BÖLÜM -2- Aşağı da neler oluyor?

17 6 0
                                    

Aşağı da Neler Oluyor?

Mert aşağıya indiğin de seslerin daha yakından geldiğini fark etti. Ali yukarıdan seslendi; "Aşağıda durum ne dostum"

"Karanlık hiçbir şey göremiyorum, beni fark edebilirler el fenerini açmıyorum, onların sesleri yakından geliyor belki aramız da on beş metre var bilemedin yirmi."

Birer, birer sessizce aşağıya indiler. İlk önce Ali indi daha sonra Mehmet daha sonra Faruk, sonrada Fahri, inerken aşağıya yaklaşık iki metre kala ayağı ipe dolandı ve aşağıya doğru feci bir şekilde ayaklarının üstüne düştü.

Fahri "Bacağım, bacağım çok ağrıyor. Sanırım burktum." Diyerek inledi, kemirgenlerin onları duymaması için olabildiğince sessizce inliyordu.

Mert "Sessiz ol dostum, iyisin-iyisin hadi kalk bu lanet yerden gitmemiz gerek."

Fahri, Faruk'un kollarının arasına girerek topallayarak ilerlemeye başlamıştı.

Sadece Müdür aşağıya inmemiş, sona kalmıştı. Yukardan aşağıya doğru bağırırcasına seslendi;

"Hey! İp 'in sağlam olduğuna emin misiniz?"

Müdür aşağıya doğru bağırdığında yaklaşık yirmi metre uzakların da olan kemirgenler müdürün sesini duydu ve bulundukları yere doğru yürümeye başladılar.

-Ali "ha siktir, ne diye anırıyorsun be adam! İneceksen in artık. Yoksa bir daha inemeyeceksin!"

Müdür 'ün içini büyük bir korku kaplamışt hemen titreyerek elini ve ayaklarını ipe sardı ipten aşağıya doğru indi.

Müdür "Geldim Beyler." Dedi içinde ki başarısını dışa gösterir bir şekilde.

-Ali " Sen geldin de onlar da geldi!" Dedi telaşlar içerisin de beş metre sağlarında ki topallayarak gelmekte olan yüze yakın kemirgeni işaret ederek.

Mehmet "Markete doğru koşun!" Diyerek haykırdı.

-Müdür "Hayır, hayır bir dakika fabrikanın servisi nerde?" Diyerek el fenerinin ışığını açık otopark 'a doğru sallamaya başladı.

-Faruk "Otoparkın orda olması lazım!"

-Müdür "O zaman otoparka doğru koşmalıyız otobüsü bulup bu lanet yerden daha temiz bir yere gideriz."

Mert el fenerinin ışığına yansıyarak karşılık veren beyaz koca otobüsü fark etti, "Sol çaprazımızda yaklaşık otuz metre!"

Onlar otobüse doğru soluksuzca ilerlerken kemirgenler daha da yaklaşmışlardı. Aralarında yedi metre kalmıştı. Faruk ve Fahrinin diğerleri ile arasın da fark olmaya başladı, çok geride kalmışlardı. Kemirgenler ikisine çok yaklaşmıştı ki, araların da üç metre vardı. Kemirgenler Faruk ve Fahri 'ye yaklaştıkça daha da şiddetli inliyorlar ve daha da azıyorlardı.

Fahri kafasını arkaya çevirerek, kemirgenler ile aralarında ki mesafeye baktı,"Beni bırak git dostum, çok yaklaştılar sen de ölmek zorun da değilsin!" diyerek bir eli Faruk 'un sol omzun da topallayarak ilerlemeye devam ediyordu.

Faruk "Hayır, hayır gene her zaman ki gibi hemen pes ediyorsun yapma dostum." Diyerek inledi.

Fahri "Görmüyor musun çok yaklaştılar. Bırak beni."

