Lağımın İçin de
Polis merkezine gelmişleri. İçeriye girdiklerin de yoğun bir koku onları karşılamıştı. Kemirgen leşlerinin kokusu burun direklerini kırmıştı, müdür az daha zorlasa kusmuştu. Belli ki birileri burayı arındırmıştı gayet sakin ve sessizdi ama temiz değildi. Sağa sola saldırarak bir hışım silah aramaya başladılar. İçeride ki bir çok kemirgen leşlerinin üzerlerinden atlayarak ilerliyorlardı. Polis memurları tüm silahları almışlar karakol 'da sıkışıp kalan olur diye, dört adet tabanca, ve yüz elli ye yakın mermi bırakmışlardı. Mert, Mehmet, Ali ve Faruk silahları aldılar ve bellerine koydular. Şarjörleri doluydu. Müdür silah işinden pek anlamazdı zaten. Karakoldan çıktılar ve otobüse geri bindiler.
-Mert "Beyler nereye gidiyoruz ?" Diyerek dikiz aynasından arkaya doğru baktı.
-Ali "Karnımız acıktı Mert, bize erzak lazım, erzak bulup güvenli bir yere sığınalım, çevre de dolaşmak hiç akıl kârı değil."
-Müdür "Aynen hemen bir alış veriş merkezi bulmalıyız."
Faruk "Burası odun pazarı en yakın alış veriş merkezi kuzey istikametinde burudan oraya yaklaşık sekiz kilometre, orası tamamen bir cehennem meydanına dönmüştür, araçlar kaza yapmış, insanlar ise kemirgenlerden kaçmak için birbirlerini ezerek ilerliyorlardır. Yani anlayacağınız daha küçük bir market veya mağaza bulmalıyız."
-Mehmet "İleriki cadde de büyük bir market var oraya ulaşabilirsek ve eğer burası gibi yağmalanmadıysa otobüsü ağzına kadar erzak ile doldurabiliriz."
Aralarında anlaşmışlardı. Mert arkaya dönerek;
"Tamam gidiyoruz." Diyerek debriyaja asıldı vitesi bir atıp hafif gaz vererek ilerledi.
Tam da Suadiye caddesinde ki alış veriş merkezine doğru dönmüştüler ki karşılarına bir kemirgen sürüsü çıktı. Tüm kemirgenler otobüsün sesini duyup, otobüse doğru hızla ilerlemeye başladılar. Bizimkiler ne yapacaklarını şaşırdılar.
Ali "Geri gel. Geri gel!" Diyerek bağırdı.
Mert vitesi geriye alarak geri geri gitmeye başladı fakat çok ilerleyemeden otobüs birden bir şeylere çarptı.
Mert "Mehmet neye çarptık!" Diyerek sordu
Arka koltuktaki Mehmet "Arkamızda bir sürü daha var, sıkıştık burada."
Müdür "Çemberin içinde kaldık Mert! Hakkınızı helal edin!"
Kemirgenler otobüse dört yandan yükleniyordu. Otobüs devrildi, devrilecekti, bir sağa doğru savrulup kalkıyor sonra ağırlık sola doğru basıyor, geri eski halini alıyordu. Kemirgenlerin bu uğraşları beş dakika sürmüştü. Beşinci dakika da otobüsü sola doğru devirdiler. Yukarda kalan yan camlar kırıldı. Giriş ve çıkış kapıları da yerinde ayrıldı. Kemirgenler yavaş, yavaş otobüs 'ün içine doğru girmeye çalışıyorlardı fakat otobüsün camları ve kapısı yüksekte kaldığı için henüz içeriye ulaşamamışlardı.
Mert "Silahlarınıza davranın!"İçeri girmeye çalışan kemirgenleri vurmak üzere yatay duran koltukların yardımı ile otobüsün üstüne çıktılar.
Müdür "Mert manzara hiç güzel görünmüyor. Ben diyeyim bin siz deyin milyon. Bu orospu çocukları git gide artıyor!"
