Ben mi dünyanın içindeydim, dünya mı benim içimdeydi? Uzun zamandır hissedemiyordum varlığımı. Var mıydım gerçekten? Var isem gölgem neredeydi? Göremiyordum kendimi. Birinin bana kendimi göstermesi için çabalarken herkesin aslında ben olduğunu öğrendim.
Sizce ne 'Var Olmak'?
Var olmak özden gelir ya da insan kendi seçimleriyle kendini var eder diyorlar ya. Ben kendi seçimlerim ile kendimi görmezden gelmeye alışmışken, kafamın içinde sıkışıp kalmış ve yok ederken buldum kendimi.
İnsan kendinin hapishanesi nasıl olur?
Kendi kafam benim hapishanem olmuştu. Kendimi unuturken yaşadığım hapishanenin gardiyanının ben olduğunu öğrenmek kadar sarsıcı bir gerçekle yüzleşmiştim bugün.
Jean-Paul Sartre'yi bilir misiniz? Sartre'nin kendine özgü geliştirdiği bir varoluşçu felsefesi var.
"Beden ihmâl edilendir, "sessizce geçiştirilen"dir. Bununla birlikte bilincin olduğu şeydir; bütün geriye kalan hiçlik ve sessizliktir."
Sartre'nin 'Varlık ve Hiçlik' isimli kitabından bir alıntı, Hangimiz ne kadar ihmalindeyiz bedenimizin ya da hangimiz farkındayız geçiştirdiğimiz bu bilincin? Bana sorarsanız ben uzun zamandır varlık ve hiçlik arasında bir arafta oturmuş birinin gelip bana 'sen varsın' demesini bekliyordum.
Ne kadar çok alışmışım ki yok sayılmaya, kendimi en çok yok sayan ben olmuşum. İnsan kendisinin tanrısı da olabilir katili de. Ben kendimi çok defa öldürmüşüm. Acımın üzerine eğilmeden acının kendisi olmuşum. Kendi varlığımı kendi cümlelerimle zehirlemişim.
Yine Sartre der ki, "Kendi kendimize doğru koşarız ve biz bu olgudan ötürü kendi kendisiyle buluşamayan varlığız." Hangimiz kendisiyle buluşabildiğini düşünüyor? Ben kendimle buluşmayı bırak uzun zamandır kendime rastlayamıyordum.
Ama aslında Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da dediği gibi, "Zamanın parçalanmaz akışı" içerisindeydim. Aslında varlığımı zamanın akışıyla tanımlamaya başlıyordum.
Zamanın içindeydim ben, aradığım varoluşu tanımlama ihtiyacındayken, bütünden gelen mevcudiyete yakınlığı gösteren olgudan uzaklaşırken aslında akıştaydım. Akışın parçalanamaz bütünlüğü beni mevcudiyetimin oldurduğu kendim ile yüzleşmeye yaklaştırmıştı. "Farkında olma vaktin geldi."
Ve Heidegger der ya, "Sırtından tüm yükleri indirdiğindedaha iyi anlıyorsungeçirdiğin onca yılı eziyete dönüştüren şeyinsebebi yalnızca kendin olduğunu.."
Ben zaman içerisinde kendi fenomenimin uzağında anlamayı seçemediğim her günün acısıyla ezildiğimi fark ettiğimde anlaşılırlığımın tutunduğu yere adım atabilmiştim.
Heidegger'in dediği gibi, Kendi kendimin imkanı olup, kendimi oldurmaktı bana kendimi bulduran hakiki eylem. Kendimi öldürürken, kendimi oldurmaktan kaçış. Ve ardında gizlenen anlamı bulurken sahip olduğum duygu durumunu fark etmekti unuttuğum.
Belki de özgürlük denilen şey insanın kendi içine kapanışıdır der ya Sartre, kendime kapanırken içimdeki hapishanenin anahtarının elimde olduğunun aydınlığına varışımda fark ettim bu özgürlüğü. Kendime duyduğum özlemin dehşet verici sancısında, özgür olmaya mahkumdum. Çünkü kendimi oldururken özüm ve özgürlüğümle var olacaktım.
Kendimde bulduklarım kadar görebiliyordum başkalarındaki beni ve kendim gibi kalabildiğim sürece kazanacaktım varoluşumu. İçimde gerçekleşen manevi intiharın vücut bulduğu umutsuzluğun ruhumu sarmasıyla aldatmıştım kendimi. Bu kendime karşı en korkunç suikastımdı. Kendimle örtüşemeyecek kadar mesafeli bir o kadar da kendim tarafından görülmeye açtım. Kendime mevcut olma bilincine erişmek için kopmuştum sanırım Ben'den.
Ancak bütün dünyaydı benim ruhum, var olabildiğim kadar zamandaydım ve mevcudiyetimle var ediyordum benden olmayanları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flört Tecavüzü
Mystery / ThrillerKalpleri kemiklekmiş, evrilememiş insan topluluğunun, cehaletin altında zihniyetleri ve dağların zirvelerinde kibirleriyle, susturmaya çalıştıkları aslında insan olan ama onların ifadeleriyle "insancıklar" olan bireyleri, ezerek güç göstergesinde...