya reddedilecek bir şey değildir. Kalenin kapıları aşık oldukları kişilere hep açıktır, seçemezler. Bu yüzden aşkı sevmezler, aşk yakasını bırakmaz insanın. Bu tür insanların korkuları onlar fark etmese bile bu kişilerin bindikleri aşk gemisini daha çok iter okyanusun ortasına. Kıyıdan uzaklaştıkça heyecanlanır, mutlu olurlar okyanusta yeni şeyler keşfettiklerine, fakat geminin altındaki koca kırığın sızdırmaya başladığını fark edemezler. Gemi alabora olduğunda; okyanusta balık olup yüzmek yerine ya kaybetmekten korkup kuş olmayı, suda uçmayı denerler; ya da umut etmeyi bırakıp birilerinin onları ellerinden tutup o okyanustan çıkarmasını beklerler. Genelde kimse de gelmez, yüzmeyi acı yolla öğrenip kendileri kurtulurlar.
Kıza hiç seni o gemiye bindiresim yok demeye yelteniyorum, son anda tutuyorum kendimi. İstemsizce sırıtıyorum: Kız da bana gülümsüyor. Yanlış anladı. Bu iş uzadıkça geriliyorum, çünkü sohbet ne kadar uzarsa bağ kurması o kadar muhtemel. Soğuk yap, ya da direkt söyle.
Söyleyemedim.
Belki hiç sevmemiştir, gerçekten sadece sohbet etmek istiyordur. Umarım.
Eve dönüyorum, bu defa yürüyerek. Hayat telaşında kendini dahi unutan zamane insanlarının hayatlarını anlamlı kılan kutsal varlık güneş, onca insanı karanlığı gömmeye hazırlanırken bu gün içerisinde bana son kez dokunarak ısıtıyor içimi. Kimsenin ona bakmasına dahi izin vermeden hayatı anlamlandırmasını sağlayan Güneş. Dünyanın varoluşundan benim gereksiz hayatımın başlangıcına kadar her şeye şahit olup sesini dahi çıkarmayan; Ona milyonlarca insanın arkasını dönmesine, yüzüne bakanların da küfür etmesine rağmen asla istifini bozmadan bizi, yaydığı materyal hayatı kesinlikle hak etmeyen dünyayı ısıtmaya devam eden Güneş. Bize hayat verdiğini bilmemize rağmen değerini bilemediğimiz Güneş. Peki ailemiz? ailemize de aynı şekilde davranmıyor muyuz? Kafa yormak, kendimiz toparlamak lazım, hele bu karmaşık dönemde.
Eve girerken yorulan bacaklarımı ve düşüncelerimi bir kenara bırakıp anahtarlarımı elime alıyorum, anahtarı deliğe sokmaya yeltenene kadar kapının açık olduğunu fark edemiyorum.
Kapı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Kaçıncı Hayat? (Yeniden)
General FictionTekrar Başlayalım Mı? 'istersen gel seninle içindeki sayısız hayata bir defa daha tercüman olalım. ama öyle bir iki kelimeyle değil, sahip olduğu her şeyiyle. her bir hayatın yaşadığı yaşattığı, kazandırdığı kaybettirdiği her şeyiyle. bu hayatı özel...