Ali "Manzara o kadar da kötü değilmiş be diyerek apartman balkonlarının ışığının altında meraklar içerisin de onları izleyen insanlara el salladı."
Faruk "Ya ne demezsin. Fena olmayan son manzaran!"
Hemen karşılarında ki beyaz apartmanın ikinci katında ki bir balkondan bir silah sesi yankılandı, biri dokuz milimetrelik bir tabanca ile haykırarak otobüsün etrafında ki kemirgenlere ateş ediyordu. İsabet alan bir düzine kemirgen yere seriliyordu.
"Geberin kodumun hayaletleri!"
Bir dokuz milimetre mermi otobüsün motoruna isabet etti ve motor alev aldı.
Mert "Ateşi kes ateşi kes! Bizi öldüreceksin." Diyerek bağırdı.
Polis şapkalı adam el işaretiyle "Çok özür dilerim niyetim bu değildi." diyerek silahını indirdi ve diğer apartman sakinleri ile birlikte, film izler gibi meraklar içerisin de olanları izlemeye devem etti.Mert bulundukları bu cehennemden kurtulmak için hemen bir şeyler düşünmeye başladı. Ama düşündüğü her şeyin sonu ölüm ile bitiyordu. Otobüsün motorunun yaratmış olduğu alev otobüsün etrafına iyice yayılıyordu. Mert bu esnada yeni doğmuş Güneşin yansımasını gördü, yansımayı gördüğü şey kanalizasyon kapağıydı.
Mert "Kanalizasyon kapağı! Tabi beyler biraz bok 'a batacağız." Diyerek kanalizasyon kapağını işaret etti.Mehmet "Bir o kalmadıydı zaten. Hadi ne yapıyorsak yapalım."
Mehmet ve Faruk yukarı da içeriye girmeye çalışan üst üste binmiş kemirgenleri vuruyorlardı, otobüsün içine girmekte olan kemirgenleri vurup aşağı düşürüyorlardı. Ali, Mert ve Müdür hemen aşağıya atladılar ve asfalta bakan camdaki kanalizasyon kapağını sökmeye başladılar.Mert "Kapak sıkışmış! Bastırarak çevirin!"
Ali "Tamam üç deyince. Bir, iki ve üç!" Kapak birden fırladı.
"Atlayın beyler. Müdür ilk başta sen atla."
Müdür sağ eliyle burnunu kapatarak içeriye atladı.
"Bayılmazsam iyi gene"
Faruk "Ölmekten iyidir." Diyerek yukarıdan aşağıya seslendi.Mert "Mehmet atla."
Mehmet de kanalizasyon kapağından içeri atladı.
"Faruk savunmaya devam et. Ali hadi atla"Ali de atlamıştı.
"Ben de atlıyorum. Faruk atladığım an hemen atla. Ben senin omzuna çıkacağım ve kapağı kapatacağım!"
"Tamam anlaşıldı."
Mert de içeri doğru atladı, Faruk ise kemirgenler azalsın diye şarjörünü değiştirdikten sonra bir kaç el ateş edip atladı. Mert, Faruk'un üstüne çıktı ve zar zorda olsa kapağı kapadı.
Leş gibi bir koku ve yanın da zifiri karanlık onları karşılamıştı. Ayağına kadar boka batmak deyimi buradan geliyor olmalıydı, çünkü ayakları boklu suyun için de şapur şupur el fenerlerinin ışığı ile dar yolların için de bir çıkış arıyorlardı.------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜLERİN DÜNYASI
Fantasía🄵🄰🄽🅃🄰🅂🅃i🄺 🅅🄴 🄶🄴🅁i🄻i🄼 🅂🄴🅅🄴🄽🄻🄴🅁🄴 Öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ ʏᴀşᴀᴅığıɴı ꜱᴀɴᴀɴʟᴀʀ ᴀʀᴀꜱıɴᴅᴀ ᴋi ᴍüᴄᴀᴅᴇʟᴇ...