Faruk, Fahriyi daha da sıkı tutmaya başladı. Aralarında ki mesafenin ne kadar çok yakın olduğunun farkındaydı. Bunun için arkasına bile bakması gerekmiyordu, inlemeler sanki hemen ensesindeydi. Sağ eli ile silahına uzandı ve silahını kılıfından çıkardı, siyah deri kemeri yardımıyla mermiyi namluya sürdü ve arkalarında ki sürüye ateş etmeye başladı bir yandan kafalarına hiza alıp silahını ateşliyor diğer yandan yürümeye çalışıyordu. Müdür hariç diğerleri de aynı şeyi yapıyorlardı, onları kapmak üzere olan kemirgenleri kafalarından vurup etkisiz hâle getiriyorlar vurdukları kemirgen leşleri yere yığılıyor, yere yığılmış kemirgen leşleri de hemen arkaların da gelmekte olan kemirgenlere de engel olup tökezleyip yere düşmelerini sağlıyorlardı, fakat bu nafile değildi. Fahri, Faruk'tan tutunarak kendisini itti ve yere düştü. Yüzlerce kemirgen Fahrinin etrafına çember oluşturdular ve Fahriyi cani bir şekilde vücudunun uzuvlarını parçalayarak yemeye başladılar. Fahrinin çığlık sesleri tüm arkadaşlarına geliyordu. Ve Fahrinin acılar içerisin de tek dediği şey;

"Afiyet olsun Kahpenin evlatları! Bir daha böyle et bulamazsınız onun bunun evlatları!" diyerek inlemeleriydi.

Faruk hızlı bir şekilde koşarak gurubun arasına katıldı. Arkadaşının inlemeleri onları daha da büyük bir korkuya bürümüş, adrenalinlerini arttırmıştı. Tıpkı bir at gibi dörtnala otopark 'a doğru koştular. Otoparka geldiklerinde fark ettiler ki otoparkta pek sakin değildi.

Mehmet "Servisi bulun, diğer araçları boş verin."

Mert "Aynen, tek anahtarı üstünde ve sığabileceğimiz araç odur. İkinci katta hemen b bloğun da"

Müdür "Vaktimiz kıymetli hadi, davranın!"

Otoparkın ikinci katındaydılar. Aramaya başladılar. Çok geçmeden Mert amansız bir aramamanın ardından servisi bulmuştu ve kontağın üzerinde anahtarı da vardı. Bağırarak;

"Buldum! Acele edin gelin hadi." Diyerek diğerlerine seslendi.

Her biri otobüse bindiler. Mazot ağızına kadar doluydu. Otopark 'dan çıktılar. Nereye gideceklerini pek kestiremediler. Aralarında tartışmaya başladılar, o buraya gideceğiz diyordu. Diğerleri de hayır buraya gideceğiz diye kanaat getiriyorlardı. Aralarında ki tartışmaya Müdür atıldı birden bağırarak söz aldı;

"Bakın beyler! Bu otobüsün mazotu elbet bitecek. Elbet bize mazot lazım olacak, yiyecek erzak lazım olacak ve bunları ararken elbet de karşımıza o kemirgenler çıkacak. Ya bir tane ya da bin bir tane. Ama çıkacak, bizim kendimizi ve birbirimizi savunmamız hayatta kalabilmemiz için silah, sopa vesaire malzemelere ihtiyacımız var."

Ali soluklar içerisin de
"Saçmalamayın şehri terk etmeliyiz, onlarla dolu bir yere girmeyelim başka bir şehre gidelim!" diyerek haykırdı.

-Mehmet "Saçmalama yüzlerce insan sadece Eskişehir 'den mi geldi sanıyorsun? Bu kadar hızlı buraya ulaşabildiklerine ve ülke çapın da belki de Dünya çapın da bir sokağa çıkma yasağı olduğuna göre her yerdelerdir zaten."

Mert "Cephanemiz az, ben de sadece sekiz kurşun var, o orospu çocuklarını nasıl öldürebileceğimizi biliyoruz, Müdürün de dediği gibi her zaman karışımıza çıkacaklar ve buna hazır olmamız lazım"

Faruk "O orospu çocukları personel otoparkını gasp etmeseydi arbam da yüz 'e yakın dokuz milimetrelik mermi vardı."
Mehmet şaşkın bir yüz ifadesi ile "Ne yani karakola mı gidiyoruz, ya orda sürülerce onlardan varsa?"

Müdür "Dostum her siktimin bir başarısın da bir risk vardır."

Ali "Ne güzel beş bekar tatile çıkıyoruz!" diyerek gülümsedi.

Müdür "Hiç sorma ya." diyerek karşılık verdi.

Bu riski göze almak zorundaydılar. Başka pek şansları yoktu en azından onlar böyle düşünüyorlardı.

- Mert "Tamam son durak, odun pazarı polis merkez amirliği!" diyerek gaz pedalına abandı. Etraf hiç olmadığı kadar boş ve bir o kadar da doluydu, insanlar ve trafik hakimiyetini yitirmişti fakat kemirgenler adeta her yerdelerdi.

------

ÖLÜLERİN DÜNYASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin