Andavalın biri beni okuldan çıktığımızdan beri takip ediyordu. Sağ kaldırıma geçsem sağ kaldırıma, sol kaldırıma geçsem sol kaldırıma geçiyordu. Yaya geçidinde durduğumda birkaç adım gerimde duruyor, arkama bakışlar attığımda etrafı izliyor gibi yapıyordu. Yoldan araba gelirken hızlıca geçmeye çalışıyorsam o da hızlıca geçmeye çalışıyor, eğer adımlarımı yavaşlatıyorsam o da yavaşlatıyordu. Bu andaval tabii ki de, KİM JONGİN'Dİ.
Karın ağrısını anlıyordum ama artık ben de biraz cesaretli olması gerektiğini geçiriyordum içimden. Ne kadar kalbimi kırmış olsa da bugünkü tatlılıklarını göz ardı edemiyordum. Beni hep uzaktan izleyişi içime dokunuyordu ve hatasını en iyi şekilde anladığı için kendini affettirme sürecine yavaştan geçelim istiyordum. Tüm bunları isterken ise dışarıya soğuk bir Sehun görüntüsü yansıtıyordum elbette. Ceketimin cebine ellerimi sokmuş, eve doğru attığım her adımda Jongin'in benimle yüz yüze konuşabilmesini manifestliyordum.
Enerji gönderimi yaparken bir anlık istekle kolyemi ceketimin dışına çıkararak okşadım. Parmağımın ucuyla mıktanıslı yeri severken dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Evimizi gören köşeyi döndüm ve Jongin'le her zaman durduğumuz, evlerin kör noktası tarafından geçmek üzere adımlarımı yönelttim. Birden suratım asılmıştı. Hadi aptal Jongin, hadi, diye çığlık atmak istiyordum. LÜTFEN ARTIK ENERJİ BAĞLAMLARI YÜZÜME GÜLEBİLİR Mİ? Bu aptal civcivin seni affetmeye hazır andaval Jongin, hadi!!! Bir kerecik-
"Sehun,"
Yuh. Oha. Çüşşş. Hadi be. Amanın!
"beni dinler misin, lütfen."
Konuş bakalım yüzün varsa Jongin efendi.
"Seni çok özledim."
Yüzü varmış.
"Hatamı telafi etmeme izin ver lütfen. Kalp kırıklığını onarmama izin ver Sehun. Ayrı ayrı geçirdiğimiz her saniye kırıklar göğsüme batıyor benim."
Yönümü ona çevirmeden önce yutkundum. Ne ara bu kadar duygusal konuşabilen bir herif olduğunu bilmiyordum. Olsa olsa, bensizlik ona yaramış diyebilirdim. Ama onu da diyesim gelmiyordu. Göğsümde hoş kıvılcımlar dolanıyordu sadece, ve bakışlarındaki çaresizlik içime işliyordu. Beni özlediği o kadar belliydi ki, göz göze geldiğimiz anda dudakları kitlenmiş bakışlarıyla beni sevmeye başlamıştı. Ağlamamak için derin bir nefesle göğsümü şişirmek zorunda kaldım. Orada saniyelerce bakıştık. Sonraki hamlesi aramızdaki mesafeyi aşarak bana kocaman sarılmak oldu. Göz kapaklarıma söz geçiremedim. Havada kalan kollarımı sıkıca bedenine sararken kokusunu derin derin soludum.
"Sen, benim hayatımdaki tek iyi ki'sin Sehun."
Kulağıma doğru mırıldandı, tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.
"Sen benim var oluşumu tamamlıyorsun."
Nefesim tekledi.
"Bir daha seni incitmeyeceğime dair söz veriyorum meleğim."
Sesinin tınısı çok hoştu, içimi gıdıklıyordu. Kolları arasında eriyebilirdim. Kokusuyla, sözleriyle, nefesiyle, sesiyle dört bir yanım kuşatması altındaydı. Tanrı'm, Jongin'e karşı savaş veremiyordum. Bende gardımı düşürdüm.
"Seni affettim Jongin, seni çok özledim."
Sadece iki cümlemle yüzüne yayılan içten tebessümü dudaklarıma sıçradı. Başını omuzumdan kaldırdı ve yüzüme baktı. Yanaklarımı avuçladı. Sonra aramıza kaydı gözleri, kaşları havalanırken dudakları bir kat daha kıvrıldı yukarı doğru. Kolyelerimize kaydı gözlerim benim de, mıknatıslı uçların birbirine bağlandığını görünce kıkırdadım. Sarılışımız ancak bu kadar anlamlı olabilirdi. Bu anı bozmak istemeyerek ellerimi, yanaklarımdaki ellerinin üzerine koydum. Bakışları bana, dünyadaki en güzel varlıkmışım gibi hissettirdi. Utandım. Dudaklarıma baktı, kalbim ise gümbürtüyü kopardı. Bir şeyler için kendini tuttuğu net bir şekilde belli olurken alnımı öptü yumuşakça. Sonra tekrar sarıldı, burnunu boyun girintime soktu. Üstümdeki yükleri birer birer dağa taşa fırlatırken boynumdan öptü. Baştan aşağı ürperdim. Dudaklarını başka bir noktaya taşıdı, o noktasından öptü tekrar boynumu. Omuzlarına tutundum. Adem elmamın üstünü öpüp boyun çizgimi takip ederek diğer tarafına geçti tenimin, birkaç öpücük sesini de kulağıma iliştirdi. Tutkulu öpücüklerdi bunlar, bacaklarım ayakta durmayı reddediyordu.
