Dört

9 1 0
                                    


İçeriden gelen tanıdık kokuyla aklıma gelen bu düşüncelerin zamanı olmadığını fark edip bu cümleleri bir kenara itiyorum, ve kokunun sebebini hatırlamaya çalışıyorum. Her zaman duyduğum bir koku olduğuna yemin edebilirim, ama hatırlayamıyorum.

İçeri giriyorum, her şey olması gerektiği kadar monoton. Annem kapıyı açık bırakmış. Son zamanlarda iş yerinde yaşanan maaş problemleri yüzünden çıkarılan görevlilerin işlerini annem yaptığından fazlasıyla yoruluyor, en azından ben öyle biliyorum. Hırkamı vestiyere asmak için çıkarırken evde annemin olup olmadığı merakıyla "Ben geldim" Diye bağırıyorum, ama cevap gelmiyor.

Normalde babam bu saatte şirkette olur, annem de Müşteri hizmetleri işi gereği belirli günlerde evde değildir. Son zamanlarda mesai saatleri çok değişiyor, yetişemiyorum.

Üstümü değiştirirken acıktığımı fark edip tencerede beni bekliyor olan yemeği görmeye gidiyorum. eve gelene kadar çok bekletmemişimdir umarım. odamdan çıkıp mutfağa yöneliyorum, yaklaştıkça eve girerken duyduğum koku netleşiyor, içeri girdiğimde ise gelen kokuyla görüntü belli belirsiz bütünleşiyor.

ama o koku yemek kokusu değil.

Anne?

♤○♤○♤


Gözlerim önümde yatan tanıdık cesede kenetlenmişken midemde ansızın oluşan boğumlanma yüzünden öne eğilmek zorunda kalıyorum. O benim annem. Hayatım boyunca hep etrafına yaşam sevinci yayan kadın. Beni doğuran, her zaman seven, asla bımayan kadın. Bir başkasının canını kendi canından çok önemseyebilecek ruha ve cesarete sahip olan her anneden biri bu kadın

Ve o kutsal ruh artık yok mu? Hareket edemiyor, Gözlerimi cesetten ayıramıyorum. başına oturmuş öylece olanları kestirmeye çalışıyorum. Baktıkça içimi ısıtan gözleri artık bomboş birer küre gibi duruyor. Buz gibi vücuduna dokunurken titreyen ellerim, tam 17 yıl önce ona can veren kadına ihanet edip bir yabancıymış gibi tepki veriyor. Yapma. O annem. Hem hala eskisi gibi? bir şeyi yok. Sadece

o sadece öldü.

İçimde hızla yok olan binlerce duygunun acı çığlıklarını iliklerimde hissederken hareket dahi edemiyorum. Bağıramıyorum. Ağlayamıyorum. Karşımda yatan cesede sarılıp saatlerce ağlamak, yalvarıp yakarmak istesem de yapamıyorum.

"Anne" diyemiyorum.

lütfen uyan anne.

ben konuşamıyorum, ama duyuyorsun biliyorum.

Ölmene hazır değilim anne yalvarırım uyan

yapamam

o kadar gücüm yok

sensiz hareket etmeye güç bulamıyorum

ben hala buradayım

arkanda bıraktığın onca anı da burada benimle anne

onlar gözlerindeki ışıltıyla beraber yok olmadı

onlar beni yaşatarak öldürüyor anne lütfen geri dön..

Gözlerimden geldiğini fark etmediğim yaşlar, üstüne eğildiğim kuru ve soğuk bedenin üstüne dökülürken kendimi toparlamam gerektiğini fark edip ayaklanmaya çalışıyorum, ancak kenetlenen vücudum bu defa da bana ihanet edip yabancı gelen o vücudu bırakmamaya direniyor. İçimde bir şeylerin öldüğünü hissederken son bir gayretle dizimin üstünde doğrulup mutfak girişinde düşürdüğüm telefonumu alıyorum, titreyen ellerimle 112 tuşlayıp hoparlöre alıyorum, ancak daha fazla dik durmaya gücüm yetmiyor ve yere yığılıyorum. aralıklı çaldırma sesi kesildiğinde durmak bilmeyen gözyaşlarıma rağmen her şeyi detayıyla anlatıyorum.

kadın annemin yaşayıp yaşamadığını kontrol etmemi isteyince donup kalıyorum.

O ölü.

Kadın hemen ambulansın geleceğini söyledikten sonra kapatma ihtiyacı hissedip telefonu yüzüne kapatıyorum.

Babamı aramam lazım. rehbere girip son aramalara bakıyorum, yazıları okuyamasam da  en son konuştuğum babam olduğundan listedeki ilk kişiyi seçip aramaya basıyorum. Telefon dakikalarca çalsa da kimse bakmıyor. baksaydı ne diyecektim? annem öldü mü? ölmüş. Kahretsin.

Cesede dönük duvara yaslanmış, darma duman halde yatarken ellerime bakıyorum, annemin kafasından akan koyu kırmızı kana. Bu uğursuz renge boyanmış hayat sıvısı, 35 yıldır annemin vücudunda her bir hücresini besliyorlardı, karşılığında aldıkları oksijen onlar için ideal bir anlaşmayı temsil ediyordu. Peki ya şimdi? Şimdi neden bu kadını ölüme terk ediyorsunuz? Bu kadın ne yaptı size?

Katlanarak artan baş ağrımın yavaşça tüm vücudumun kontrolünü benden aldığını hissedebiliyorum. Babamı aramam lazım. Açmıyor. Tekrar ara. Bir defa daha. Aç baba, aç artık. Telefonu unutacak zaman değil, lütfen. Açmayacağını bile bile çaldırmaya devam ediyor, Her aramada gözyaşlarımın ikiye katlandığını hissediyorum. Yanan gözlerim devam etmeme engel olamasa da titremekten telefonu düşüren ellerimden hissetriğim yoğun duygularla vücudumun iflas etmeye başladığını anlıyorum, ve yere eğilip telefonu elime almadan son bir kez babamı aramayı denediğimde kana bulanmış, zamanla kuruyan ellerim babamı bir defa daha aramama müsade etmiyor. Parmağımı son bir umut yalayıp bir defa daha babamı çaldırmaya yelteniyorum, ancak elimi telefona götürmek için verdiğim son çaba sonuçsuz kalıyor ve vücudumu ayakta tutan son kaslar benden önce denemekten vazgeçip öylece yere yığılmama neden oluyor.

Bir defa daha ara.

Olmuyor, yapamıyorum. Üstüne yığıldığım soğuk kan bir kulağımı doldururken duyduğum, polis mi ambulans mı olduğunu kestiremediğim boğuk ses eve gittikçe yaklaşırken vücuduma sinen kusursuz acı yüzünden olduğu yerde kenetlenen kolumu zorla hareket ettirip annemin elini sıkıca tutuyorum. Alnımı alnına dayıyorum, ve annemin kulağına doğru fısıldadığım son sözden sonra zehir gibi bir hayata uyanacağımın farkındalığıyla uykuya dalıyorum:

Hazır değildim, anne.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 14, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bu Kaçıncı Hayat? (Yeniden)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin