Güneşin batmasına yaklaşık bir saat kalmıştı. Ben ise bisikletimle şehirden uzaklaşıp gün batımını izlemeye gidiyordum. Güneşin batışını izlemek günümün bütün yorgunluğunu alıyordu.
Annemi ve babamı bir yıl önce trafik kazasında kaybetmiştim. Üçümüz tatil için arabayla giderken hızını alamayan bir kamyonun altında kalmıştık. Şans eseri kurtulmuştum. Annem ve babam için ise aynı şey demezdi. Aile dostumuz olmadığı için de yetimhanede kalıyordum.
O günden sonra kendimi hep suçlu hissettim. Yaşamayı hak etmediğimi düşündüm ve birçok kez intihar etmeyi denedim. Ama maalesef denemekle yetindim. Çünkü her seferinde hayatta kalıyordum.
Taki annem ve babam bir gece rüyama girene kadar. Bana henüz 17 yaşımda olduğumu ve hayatımı yaşayıp hayallerimi takip etmem gerektiğini söylemişlerdir. Bunun üzerine her gün, gün batımını izlemeye gider ve hayalimin ne olduğunu bulmaya çalışırdım.
Gün batımını izlemek için en iyi bank'ı bulmaya çalışıyordum. Daha sonra hep oturduğum bank'a doğru ilerlemeye başladım. Orda bir oğlanın oturduğunu görmemle duraksadım. Belli ki o da gün batımını izlemeye gelmişti. Hemen yakınına da geldiği bisikletini park etmişti.
Bisikletimden indim ve yavaşça yanına yaklaştım.
Ben: şey merhaba..
Geldiğimi fark etmemiş olacak ki biraz ürktü ama hemen kendini toparlayıp gülümseyerek karşılık verdi.
?: Buyrun?
Ben: ben her gün buraya gelip gün batımını izlerim. Bankların hepsi neredeyse dolu. Buraya oturmamda bir sakınca var mı?Bu dediğim ile hafif yana kaydı ve oturmam için yer açtı.
?: Tabi ki buyrun.
Ben: teşekkür ederim.Dedim gülümseyerek. Tanımadığım bir adamla birlikte resmen gün batımını izliyordum.
Yaklaşık yarım saat batan güneşi izledik. Güneş batmıştı ama henüz hava kararmamıştı. Kafamdaki düşünceleri bir kenara atıp yanımdaki adamı incelemeye başladım.
Çok tatlı ve pürüzsüz bir cildi vardı, tavşanı andıran dişleri ve dudağının hemen altındaki minik ben çok tatlı duruyordu. Giyim tarzı ise yüzüne kıyasla daha farklıydı; dar siyah pantolonu ve beyaz tişörtün üstüne siyah deri bi ceket giymişti. Sağ elinin üstünde ise minik dövmeler vardı. Ama bu dövmelerin devamı var gibiydi. Fakat uzun kollu deri ceketi devamını görmemi engelliyordu.
Aniden bana döndüğünde onu izlediğim için göz göze gelmiştik.
?: Bir sorun mu var?
Dedi soru sorar gibi kaşlarını çatarak.
Ben: ahh hayır kusura bakmayın.
Dedim hemen telaşla.
?: Sen buraya hep geliyor gibisin. Benim buraya daha ilk gelişim.
Dedi samimi bir şekilde gülümseyerek. Gülümsemesi gerçekten mükemmeldi.
Ben: Evet, yaklaşık dört aydır geliyorum. Burası beni dinlendiriyor ve rahatlatıyor Güzel yer.
Dedim batmış olan güneşe bakarak.
?: Anladım. O zaman bundan sonra sık sık karşılaşırız gibi. Buraya her gün gelirim. Güzel yermiş.
Ben: gerçekten güzel yer burası. Gelmeni tavsiye ederim.
?: Bu arada adın Jungkook.Dedi dövmeli olan elini bana uzatarak. Ellerine baktığımda gerçekten de dövmesinin devamı olduğu görülüyordu.