"Jongin..."
Yüzünü kaldırıp yangın yeri gözleriyle baktı gözlerime. Bileğimden tutup kendi evine doğru adımladı. Düzensiz nefes alış verişimle peşinden sürüklendim. Bu kadar fevri olmasını beklemiyordum, ona seslenişimin bir uyaran olmasını hiç beklemiyordum... Ama kapıyı açması, beni tekrar bileğimden yakalayıp içeri çekmesi bile birkaç saniyeyi almıştı. Sırt çantamı omuzlarımdan ittirerek yere düşürüp ceketime aynı tarifeyi uyguladı. Kendi çantasını ve ceketini de aynı şekilde çıkardı. Hızlı hızlı solurken okul süveterimi çıkardı bu sefer. Beyaz okul gömleğinin birkaç düğmesini iliğinden çıkarıp omzumu açtı. Öptü omzumu, sırtımı kapıya yaslayıp diliyle köprücük kemiğime kadar ıslak bir yol çizdi. Ellerim süveterini sımsıkı tutuyordu. Köprücük kemiğime diliyle yaptığı dalgalanmalar dengemi şaşırtmıştı. Burnumdan alıp verdiğim nefesler yetmiyordu, dudaklarım hafif aralıktı bu yüzden. Dilini yeniden boynuma taşımış, tenimi emiyordu. Hafifçe dişlerini batırdığında kendime engel olamadım.
"Mmhhh..."
Elinin teki mememin ucunu okşadı, diğeri belimi sarıyordu. Meme ucum okşadıkça sertleşiyordu ve oradan sırtıma, omuzlarıma ve kasıklarıma müthiş bir kasılma gönderiyordu. Dilimi dudaklarım üzerinde gezdirip derince soludum. Bakışlarım baygın baygın, Jongin'den başkasını seçemez haldeydi. Meme ucumla oynayan parmaklarını çektiğinde göğsüm ürpermişti. Yüzünü kaldırıp kısık gözleriyle bana bakarken iki parmağını dudaklarıma yasladı. Gözlerimi kaçırdım ama parmaklarını ağzıma soktuğunda emdim. Dilimle iyice ıslatıp memnun bırakmak istedim onu. Ağzımdan çekip tekrar mememi ovmaya başladığında ise tüm uyaranları birden vücuduma aldım. Elini aşağı indirip pantolonumun üzerinden erkekliğimi birden avuçlamasa, bayılabilirdim.
"Ahhm!.."
Onun etkisi altında, onun yönlendirmesindeydim. Ve o yine geri çekildi, yine bileğimden kavrayıp, yine fevri adımlarla odasına sürükledi beni. Yatağa yatırdı, üstüme çıkıp kendi okul süveterinden ve gömleğinden kurtuldu. Teni sımsıcacıktı, yanıyordu. Gözleri baktığı noktama lav püskürtüyordu. Boynumla bir alıp veremediği vardı; dudaklarıyla, dişleriyle, diliyle tenimi seviyordu. Biraz acıyordu ama sesimi çıkarmamak için dudaklarımı birbirine kenetledim. Ellerim tutunacak bir yer arayarak çıplak bedenine sarındı. Tenimi vakumlayınca tırnaklarım sırtını okşadı. Başımı arkaya atarak ona daha geniş bir alan sağladım. Sanki ödül verircesine alt taraflarımızı birbirine sürttü.
"I-ıhmm~"
Ve ben yine kendime hakim olamadım. Ve kendime hakim olamadığım güç tarafından bacaklarımı biraz daha araladım. Bedenim altında hafif hafif kıvranırken ön taraflarımızı bir kez daha birbirine sürttüm. Pantolonlarımızın alev alarak ortadan kaybolması çok muhtemeldi. Bu durum yaptığı işi daha şevkli hale getiriyormuş gibi boynumda belirlediği farklı bir noktayı durmadan emdi. Başını kaldırdı sonra, çeneme minik bir öpücük kondurup üstümde yükseldi. Parmak uçlarım sırtında yumuşakça gezinirken boynuma baktı. Hem devam etmesini istiyor hem bana bakmasından utanıyor hem de içimdeki flörtez yanı bastıramıyordum.
"Biliyor musun,"
"Huh?"
Göz ucuyla baktım gözlerine. Boynuma baktığı için bakabiliyordum o kadarını da. Memnun memnun bakışlar atıyordu.
"bu izlere hickey deniyor."
"Hı?"
Ne izi? Bunu düşünürken elim boynuma gitti şaşkın bir şekilde. Ayrıca 'hickey' kelimesini ilk defa duyuyordum.
"Aitlik izleri demek."
Aitlik izleri mi?.. Kulağa çok hoş geliyordu. Boynumun ne tür bir 'aitlik izlerine' ev sahipliği yaptığını bilmesem de, abartılacak bir şey olduğunu düşünmüyordum, sonradan yanılacağımı kim bilebilirdi ki? Sadece şu an vardı ve şu an toz pembe bulutlar üzerindeydim. Zaten Jongin çok pis aklımı çeliyordu. Yüzünü göğüslerime indirirken çoktan nefesimi tutmuştum.
---
Hâlâ okuyan var mı bilmiyom ama bunlar barıştı 🤭