Ben: ben de y/n. Memnun oldum.
Ya elleri çok büyüktü ya da benimkiler çok minikti. Çünkü ellerimiz buluştuğunda neredeyse onun elleri içinde kaybolacaktı. Elleri dövmeleri yüzünden sert görünse de oldukça yumuşaktı.
Ben: Artık gitmem gerek yoksa yetimhane kapanacak. Yarın gelirsen o zaman görüşürüz.
Dedim ayağa kalkarken. Benim ayağa kalkmamla eş zamanlı olarak o da ayağa kalktı.
Jungkook: Sanırım geleceğim. Kendine iyi bak. Görüşürüz.
Dedi o mükemmel gülümsemesini bana sunarak. Gerçekten çok güzel gülüyordu.
Bisikletine binmiş yetimhaneye yetişmeye çalışıyordum. Hep son dakikada gelirdim. Bu yüzden bekçi beni beklerdi hep. Giriş çıkışların kapanmasına son beş dakika kala yetişmiştim.
Bekçi: ooo y/n bu gün daha da gec kaldın. Noldu bu gün güneş geç mi battı?
Dedi gülümseyerek. Bekçiyi seviyordum iyi adamdı. yetimhanedeki çocuklar dışarı çıkmak istediğinde ya da geç geldiklerinden daima azarladı. Fakat bana kızımıyordu.
Ben: Biraz öyle oldu abi kusura bakma.
Dedim mahçup bir gülümsemeyle. Önemli değil dercesine başını salladı ve kapıyı açtı. Bisikletimle beraber içeri girdim. Yetimhanenin arka tarafına geçtim ve bisikletimi kilitleyip yetimhaneye girdim.
Akşam yemeği saati gelmişti her kes sıra olmuş yemeğini almak için sıra bekliyordu. Hemen lavaboya gidip elimi yıkadım ve sıraya girdim. Bu gün yemekte makarna ve salata vardı. Bazen gece uyumayanlar (veya uyuyamayanlar) için Pasta, börek veya poaça yapıyorlardı. Ve bu benim için çok iyi oluyordu. Çünkü gün batımını izlemek için son derslere katılmıyordum ve gece mi derslere çalışıyordum.
Yemeğimi yedim ve tabağımı bulaşık haneye bırakıp odama çıktım. Yetimhane çok kalabalık değildi. Bu yüzden tek kalmama izin veriliyordu. Normalde bir odada en az iki en fazla dört kişi kalınıyordu. Biraz telefonla oyalandım. Aşağıdan poaça korkusu geldiğini duyunca hemen telefonu şarja takıp aşağı kata indim. Sırada poaça almak için duran sekiz kişi vardı. Sıra bana geldiğinde üç poaça bir de meyve suyu alıp odama geri çıktım. Soru bankami ve ders kitaplarımı da masama koyup ders çalışmaya başladım.
Ama yaklaşık yarım saat çalıştıktan sonra poaçamı yiyerek boş duvara baktığımı fark ettim. Onu düşünüyordum, jungkook'u...
Acaba yarın ne konuşacaklardı, Jungkook üzerine ne giyecekti ve acaba aralarında bir etkileşim olacak mıydı? 'Neler düşünüyorum ben?!' diyerek kafamı sağa sola salladım ve elimdeki yarım yenmemiş poaçamı boş tabağa bırakmıştım. Tabağa baktığımda ne ara üç poaçayı yediğimi düşündüm. Son kalan poaçayı ağzıma attım ve saate baktım. Saat iki buçuktu?! Hemen masamı toparladım ve yatağıma yattım. Kolay kolay uyuyacağımı düşünmüyordum. Her gözümü kapattığımda gözüme Jungkook ve onun mükemmel gülümsemesi geliyordu. Ne zaman uyuduğumun farkına bile varmamıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Far Away Jungkook
Fiksi PenggemarHayattan ve yaşamaktan vaz geçen Y/N Jungkook sayesinde yeniden hayata bağlanacak mı?